5 Kasım 2012 Pazartesi

Sanat Filmi "Kimim Ben"



Selam.Bu gece içki içmedim ama düşüncelerim aynı sarhoşluğumdaki gibi bulanık nedense.Bulanık dediğim karışık aslında.Düşünceden düşünceye depar atıyorum.

Bu yazının çıkış noktasıda masamın üstünde yanyana dizdiğim kitaplara bakarken gördüğüm Stanislavski'nin Bir Aktör Hazırlanıyor kitabıdır.

O kitaba şöyle 2-3 dakika antidepresan içmiş hastalar gibi bakarken hayatımı bir sanat filmine benzettim.Hani kimsenin anlamadığı ama aslında çok derin,çok kıymetli eserler vardır ya hani.Yani sanat çevresi çok kıymetli bulur da ben hiç bir şey anlamadığım için bana bir şey ifade etmez...Yukarıdaki resim bir kaç yıl önce film konusunda tavsiyelerine çok güvendiğim bir arkadaşımın bana önerdiği Requiem For a Dream'in yönetmeni Darren Aronofsky'nin çektiği "Pi" filminden saçma salak bir sahneyi gösteriyor.Görsel bir şeyler olsun diye yükledim...

İşte bu sanat filmlerinde acaip müzikli geçişler,acaip anlık görüntüler,değişik değişik replikler ve karakterler,hiç anlayamadığımız hikayeler v.s olur ya...İşte ben de kendimde onu gördüm bu gece...Hani tiyatro sanaçtıları,aktörler,aktristler farklı farklı projelerde bambaşka karakterler ile çıkar ya karşımıza.Halbuki aynı insandır ama değildir de yani.Anladınız ne demek istediğimi.İşte ben de öyleyim sanatına yandıklarım.Kütahya'da okulda ayrı,evde ayrı karakterdeyim.Lüleburgazda evimde ayrı,babamın çalıştığı çay ocağında ayrı,arkadaşlarımın takıldığı marjinal kafelerde ayrı karakterdeyim.Köyde kahvede ayrı,seneden seneye görüştüğüm İstanbullu arkadaşlarımla takılırken ayrı,köylü arkadaşlarımla takılırken ayrı karakterdeyim.Aynı anda yaşadığım bir sürü hayat var.Şivem değişir,jestlerim,mimiklerim,tepkilerim her şeyim değişir bu farklı ortamlarda...Peki hangisi gerçek benim ? Köyde beyaz kilotla barajda yüzen Ogün mü? - ki biz barajın bir kıyısında yüzerken,10-15 metre ötede inekler aynı sudan içip aynı suya sıçıyorlardı-.Gündüzleri tarlalarda,merada inek peşinde,evde ahır işleri yapan Ogün mü ? Lüleburgaz'da mahallede arkadaşlarıyla gece zillere basıp kaçan,mahalle maçları yapan,orta okuldayken belli tiplerle sürekli kavga eden Ogün mü ?Daha bacak kadarken,yaz tatili bittiğinde köyden ayrılmamak için kümeslere saklanan Ogün mü ? Lisedeyken kendi sınıfımdaki arkadaşlarımla taklitler yapan,şarkı söyleyen ve herkes için çok farklı birisi olan...Hiphop dinleyen,kendi sözlerini yazıp arkadaşlarına okuyan Ogün mü ?Aynı mahallede oturduğu bir kıza ümitsizce aşık olduğu ve reddedildiği için daha 16 yaşında Hakan Taşıyan dinleyen Ogün mü ? Ya da aynı lisede farklı sınıfta okuyan ve gerçekten entellektüel birikimleri üst düzeylerde olan arkadaşları ile gelişen teknoloji ile birlikte değişen insan hayatını açıklamaya çalışan Ogün mü ? Basketbol oynayan mı ? Futbol oynayan mı ? Tenis oynayan mı ? Yüzen mi ? Hangisi...İstanbul'da sosyallikte tavan yapmış,mükemmel dostlar edinmiş,harika vakit geçirmiş Ogün mü yoksa Kütahya'da sınıfa girdiğinde selam verecek tek bir arkadaşı bile olmayan,kös kös oturup dersin başlamasını ve bitmesini bekleyen Ogün mü ? Hangisi gerçek benim ? Kimim oğlum ben ?





Konuştuğum hangi kelimeler benim gerçek karakterimin kelimeleri,hangi ses tonu benim ses tonum...Hangi zevkler gerçekten benim keyif aldıklarım,hangileri ortama ayak uydurmak için keyif alıyormuşum gibi yaptıklarım.

Bilmiyorum.Bunu sürekli dile getiriyordum dostlarımla konuşurken ama bu Kütahya bana pek yaramadı sanki moruk...Sevmiyorum burayı,burada geçirdiğim-öldürdüğüm-zamanı sevmiyorum.Yani diğer bulunduğum yerlerde geçirdiğim vakitlere nazaran burada daha değersiz bir vakit geçiriyorum.Öğrendiğim,yaşadığım,tecrübe ettiğim ve kendimi geliştirdiğim çok şey var bilimsel,psikolojik,sosyolojik olarak...Tanıdığım çok güzel insanlarda oldu yine..

Bu ani karakter geçişlerim beni artık ciddi anlamda rahatsız etmeye başladı.Çünkü artık sürekli bir yerde bulunamıyorum,ait olamıyorum.Ne memleketimde yeteri kadar kalabiliyorum ne de Kütahya'da kendimi evimde hissedebileceğim kadar uzun...Bayram geliyor köye gidiyorum,balıkçılık,avcılık,tarım,yerli malı yurdun malı...İstanbul'a gidiyorum,eğlence,güzel sohbetler,ne çabuk geçiyor dediğimiz zman...

Zaman geliyor 3 ay birisiyle görüşüyorsun,ona aşık oluyorsun ama o sana aşık olmuyor.Aradan bir kaç hafta geçiyor başka insanlarla tanışıyorsun,başka insanları görüyorsun,sanat filmindeki gibi kareler anlamsız bir şekilde akıyor,hikaye bir türlü bir yere bağlanamıyor.Bu filmin sonunda ne olacağını kestiremiyorsun.

Geçen yılın bunalımı eski kız arkadaşlarım idi,bu yaz Liselim ile vakit geçirdim,sanırım bu kış da bu kimlik arayışları üzerine geçicek.Okulum bitecek mi ondan bile emin değilim ama insanların bana "yeter artık bitmiyor mu bu okul" baskısı yüzünden herkese bu yıl bitecek dedim.Size ne lan.Paramı sen mi veriyon da bu kadar meraklısın okulumun bitmesine sik kafalı.Sana ne lan ne zaman askere gideceksem.Rahat bırakın lan beni ve ailemi.Size ne oğlum namaz kılıyorsam,size ne içki içiyorsam,size ne şarkı söylüyorsam,tiyatro yapıyorsam.Bunların hangisi gerçek benim ben de bilmiyorum ve baskılarınız yüzünden kendimi hiçbirisine ait hissedemiyorum.Neyim ben şimdi ? Ekonomist mi ? İnsanlar okulum bitince parayla para kaldıracağımı düşünüyorlar bazen.Hayır ben bu da değilim.Ben şu an eksiğim.Benim kendimi tam hissetmem,geleceğimi adayabileceğim birini varlığına bağlı.Hayat arkadaşı yani... Ya da tüm bu gelecek kaygılarımdan arınabileceğim deli bir paraya ihtiyacım var.O yüzden eksiğim ve kim olduğumu bilmiyorum.Eğer köyden bir iyi aile kızı alacaksam köyde büyümüş yetişmiş bir adam olarak daha da köy hayatına karışan birisi olacağım.Eğer Üniversite yıllarımdan birisi ile birlikte olacaksam,o aktif,sosyal,hareketli,her filmi izlemeye çalışan,her şey hakkında az biraz fikir sahibi olmaya çalışan,gereğinden fazla stresli bir tip olucam...Öyle ya da böyle ben birisi olucam ama şu an kimim ? Gavurun kızı ile konuşurken başkası,Liselim ile konuşurken başkası,diğerleri ile konuşurken hep başka insanlardım ben.Kimi repçi der,kimi şopar der,kimi tiyatrocu der,kimi sufi,kimi allaaan trakyalı alkoliği der...Karaktersiz birisiyim aslında şu an.Keskin çizgilerim yok.Çok az günlük prensiplerim var uygulayabildiğim.Eğer eksik olmasaydım uygulayabileceğim daha fazla prensibim var ama şu an için uygulama alanım yok.Uzun zamandır böyle bir imkanım yok.Bu sessiz ve sakin hayatımı bir bakıma seviyorum ama yazıdan da anlayacağınız üzere bazen ölümüne tiksiniyorum bu halimden.

Geçen akşam rüyamda gördüğüm kıza sardım şimdi de...Bir şey söylemişliğim bir şey konuşmuşluğum yok ama istediğim an onunla tanışabilirim.Bu ihtimal dahilinde onu biraz olsun tanımaya ve ona göre yeni bir karakter şekillendirmeye başladım ve bu kimlik bunalımı da biraz da bu yüzden geldi sanırım.Karaktersiz birisi olduğum için kimse sevmedi beni.Nefret ettiğim çok az şey vardı çünkü onların bildiği karakterimi oluştururken hep onların sevdiği işler yapan,onların konuşmaktan keyif aldığı konuşmalardan keyif alan bir maskeden yararlandım hep.Bu yüzden keskin çizgilerim yoktu ve böyle birisi sevilir ama aşık olunmaz birisiydi.Bu saatten sonra ipimle kuşağım der geçerim.Kendimi tamamlayana kadar bu karakter yaratımlarına devam edeceğim çok belli.Aslında ben hiç birinizin bildiği gibi bir adam değilim.Ben bile bilmiyorum gerçekten nasıl birisi olduğumu.

Hadi selametle.

4 Kasım 2012 Pazar

Direksiyon Hakimiyetinin Kaybedildiği O An...

İyi sabahlar.

Saat 04:40....Hızlı hızlı,kafamın güzezlliği ile yazmak istediklerim var zira ayık kafayla yazmayacağım şeyler olabilir tam emin değilim.

Siz hiç tanımadığınız bir kızı rüyanızda görüp,ona aşık olup,ertesi gün o kızı buldunuz mu ?

Ben bugün buldum.

Dün gece rüyamda -allah sahibine bağışlasın- dünyalar güzeli bir hatun kişisi gördüm.Bu arkadaşı daha önce gördüğümü hatırlamıyorum lakin yüzü çok tanıdıktı ve biz rüyamda çok güzel vakit geçiriyorduk.Bazı rüyalar başlığı altında yazdığım yazılarda ,rüyanın sıcaklığı ile hissettiğim o önüne geçilemez hislerden biraz olsun bahsetmiştim.Olayın sıcaklığı ile gerçek ve rüyayı karıştırdığı oluyor insanın....

Rüyalar bilimsel olarak bilinçaltının açığa çıkması olarak yorumlanır.Benim de öyle oldu ve ben bu işlevi bildiğim için rüyadan uyandıktan sonra araştırmaya koyuldum.Bu kız mutlaka daha önce gördüğüm,muhtemelen sohbet ettiğim ama farkına varamadığım biri olmalıydı.Çünkü bu hatun kişisini daha önce görmüş olamlıyım ki bu kadar net hatırlayıp bu kadar güzel detaylara sahip bir rüya görmüş olayım.Çok sürmedi araştırmam.Birazda şansımın ya da Allahın yardımıyla zart diye buldum bu arkadaşı.Tabi ki Facebook üzerinden...

Kafam biraz daha güzel olsaydı fotoğrafını paylaşıp sizin de güzelliğinden emin olamınızı sağlardım ama yarım kalan viski şişesinin dibini görmem gerek bunu yapmam için.Evet yanlış duymadınız.Yarım şişe viski içtim.İçki içmemek adına çok zalım bir savaş veriyordum uzun zamandır kendi içimde.

Daha düzgün ve daha helal bir hayat yaşama peşindeydim.Lakin mübarek ramazan ayı bittikten sonra yazılarımdam takip ettiyseniz bir kaç aksilik ve ters durum ile karşılaştım.Bilmiyorum,yaptığım doğru değil açıkçası ama ben buyum.Bu aralar çok içiyorum...

Şimdi diyeceksiniz ki "2 yazı önce ilan-ı aşk yaptım bre mübarek adam,ne bu yeni aşık olunacak insanlar bulmak?"...Keşke bununla kalsaydı yediğim boklar ama anlatmak istediğim şeyler değil diğer konular.


Beni bilen bilir.Seviyorum dediysem,harbiden seviyorumdur...Daha söze gerek yok ama benim sevdiklerim beni sevmiyor arkadaş.Son yıllarda başıma sürekli gelen bu....

O seviyo ben sen sevmiyorum,ben seviyorum o sevmiyor...Niye sevmiyorsunuz lan beni ? 10 numara adamım lan ben...İstiyorsanız eski sevgililerimin telefon numaralarını veriyim,arayın.1 tanesi bile kötü söz söyleyemez hakkımda...Çünkü onlar terketti beni.Onların sorumluluğumu alamayacağı kadar temiz kalpliydim.Elbet bir gün yok yere üzerim ve hayatını daha berbat bir hale getirebilirim korkusuyla terkettiler zaten beni.Bu arada Liselim'i unutmuş değilim ama olmayacak duaya amin dememek gerek.Ben o yollardan geçeli çok oldu bilader...Daha saç beyazlatmaya niyetim yok.

Sınıfımda Lüleburgazlı baka bir kız var.Babası babamın iş yerinden arkadaşıymış.Yaz sonu Kütahyaya döneceğimiz zaman aynı otobüse binmek için Kütahya otogarında beklerken tanışmak durumunda kaldık.Güzel de bir kız...Bunun sevgilisi vardı geçen sene...Ben sürekli tek takılan bir gavat olduğumdan,sınıfta kim kime yazıyor kim kiminle sevgili,kim kimden ayrıldı gibi mevzuları çok iyi gözlemlediğim için konuya hakimim.Geçen gün "Oyun Teorisi ve Karar Alma" dersine girdiğimde bu arkadaşları sınıfın uzak köşelerinde ayrı otururken gördüm ve kız gelip benim yanıma oturmuştu...O esnada sohbet ediyorduk ve sanırım çocuk yanlış anladı ama sorun değill.Sorun çıkarırsa döverim.

Sarhoşum oğlum şiddet yanlısıyım şu an.

Neyse konuyu çok pis dağıttım.Rüyamda gördüğüm kızı buldum.İnşallah facebook üzerinden bir çılgınlık edip mesaj atmaya,ona da bir ilan-ı aşk yapmaya kalkışmam.Zaten bu konuda şu sıralar hiç benim istediğim gibi gitmiyor işler.Beni niye sevmiyorlarsa,kibarca reddedip duruyorlar beni.Bende onlara olan hıncımı başka masum arkadaşlardan çıkarıyorum,yatacak yerim yok.Zaten sarhoşum.

Bu gecenin olayı buydu...Bundan sonraki gelişmeleri yine anlatırım ve umarım bu kez sarhoş olmadan temiz kafayla anlatırım.Valla yalnızlııkta içiyorum hacı.

Hadi allaha emanet,iyi sabahlar...

10 Ekim 2012 Çarşamba

Ertelemek...





Selam Bacanak.
Kötü bir hafta geçiriyorum.Etrafımda çok fazla ölüm haberi ve ölüm gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalabilecek arkadaşım var.Bunlar beni gerçekten daha önce hiç hissedemediğim kadar derinden etkiledi.Üstelik bunlar daha başlangıç.

Kanser !

Ne beter bir hastalıktır arkadaş.Allah kimsenin başına vermesin.
4-5 gün önce aldığım bir haber beni tam anlamıyla yıkan haber oldu.2-3 yıldır halısaha'dan halısaha'ya,okuldan okula görüştüğüm bir arkadaşım vardı.Bir araya geldiğimizde çok şakalaşır,çok gülerdik.Tabi esprileri biz yapardık ve hep onun üzerinden yapardık.Sağolsun o da hiç bozulmazdı ama her defasında şaka da olsa bir açıklama yapma durumuna girer daha komik olurdu...Bu arkadaşım 2 yıldır kolunda ince bir sızı ile yaşıyordu.Hatta her halısaha maçımızda bunu bize söyleyerek kaleye geçmeyi reddediyordu,biz de "ne üç kağıtçı adam bu yaa" derdik.O'nu hiç kaleye geçirmedik.Hani bi ata sözü vardır "kedi götünü görmüş yara sanmış" diye..Bu arkadaşta da bu durum vardı.Ne biliyim tırnağı kırılsa kolu kırılmış gibi abartırdı da abartırdı...Geçtiğimiz aylarda belli olmuş.O kolundaki ince sızı kansermiş.Artık ağrı dayanılmaz bir hal alınca doktora gitmiş ve netice bu olmuş.Üstelik o kadar ilerlemiş ki kolunu kesmeyi düşünüyorlarmış doktorlar,sadece bununla kalsa yine iyi...Kolu kesmek yetmeyebilirmiş...
Oğlum adam daha 23 yaşında lan.Geçen gün ev arkadaşım görüşmüş kendisiyle.Kemoterapiden saçı,sakalı dökülmüş gitmiş hep.Ben bunları yazıyorum ve belki 2 ay içinde onun öldüğü gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalıcam.Üstelik yükseklisansa başvurmuş yine Kütahya'da...Yalnız bu sefer az önce misal verdiğim atasözündeki gibi davranmıyormuş.Bu sefer de hiç bir şey yokmuş gibi yaşıyormuş.Neşesi tavan yapmış,hiç aldırmıyormuş hastalığına kısacası.Ölüm böyle de şok ediyor demek ki adamı.Daha önce tırnağı kırıldığı için ortalığı ayağa kaldıran adam,şimdi ölümle burun buruna ve bu gerçek yokmuş gibi davranıyor...

Gökyüzü isimli yazıyı da bu haberi aldığım gece yazdım.Fakat orada tamamen şahsi meselelerim üzerine odaklanmışken,arkadaşımın durumundan bahsetmek istemedim.Tabi hemen kabullenemiyor da insan bu tarz şeyleri.Onun da etkisi var.
Tüm bu olanların üstüne son zamanlarda yazılarımda anlattıklarım için hiç pişman değilim.Söylediklerim ve düşündüklerim için... ve orada yazdığım her kelimeyi ilgililerine de okuttum.Son ders filminde Ferhan Şensoy'un dediği gibi;"Ertelemek...Yüzünü bir daha görüp göremeyeceğini bilmeden..."




He son yazımda bir ilan-ı aşk gibi bir şey yapmıştım.Daha doğrusu hissettiklerimi yine daha önceki yazılarımda olduğu gibi size aktarmıştım.Son haftada yaşadıklarımdan sonra tüm bu yaptıklarımın ne kadar doğru şeyler olduğunu düşündüm.Ben ertelemedim.Ya da biraz daha zaman geçirip daha büyük umutlara,daha büyük hayallere kapılmak istemedim.Bu hatayı daha önce yaptım ey Gökyüzü.Artık yapmak niyetinde değilim.Bu yüzden tüm bu kötü zamanlarla tek başıma kavga vermek olsa da yaptıklarımın bedeli...Ben yanlış bir şey yapmadım.Aslında hiç bir zaman esas yanlışı yapan ben olmadım.Önceki yazılarımda anlattım.Evet insan doğası gereği hata yapmaya,günah işlemeye çok müsaittir lakin bunları tekrarlamaktan kaçıyorsa eğer insan,doğru olanı yapıyor demektir.Aslında son yazım ile ilgili yazmak istediğim sayfalarca şey var ama bunları yazamayacak kadar kötü hissediyorum kendimi.Sevdiklerinize,sevdiğinizi söyleyin.
Hadi Selametle..

22 Temmuz 2012 Pazar

Liselim ve Mübarek Ramazan




Hacı malum ramazan ayındayız ben de son 2 yazıda hep lisedeki platonik sevdiceğime yoğunlaşmıştım az önce aklıma bazı eski anılar daha geldi.Yazayım onları da.

Bu arada önceki yazımın sonunda "aslında arayıp bi sesini duysam fena olmaz" diye bir şeyler yazmıştım.Geçen hafta aradım bir kaç gün bayağı konuştuk.Telefonda ona bu yazıları anlatıp okumasını isteyecektim ama nedense vazgeçtim.Belki onun da hoşuna giderdi ama daha sonra herhalde.

Diyordum ya ben okul çıkışlarına onu görmeye belki bi cesaret tekrar konuşmaya görüşmeye gidiyordum diye.O yıllar öss sebebiyle ailemden müthiş baskılar,tepkiler aldığım zamanlardı.Ailem yok canından beni dershaneye yazdırmışlar filan.Bunun sonucunda bir şeyler olsun istiyorlardı.Ben de her akşam bi bahane uydurup evden çıkmaya çalışıyordum.Yok Etüd'e gidicem,yok arkadaşlarla ders çalışıcaz filan.Maksat Liselim'i görmek...

Yine bir gece tüm bu olaylardan haberdar arkadaşım bana yeni alınan cep telefonu vasıtasıyla mesaj çekti, "Gidelim bu akşam" dedi...Ya hacı ne bahane bulucam.Evdekiler tepemde.Bir de evin ilk çocuğu ben olduğum için ailemin de genç ve hırslı olduğu zamanlardı...Yoksa şu an erkek kardeşim istediği gibi evden çıkıp istediği saatte eve geliyor...Tabi benm gençliğim hiç böyle değildi işte..Neyse ben arkadaşlarla iftar yapıcaz diye bir bahane söyledim anneme..İnanmadı "kim o arkadaşların annelerini arayacağım" dedi...Hadi bakalıııım....

Hacı beni çağıran aynı zamanda aynı mahallede oturduğumuz arkadaşı söyledim.Tanıdığı bildiği birini söylersem belki şimdi hemen arayıp sormazda sonraya erteler diye.Kaldırdı telefonu annesini aradı çocuğun.Sordu durumu...Neyse ki bizim diğer arkadaş da aynı bahaneyi söylemiş ve annesini ikna etmiş ki annesi de bu durumu onayladı ama annemin içi hiç rahat değil.Bir dünya laf söyleyerek gitmeme izin verdi.Öss sebebiyle çalışmadığım için bana vicdan yaptı. E tabi iftara gidiyoruz deyince mecbur para da vermek zorunda kaldı.Halbuki istediğim para değildi ama bu teklifi kabul etmek zorunda kaldım....

Biz çıktık evden, 15 dakika yürüdükten sonra okulun önüne varmıştık zaten.Gördüm Liselim'i...Yanında sınıftan arkadaşlarıyla kızlı erkekli geliyordu.Madem oraya kadar geldim kendimi göstermekten de çekinmemiştim.Gözünün içine baka baka gelişini seyrettim.Beni görmesini sağladıktan sonra sanki onun için gelmemişim gibi diğer tanıdığım çocuklara selam veriyordum.Bunu hep yapıyordum :)) Ergenlik işte...

Kızcağız ters ve pis bi bakış attıktan sonra hızlı hızlı eve doğru yürümeye başladı.Sözde biz de gidecektik ama öyle iftar yemeği 10 dakikada bitmez değil mi ? kaldı ki ezan da yeni okunuyordu...Arkasından gidişini seyrettim..Hiç pas vermemişti bana.Biz de gittik cebimdeki para ile tavuk döner yedik o akşam...Zaten bu 5 dakikalık olay için her akşam bir aksiyon yaratarak okulun önüne geliyor ardından da ya kızı eve kadar takip ediyorduk ya da kahveye playstation'a falan gidiyorduk.Çekilecek çile değildi bizimkisi.Olacak bi tarafıda yoktu bu çaresiz aşkın...

Bu arada Liselim'in lise kıyafetleri ile kendi sınıfında çekilmiş bir kaç fotoğrafını buldum geçen akşam.Çok pis canlandı anılar gözümde yerimde duramıyorum.Hani diyorum ne olurdu sanki tekrar o yıllara geri dönebilseydik.Beni sevmesi gerekmezdi,yine bunları yaşasak yeterdi hacı...Sonra düşündüm o yıllara dönebilmek için nelerden vazgeçebilirim diye...Vazgeçebileceğim şey çok nadir ve çok değerli  bir şey olmalıydı.Zaten İktisatta "Kıt(nadir) olan değerlidir".Benim de aklıma Mikro İktisat dersinden aldığım AA geldi...Bu AA sayesinde sınıfı geçtim Liselim.Üstelik iktisat bölümünde mikro iktisattan AA düşürmek her babayiğidin harcı değildir.Yani çok acaip bir şeyden vazgeçmeyi göze aldım ama biliyoruz ki sadece anılarımızda kaldı o zamanlar.Her telefonda görüştüğümüzde az çok yad ediyoruz o zamanları ama yerini tutmuyor o heyecanların.

Neyse hacılar,evimiz bahçeli diye 5 tane civciv almıştık 1 ay önce...Bu akşam bilmediğimiz bir sebepten ötürü 2 tanesi 2 saat arayla can verdi :( biz de soğuktan oluyor diye civcivleri içeri aldık yine kutuya.1 tanesi yine ölücek gibi bakıyordu bana ama sabah bakıcam artık.Bir de onları ölürken gördüğüm için şimdi gidip kontrol edemiyorum korkudan.Bildiğin,son nefeslerinde yetiştim hayvanlara,depişe depişe,acı acı can verdiler gözümün önünde.İnşallah bundan sonra böyle bir şey olmaz vallahi içim acıdı,korktum.

Mikro iktisattan aldığım AA'yı verme karşılığında bir kaç saniyelik soğuk bir bakış ve devamında tavuk döner ile gelen teselliye hala razıyım...



İyi geceler.

16 Haziran 2012 Cumartesi

Burada Her şey Aynı


Liselim'i yazdıktan bir kaç hafta kadar sonra memleketime döndüm.O yazıda bahsettiğim mahalleden 2 yıl önce taşınmıştık fakat çok uzakta değiliz yürümeyle 5 dakika ve sürekli giderim oralara.Rüyayı gördükten ve yazıyı yazdıktan sonra oralarda yavaş yavaş yürüyüp eski anıları tekrar yerinde yaşamak için gittim bu sefer oralara...Bu arada yukarıda ki şarkıda biraz farklı bir hikaye anlatılıyor ama bana eski günleri anımsattı nedense.


İlk olarak gittiğim yer,top oynadığımız toprak saha idi.Yanımdaki arkadaşıma oraya varmadan önce "eğer o top sahasında şu an top oynayan göremezsem çok üzülürüm" dedim ve top oynayan yoktu.Oynayanları bir sigara eşliğinde izleyip bir tanesini kendi küçüklüğüm ile özdeşleştirmek idi niyetim olmadı.



Resimli anlatım yapıcam :)

Sarı halka             : Bizim ev
Mavi halka           :O'nun evi
Büyük siyah halka :Top oynadığımız saha
Siyah oklar           :O'nun eve giderken kullandığı güzergahlar.

Evimiz 4. katta olduğu için balkondan sahada ki durumu açık bir şekilde görebiliyordum.Kimler var,kaç kişiler filan...

Sanırım google earth biraz eski görüntüleri kullanıyor çünkü etraftaki o yeşil boşluklar artık tamamen doldu..En son alttaki boşluğa çocuk parkı.En sağdaki geniş boşluğa fen lisesi ve bizim evin solundaki dar alana da şu an apartman dikiyorlar.

Mavi halkanın hemen üstüdeki apartman da da çok yakın bir arkadaşım otururdu.Onların mutfak camından Liselim'in balkonu gözükürdü ve genelde balkonda olurlardı.Çok gittim haybeden çay içmeye arkadaşa :)

Hacı,biz o sahada futbol oynardık işte.Genişti,biz de çok kalabalıktık.Genellikle en büyükler ben ve 3-5 arkadaşım olurduk.O yüzden hep bizim sözümüz dinlenir :) Büyükleri eşit şekilde takımlara dağıttıktan sonra deli gibi,tek sıkıntımız şahsi oynayan arkadaşlar olarak oynamaya başlardık.Akşam üstü serinliği çöktüğünde çıkardık piyasaya ve o saatler bizim lise'nin ders bitiş saati olurdu.Terleyen alnıma yapışan kara tozlar,düştüğüm için toprağa bulanan ve onun üstüne ince ince kanayan dizim,genellikle futbol oynarken giydiğim eski ayakkabılarım...En büyük biz olduğumuz için bizden top almak zor olurdu.Çok kıvrak çalımlar attığımızdan değil sadece kuvvetliydik diğer kardeşlere göre..Kaleci defans boş olduğu için gol yediğinde topu eline alır tüm gücüyle havaya filan dikerdi.Ulan ne güzel günlerdi lan.Siz de özlediniz dimi :)

Neyse hacı hasan,bizim her günümüz böyle geçerdi.Tabi bu sıradan günler benim Liselim'e vurulmamla bambaşka heyecanlara yer verdi.Kendim konuşamadığım için arkadaşlarımdan yardım istemiştim ya...Herkesin dilindeydi artık benim ona sevdalandığım.Maymun olduyduk.Şantaj uğruna elalemin bahçesine kaçan topu hep ben almaya giderdim.İbneler.

Öğlen biz okuldan çıkarken onlar gelirdi ki biz ders biter bitmez ayrılmazdık okuldan.Bahçede biraz basketbol oynardık,boş boş takılırdık filan.Okulda da çilem büyümeye başlamıştı.O zamanlar ben biraz ortalamanın üstünde basketbol oynardım.Yani sınıf arkadaşlarıma göre iyiydim.Liselim'in sınıfı da tam bahçeye bakardı ki o da camdan baktığında bahçeyi görebilecek bir yerde oturuyordu.Canım benim :)

Ona kendimi belli edicem diye çooook arkadaşıma blok çaktım,top çaldım,bacak arasında top atıp yanından geçtim...Hep o zamanlar aldığım ah'lar çıkıyor şimdi :))

Kızla konuşucam diye okul çıkışını beklemek için çook kere dershaneye etüd'e gidiyorum diye evden çıktım.Her okul çıkışında da onu gördüm ama yanına gitmeye hiiiç ama hiiiç cesaret edemedim.Şimdi aynı mahalledeyiz,e okulda da ben kızın hep etrafındayım.Kız ufaktan korkmaya başladı.

Önceki yazıda bahsettiğim konuşmaya çalıştığım ve onun beni kibarca reddettiği günden sonra iyice coştuk biz.Artık aleni aleni takip ediyorduk kızı.Abazalıktan değil lan vallahi seviyordum.Bi yerde zindan etmiştim günleri ona.Gece telefonda,gündüz okulda,akşam ev yolunda...Arkadaşlarım gece gece kızın önünü kesip benim adıma konuşuyorlardı.Ben istediğim için değil lan onlara da eğlenceli geliyordu bu durum.Bitirdiler daha başlamadan destansı sevdayı..

Sonra aylar geçti..Her defasında reddedildik.Uslanmayınca haklı olarak hakaret işittik.Tüm bu yukarıda bahsettiğim tacizlerden vazgeçtik.Artık ne okul çıkışına gidiyorduk ne de bizim derslerimiz bittikten sonra okulda duruyorduk.Zaten o sıralar çok sık okuldan kaçmaya da başlamıştım.Bilirsiniz Lise'de okuldan kaçma diye birşey vardı :))

Kahve'de batak,playstation,half-life derken öss'yi de boşladım.Akşam eve gelince de koşa koşa top oynamaya.İşte o zamanlar biz takibi bıraktık ama Allah'ın takdiri mahallede çok karşılaşmaya başladık.Zaten resimden anlamışsınızdır.8-10 tane apartman vardı oralarda o yıllar.

Biz o sahada top oynarken çizdiğim güzergahlardan geçiyordu.Hadi sağ taraftaki yoldan geçmesi bir şey değildi de bazen sol taraftaki yoldan gelip bizim bağırış çığırış top oynadığımız sahanın ortasından geçerdi.Şimdi diyeceksiniz ki madem siz ordasınız dönsün yolunu değiştirsin ama 2 tane erkek kardeşi bizimleydi.Komşuları bizimleydi.Yabancı yoktu ki.İlk zamanlar komşularına ve kardeşlerine bir şeyler söyleyip geçerdi.Tabi o sahadan geçerken başlardı bizim sirk...

O köşeden göründümüydü ilk önce bütün gözler ona sonra da bana çevrilirdi ve başlardı tiyatro..Avazları çıktığı kadar benim ismimi bağırırlar,"Ogün abinize pas versenize oğlum en güzel o oynar,herşeyin en iyisini o yapar,aslandır o,yürü be ogüüüün...." diye bağırırdı yavşaklar....Yavşak,ibne filan diyorumda hepsi can dostumdur,bu akşam beraberdik yine.

Küçük bi kardeşi vardı.İlk okuldaydı o zamanlar.Ona olan sevgimi kardeşine yöneltmiştim.Hep kendi takımıma alıp boş kaleye gol attırıyordum.Maksat evde beni anlatsın filan :) Golü attırdıktan sonra sırtıma alıp bütün sahayı gezdiriyordum.Neyse ki o da hiç şımarmamıştı tüm bu yaptıklarım karşısında.Bilmiyorum ev de beni hiç anlattı mı ama harbiden de çok sevimliydi kardeşi,aslanım benim :)
En sonunda bu top sahasındaki bağırış çığırışlar komşuların dikkatini çekmiş olayı hafiften uyanmışlardı.Zaten anneler bir komşu ziyaretinde bir araya gelmişti.Herkes bizi konuşuyordu da bizim aramızda hiçbir şey yoktu..

Bir süre sonra bir gece bana bu mesaj attı.Mesajında "arkadaşlık teklifin hala geçerli mi" filan diye sordu..Ben de heyecanda "heeeee" dedim :) O akşam bir şeyler oldu.Sonraki günlerde beni dershanesine çağırdı sınfı boşmuş oturduk konuştuk.Ben çok net hatırlamıyorum ama yıllar sonra bunları bana o anlattığında öğrendim ki kız o vakitler benimle sevgili gibi olmak istemeye başlamış ama benim sığırlığım işte.Hep reddedilmeye alıştığım için bu görüşmeler beni tepe taklak etti.Ulan "canım" diye mi hitap etsem,ne yapsam ne yazsam derken kız sıkıldı benim bu çocukluklarımdan ve bir gece gelen ani bir mesaj yine herşeyi bombok etti...

"Ogün bana bir daha mesaj atma,seninle görüşmek istemiyorum..."

İşte benim bundan sonraki ilişkilerimde de pek çok kez başıma bunlar geldi.O zamanlar nasıl bi yapıştıysa üstüme bu cümle.Çok duymaya başladım.Canları sağolsun olmayınca olmuyor tabi.Yalnız şu son bir kaç hafta anladım ki ben o günleri çok fena özlemişim.Bütün günlerim bunları yad ederek geçiyor.Aslında bir telefon etsem de sesini duysam fena olmaz ama...Neyse iyi geceler.

3 Haziran 2012 Pazar

Liselim






Naptınız ? (Biraz uzun bir yazı oldu hacı)

Hacı benim finallerim vardı,onlara girdim çıktım.Çok şükür bu sene bana giren çıkan yok.Rahatım...Bir sene sınıfta kalmış olmama rağmen yaz okulu telafileri ile okulumu zamanında bitirebilecek duruma geldim yine..Bir de bu ev taşıma durumları var şimdi.

Şimdi Kütahya küçük yer olunca,kontratsız sözleşmesiz oturabiliyorsunuz kiracısı olduğunuz evde...Biz de geçen yıl bu vakitler bu evi tutmuştuk.O zamanlar oturduğumuz evin hemen bi arka sokağında olduğu için hiç nakliye ile uğraşmadık.Yavaş yavaş taşıyorduk eşyalarımız.Tabi taşınmaya başladğımızın 2. gününde rahmetli dedemim ani ölüm haberi gelince ben apar topar memlekete dönmek zorunda kaldığım için sevgili ev arkadaşlarım evin geri kalanını taşımışlardı...

Şimdi bu yıl da aynı vakitlerde ev taşımak durumundayız.Benim en nefret ettiğim işlerin en başında gelir ev taşımak.Arkadaşlarımın evlerini çok taşıdım.İstanbul'da yurtta kaldığım zamanlarda memleketinden 1 valiz ile gelip 5 valiz ile dönen arkadaşlara çok amelelik ettim..Hepsinin canı sağolsun hiç şikayet etmedim.Sevmediğim adamın eşyasını taşımam zaten...

Hacı taşınma sebebimize de gelirsek.Bu ev sahibinin oğlu Edirne taraflarında Astsubay idi...Bunun tayini taa Hakkari'ye çıkmış..Gerek ev sahibi gerekse de bütün aile feci şok olmuş...Astsubay abi,Hakkari'ye sadece kendisi gidecek ve eşini çoluğunu çocuğunu buraya babasının yanına getireceği için bizim evi acil boşaltmamız gerekti...Kütahya küçük yer olduğu için sözleşme yapmadan oturuyorduk ve bu yüzden sorun çıkarmadık..Ev sahibine ettiğimiz beddualar çoluğundan çocuğundan çıkıyordu mahalle halkına göre.Tabi sadece bizim değil pek çok kişinin hayır duasını alamamış ev sahibimiz.Büyük sıkıntı içindeyiz moruk...Kütahya küçük yer olduğundan Konut arzı konut talebini karşılayamıyor.Eeeee talep arzı aştığında ne olur ? Tabi ki de fiyatlar yükselir...Enflasyon Fiyatlar genel seviyesinin sürekli artışıdır.Yani talebin arzı aşması durumu,yani talep fazlalığı yaşandığı durumdur.Devlet enflasyon ile mücadele etmek için de talebi azaltıcı politikalar izler.Bunlara daraltıcı maliye ve para politikaları da denir...

Pardon kaptırmışım kendimi...

Kısacası ev ihtiyacı olanlar ihtiyaçlarını aylar öncesinden karşılamış.Ev sahiplerinden söz almış sadece taşınacakları günü bekliyorlardı..Biz çok geç kaldık hacı.Mahalle mahalle sokak sokak geziyoruz ev bulucaz diye..İbne emlakçılar da çok para istiyor.Ev sahibine bir kira peşin vericem,bi kira depozito vericem,bir kira da emlakçıya komisyon diye vericem...Yok artık hebesinim hörekesi.

Tüm bu kargaşa içerisinde dün gece hoş bir rüya gördüm sabrına yandıklarım..Teee 2003-2005 yılları arasında lise de okurken hastası olduğum,ilk defa vurulduğumu hissettiğim aynı mahalle de ve aynı lise de okuduğumuz bir kızcağız vardı...Onu gördüm rüyamda çok alakasız biçimde...

Hacı hani bu önceki yazılarımda bahsettiğim hayal kırıklıklarının başlangıç noktası belki de bu arkadaş idi...Kendisiyle hala görüşüyoruz.Hala çok güzel :))

Bununla aynı mahallede otururduk o zamanlar müdür.Ben bundan 1 yaş büyük idim..İlk ne zaman nerede gördüm de ilgimi çekti hatırlayamıyorum ama fena vurulmuştum...O zamanlar ben biraz ezik bir tip idim.Yani arkadaş ortamımda yine çok eğlenceli ama dışarıda çekingen bi lavuktum.Gidip bir kız ile konuşamazdım ki gavurun kızıyla da konuşamamıştım.Arkadaşın zorlamasıyla olmuştu ki ceremesini 2 yıl sonra çektim..Kendi işini kendin görücen moruk...
Neyse ben bu hasta olduğum canlı ile konuşma kararı aldım.Daha doğrusu almak zorunda kaldım çünkü arkadaşlarım yavşağın en önde bayrak sallayınıydı...Sen konuşmazsan biz gider her şeyi analtırız,seni rezil ederiz,bir daha yüzüne bakamazsın kızın v.s v.s vs

Tabi sorduğumda hepsi benim bir kız ile konuşabilmem için yapılmış tehditler idi...Beni çok sevdiklerinden böyle çaresiz kalmamı istememişlerdi...

Neyse moruk ben buna sınfından bir çocuk vasıtası ile haber yolladım.O zamanlar eziğiz filan ama okulda çevremiz var...Tanınan sevilen bir kişiliğiz.Sadece kendi işimizi görmekte sıkıntı çekiyoruz.Tabi bu tanınma mevzusu da şöyle oldu;Hani her lise de belalı bir müdür ya da müdür yardımcısı olur ya.Öğrenci dövme ve tartaklama işine o bakar...O modelden bizim lisede de vardı ve ben onun sesini çok güzel taklit ederdim..Okulun böyük abileri benim bu özelliğimi farkedince beni kendi arkadaşlarına yaptıkları kahpeliklerde kullandılar.Herkes tuvalette sigara içerken,usulca yanıma sokulup "ogün hadi yap numaranı kardeşim" dediklerinde herkesin aklını alıyordum.Onlar korku içinde ağızlarında kalan son dumanı üfleyerek tuvaletten dışarı çıkmaya başladıklarında benim yanımdakiler müthiş eğleniyordu..Tabi o içerden korkarak çıkanlar beni dövmeye filan kalkıyordu ama kolluyorlardı beni..Sonra onlarda benden aynısını yapmamı istediler filan,biraz tanınır olduk lisede.Tabi erkekler tanıyordu hep :)

Kız'a yolladığım haberin cevabı "Tamam gelsin kendisiyle konuşalım" olmuştu....O zamanlar bu cevap çok iyi bişey hacı zippo.Genelde o zamanlarda kızlar "uff salak gelmesin sakın yaaaa" gibi olurdu..Ben çok olumlu tepki almışıdım.Beyle bi göğsüm kabardı.Arkadaşlarım gazı verdikçe verdiler...Tabi bu özgüven kız'a "pardon,...." diye başladığım cümlede kızın dönüp gözlerime baktığı anda uçup gitmiş...Son Ders filmindeki Ulaş'ın Deren ile ilk konuşmaya çalıştığı an'a dönüşmüştü olay...Ben cümlemi tamamlamaya çalışırken kız şöyle bi yukarıdan aşağı süzdü beni...Ceket toz,tebeşir...Yaka bağır dağınık.Cekedin üstüne giymeye çalıştığım kot mont iyice ters bir tip göstermiş olsa gerek ki kız teşekkürünü etti yoluna devam etti :(

Tabş aynı mahallede oturduğumuz için çok sık karşılaşmaya başladık..Benim yaptığım bir terbiyesizlik yoktu ama dedim ya arkadaşlarım yavvvvvşaktı...Kız'ı kardeşime gösterip "Bak ozan bu senin yengen,git ona yenge abim sana selam söyledi de" diyorlardı..Kızı her gördüklerinde adımı bağırmalar filan...Kız öğlenden sonra gidiyordu okula.Biz de sabah gidiyorduk.Onun akşam üstü eve döndüğü saatlerde biz mahallede futbol oynuyor olurduk ve eve gitmek için futbol sahasının ortasından ya da kenarından geçmek zorundaydı...Arkadaşlarım yavvvşak olduğu için onu mahallede görmeyi hiç istemiyordum o da inadına bizim olduğumuz yerlerden geçiyordu...Daha ilişkimiz başlamadan bitmişti...Sonra ileride bir kaç defa konuştuk,sevgili olmayı denedik ama olmadı moruk...Kız çok zor birisiydi.Beni o zamanlar çok feci eziyordu...Laflarıyla hareketleriyle ama çok seviyordum arkadaş...Razıydım bunlara.Yeter ki o da azıcık sesin beni...O sıralara bana cep telefonu da alınmıştı.Öğrendim onunda telefonu varmış lakin numarasını istediğimde vermemişti...Bir yerden bulmam lazımdı numarasını ve nereden bulacağımı çok iyi biliyordum...
Dedim ya bizim mahallede oturuyor diye...2 tane küçük erkek kardeşi var.Birisi çok küçük değil 1 yaş filan var aralarında...O da bizimle top oynayan sessiz sakin gençlerden birisi ve bizi abisi olarak gören canım kardeşimizdi...Bir gün onun telefonunu geçirdik elimize.Ben çocuğu bir kaç soruyla oylarken yavvvşak dediğim arkadaşlarımdan birisi kısa süreli belleğine kaydediverdi numarayı....Ben bir kaç hafta mesaj atamadım korkudan. :)

Sonra bir gece gemileri yakıp mesaj attım.Yine eziyordu beni....Ağzıma sıçıyordu...Belli bir süre bu şekilde devam etti diyaloğumuz hatta bir süre sonra beni dayısı aradı...Sevdiğim kızın babası vefat ettiği için aile reisleri dayısı gibi birşeydi...Tabi ben bir saygısızlık edecek değilim gayet sakin ve ağır başlı bir şekilde adamla konuştum.Onu bir daha rahatsız etmemem gerektiğini söyledi,bir kaç nasihat verdi ve telefonu kapattı....Yılllar sonra tüm bunları gülünecek bir hatıra olarak konuşmaya başladığımızda öğrendim ki dayısı beni,benim ağzıma sıçmak için aramış lakin adam beni öyle sevmiş ki kıyamamış bana :))

Yavvvşak arkadaşlarım sayesinde benim birisini sevdiğim konusu annemin kulağına kadar gitmişti...Düşün moruk ilk defa oğlunun bir kızı sevdiğini öğreniyor ve anlıyorsun...Tabi aynı mahallede olduğumuz için bir gün bir misafirlikte benim annem ve sevdiceğimin annesi tanışmışlar.Her ikisi de mevzudan haberdarlar ama bu konu üzerine hiç konuşmamışlar sadece eve geldiklerinde bize anlattılar yarım saatlik olayı saatlerce :)) Dayısının beni sevmesi üzerine annelerimizin de tanışmış olması bizi istemesek de birbirimize yakınlaştırıyordu..Daha doğrusu ben onu kendime çok yakın hissediyordum da o çok feci hor görüyordu beni...Tüm bu olayların ardından biraz değişme oldu aramızdaki dialoglarda lakin benim öss yılım gelmişti..Düz lisede olduğumuz için sike sike dershane ve ardından üniversiteye gitmek zorundaydık..Bana sokağa çıkma yasakları konuldu,sıkı takibe alındım,telefonlarım dinlendi v.s :))

Bu anı hiç unutmuyorum....

Arkadaşımın birisi bakkal da çalışıyordu..Öss sınavının ertesi günüydü sanırım.Ben gidip gazete almıştım ondan,öss sorularına bakmak için..Oturduk muhabbet ettik filan derken,akşam üstü böyle etrafın sarardığı bir vakitte mahalleye dönüyordum.O da bir arkadaşıyla bize doğru geliyordu.Artık aramızda eskisi gibi bir fırtına olmadığı için "seninle az konuşabilir miyiz" dedi ve yanımdaki arkadaşımın gözlerine bakarak "özel" dedi...Ne ters kız bu ya....
Neyse moruk onun yanındaki arkadaşını da benim arkadaş zamanında götürmeye çalışmış ama birşey olmamış,oradan tanışıyorlardı ve onlarda sohbet edince biz de konuşmaya başladık...İlk önce halimi hatrımı sordu...Bu bahsettiğim anne tanışması,dayı sevişmesi olaylarından sonra aramızda telefon vasıtasıyla da olumlu diyaloglar yaşandığı için artık resmi bir konuşma ve herşeyi açıklığa kavuşturma arzusu ile dinliyordum onu.Tamam diyordum.Şimdi konuşmaya başlıcaz ve yolumuza elele devam edicez....Nerdeeeeee?

Hacı kız "biz buradan gidiyoruz ogün" dedi...Çocuğum ya amk başka mahalleye filan taşınıyorlar sanıyordum.."Hangi mahalleye gidiyorsunuz" dedim."Biz istanbula taşınıyoruz ogün,dayımın yanına."...İşte ilk golü burada yedim gözlerine yandığım...Ne sarıldık birbirimize ne de birbirimizin elini filan sıktık...Daha kavuşmadık nasıl ayrılık faslına girelim amk...Sesim düğümlendi,zaten onunla gözgöze kaldığımda çok konuşamayan bir insandım...Hoşçakal dedi gitti...


Bu şarkıyı o zamanlar Dream tv'de çok dinlerdim...Müslüm filan kesmedi amınakoyim başka dillere yöneldim...

Tabi ardından ben İstanbul'da üniersite kazandım orası daha da güzel oldu ama bize pek yaramadı...2 çocukluk arkadaşından öteye geçemedik.Çok denedik ama her seferinde başka bokluklar çıktı....Dün gece gördüğüm rüyada da bokluk çıkmamış halini gördüm pek bi güzeldi...Ah ulan liseli biz yine top oynasak toz toprak içinde sen geçsen sahanın kenarından.Sana hava atıcam diye topa öküz gibi abansam..Arkadaşlarıma yaptıkları ufacık bir hata da Yılmaz Vural triplerinde bağırsam...Çok özledim o yılları amk.Hadi iyi geceler.Ben eski fotoğraflara bakıcam biraz.


17 Mayıs 2012 Perşembe

Beter olun amk.





Bazı tarihler çok manidardır,kötü olmamak için es geçersin.
Bazı şarkılar çok dokunur,derhal başka şarkıya geçersin.
Bazı insanlar onu çok anımastır,bir daha görüşmezsin.
Bazen konu o'ndan açılır,konuyu açanları tartaklarsın.
Bazen saçma bir yerde aklına gelir,söversin.
Bazen sen onun için bir şeyler yapmaya çalıştın ama inan zerre düşünmedi seni,sonra farkına vardın.
"Ben hep ikimizin iyiliğini istiyorum" diye ağladı karşında,,inandın...Aklımı sikeyim dedin.
"Benim şöyle güzel sevgilim,şöyle anlayışlı aşkım....." diye gaza getirdi hep seni...saftın,inandın.
Çok beğendin onu,ailene beğendirdin.Seni sikip bırakınca ailene karşı mahçup kaldın...Seni uyarmaya çalıştıklarında onlar hep haklıydı aslında.
"Ben yaşayacağımı yaşadım yeaaaaaaa" diye salak salak konuştun,daha yaşanacak neler varmış dedin.
Bazen herşey yolundayken hiç anmadığın yaratıcının adını,dar'a düştüğünde andın,zoruna gitti.
.
.
.


Sana hak vermedim değil gavurun kızı.Hakkını yediğimi düşünmüyorum.Sezarın hakkı sezara dedim gerektiği yerde sana hak verdim.Hatta çoğu zaman kendimi aşağıladım.Fakat seninde bir kaç aşağılık hareketin vardı..Sadece senin değil diğer tüm gavurun kızlarının bu tarz aşağılık hareketleri vardı..Beni ölümüne mutsuz ettiğiniz günün ertesine bayram sabahı gibi uyandınız...Kiminiz yeni sevgilinizin yanına koştunuz,kiminiz sabahlara kadar canlı müziklerde kan ter içinde kalana kadar,nispet yaparcasına eğlendiniz...Vicdanını siktiklerim.
Alıp karşıma konuşsam,Ajdar öz güveniyle hakkınızı yediğimi iddia edersiniz boğazındaki düğümünü siktiklerim.
Neydi lan benden bu kadar bıkmanıza sebep olan ? Bunu size sorduğumda,"çok abartıyosun ogün,bi suçlu aramak yersiz....Bi karar aldık ve bunun arkasında duralım..." triplerindeydiniz...Ulan o kararı ben almadım,karar mekanizmasını siktiklerim.
Hep sizin kararlarınız önemliydi dimi amına koyim.Bu gariban ne de olsa her dediğinize " he " dedi...
"Canım senin yarın son günün biliyorum ama ben bu gece arkadaşlarımda kalsam olur mu ? Bir kaç arkadaşım da yurt dışına gidicek...."
He amına koyim he...Git kal...Sana hayır dedim mi? demedim.Hep evet dedim..Gittin gördün arkadaşlarını.Hiç benim ölümüne karı-kız muhabbeti çeviren arkadaşlarımın içine soktum mu seni? hayır.Ama sen ölümüne dedikodu yaptığın kankalarının arasına tek bir soru sormadan götürdün beni...Neredeyse adet günlerinizi bile öğrenecektim amına koyim...Bunları hiç sorun ettim mi ? Hayır...Şimdi de o zamanlar bunları dile getiremediğim için coştum.Sikerim belanı beni dinliceksin,konuşma 2 dakka.

"Ayrılalım" dediniz,salya sümük gel "etme" dedim...Ama yooook herşey yanınızdayken güzel dimi.Uzağa gidince olmuyor.Neden ? Çünkü sizin sevgilinizin "kim" olduğunun çok bi önemi yok.Evet yok ve bunun sen de farkında değilsin.Sen sadece yanında sarılabileceğim,uyuyabileceğin,elele alışveriş yapabileceğin,kafasını ve ayak tabanlarını sikebileceğin birini arıyorsun...Karakter kimin umrunda...Az biraz aynı konulardan konuşalım yeter.Gelecek beklentilerimiz kimin umrunda....Günü yaşayalım derdindesin.

Be gözyaşını siktiğim,sen demedin mi bana yarın öbür gün evlenicez sorun olucak diye...Ne bokuma "evleniriz,gezeriz,tozarız" muhabbetlerine giriyosunuz lan.Bilmiyor musunuz ben bu konuları laf olsun diye konuşmam...Madem konuşuyosun bunları neden sabretmiyorsun lan acelesini siktiğim...Nedir seni ayrılığa sürükleyen ? "Sebebini bilmiyorum ama ileride daha büyük sorun teşkil edicek,senin üzülmeni istemiyorum o yüzden en doğru karar bu.Gerçekten belli bir sebebi yok,ben de anlayamıyorum....."
Bu gündelikçi kafasıyla yaşarsan sittin sene de anlayamazsın zaten.Gider sik kafalı birine yazılırsın,Ogün kadar mutlu etmez seni ama yanındadır sonuç olarak.Sarılır halledersin...

Kızım çok sinirliyim vallahi şu an burada olsanız döverim sizi o derece.Yüzüne filan tükürürüm diycem de kesmez illa vurup kırmam lazım.

Yavrum beni terkettiğin gece ne demek sabaha kadar göbek atmak.Nedir yani o kan ter içinde kalışının sebebi.Neyi kutluyosun lan ? Ne yaptım da benden bu kadar kurtulmuşçasına seviniyorsun dostlarınla.Ayıp değil mi lan ? Ulan zamanında senden hoşlanan çocuğun yanından geçerken elimi bırakıyorduniçocuk çok üzülür belki diye....Hani çok vicdanlıydın lan sik kafalı ? Madem vicdanlıydın o fotoğrafların açıklaması neydi be sebepsizliğini siktiğim...Tek bir kare fotoğraf yüklememe izin vermedin zamanında...Neydi ulan o kadar korktuğun şey ? Neden utandınız lan benden bu kadar ?

Yaşa hayatını yaşa...Benim sabaha kadar ağladığım gecelerde siz aşırı alkolden sebepsiz gülüyor,ortalık yerde rezillikler çıkarıyor,sağa sola kusuyordunuz...Buydu çünkü sizin hakettiğiniz yaşam.Her haftasonu dışarıda,dostlarla sabaha kadar canlı müzik sabaha kadar party dimi...Tabi dostlar da sizin dostlarınız..Benim dostlarımın yanında sıkılırsınız,benim dostlarımın kahrını benim hatırım için asla çekemezsiniz...Birbirimizin hayatına müdahale etme hakkımız yok dersiniz,bir sözünüzle tüm gidişatı alt üst edersiniz...Siz ağır karaktersizsiniz kızım..Dostlarınıza ve ailenize göre sizler mükemmelsiniz,ben de öyle ama size ettiğim şu ithamları hiç biriniz bana edemezsiniz.Ben bu bokları yemedim...Allah layığınızı versin.Benim gözümde sizin layığınız yerin dibi ama allahın takdri bambaşka tabi....Yaşayın yavrum yaşayın.Siz beni siktiniz biri de gelir sizi siker,ağlarsınız,anlarsınız vicdanını siktiklerim.

Kimlerden bahsettiğimin bir önemi yok,tüm bu anlattıklarım sizlerin genel tavırları.Hadi hayırlı traşlar

İyi geceler.

30 Nisan 2012 Pazartesi

Zaman ayırmak.

Korkunun Ecele Faydası isimli yazıyı yazdığımdan beri yazasım gelmiyor...Gavurun kızı benim için yazman adına güzel bir kaynaktı ama artık kullanamıyorum o kaynağı.Kurudu lan :( Yazabileceğim çok şey var aslında.Elimde belgeler kayıtlar var :) Fakat yazmaya değer bir olay olarak göremiyorum artık onu.
Çok uzun zaman geçti daha önceki yazılarımda bahsettiğim olayların üzerinden,zamanla tazeliğini canlılığını yitirdi.Bir de yukarıdaki yazıda yazdığım an'a şahit olunca ezan sesinden etkilenip gerçek huzura eren gavur gibi oldum.

Giriş kısmından anladığınız üzere zorlama bir yazı aslında ama değinmek istediğim bir kaç nokta var.Çok uzun süredir yalnızım.Ortalama ilişki süreniz 1 yılın üzerindeyse 1-2 aylık ilişkileri hiç saymazsınız.Ben de öyle yapıyorum.

(Ulan bu blogu okuyan da bu çocuğun işi gücü eski ilişkileri olmuş hamığa guyüm diyecek.)

Yalnızlığa alışmak da çok fenadır lan.Ben çok güzel alıştım mesela...Kendi sınıfımda "merhaba-merhaba" düzeyinde sadece bir kaç arkadaş edindim.Sınav zamanları lazım olur da not isteriz,birbirimize bir yardımımız dokunur diyerekten.O yüzden sınıfa oturduğumda kim kime yazıyor,kim kime ne anlatıyor,kim kinden ayrılmış hepsini gözlemleyebiliyorum.Bunu artık bir hobi gibi yapmaya başladım.Ufaktan pisikolocik bazı sıkıntılarım var sanırım...
Ev arkadaşlarım hep başka bölümleden o yüzden okula gidip gelirken de yalnız binerim çoğunlukla otobüse.Otobüstekileri izlerim.Sokağa çıkar sokaktaki insanları izlerim.Sürekli izliyorum birkaç yıldır...Kimseyle zoraki diyaloglara girmeden kulaklığımı takıp insanları izlemek hoşuma gidiyor.Bu "merhaba-merhaba" düzeyindeki bazı arkadaşlarla bu tarz zoraki diyaloglara girdik,girmedik değil.Hayat tecrübesi mi dersin,tiyatral aktivitelerin kazandırdığı bir farkındalık mı dersin bilmiyorum da,olmuyor moruk.Zoraki o diyalog işte.Yürümüyor...Naptın,iyi sen naptın,geçen hafta derse girdin mi,girdim....Havalarda düzeldi...Salak salak muhabbetler hımını sikiyim.
Bu samimiyetsizlik yerine yalnız olmak çok daha zevkli geldi bana..Tabi bu yalnızlık süreci bana müthiş bir üşengeçlik de ekledi...Çok ergence olabilir belki ama gerçekten birilerinden hoşlanmaya,onlarla yakınlaşmaya,bi yerlere gitmeye v.s çok üşenir oldum.Daha zamanı değil ama bi hantallık bi 35 yaş tripleri.Terlikle ağzıma vursanıza...
Bütün gün bilgisayar başında interneti takip etmek çok keyifli gelmeye başladı zamanla.Tabi şu bahar ayları geldiğinden beri bazen bi iç sıkıntısı oluyor ama olsun.Akşamları da derse gidiyorum filan....Şu günlerde sevgili arkadaşlarım beni yeni bir arkadaşla yakıştırmaya başladılar.Daha doğrusu onlar daha önceden yakıştırmaya başlamış geçtiğimiz haftalarda tanıştırdılar...Hacı vallahi hiç özveri gösteresim yok yeminle.Ba ben  burada harbi samimiyimdir.Milyonlar tarafından takip ediliyormuşçasına fenomen havasına bürünmüş sikik bloggerlar gibi bi tribim yok.3-5 kişi okuyor zaten.Yani öyle "millet bana hasta ama ben bakmıyorum yeaaaa" durumları değil.Onu anlatmaya çalışıyorum.Bu hantallığı üzerimden atıp nasıl birilerine vakit ayırabilirim onu düşünüyordum hep ve bunu sizinle paylaşıyorum şimdi de...Aslında fenomen olsam ne iyi olurdu ama köyde dalga geçerler hep benimle :)

Tabi bu uzun süren yalnızlık bende az biraz hanzoluk da yaratmadı değil...Bazen tanıştığım kızlar ile ilgili dandik dandik espriler yapabiliyorum.Tabi kendi kendime :))

Tek aktiviten okula gidip gelmek,o zaman bilimsel anlamda atılımlar yap dimi.Yapmıyorum değil makale filan okuyorum,ekonomi ile ilgili kült kitapları okumaya çalışıyorum v.s ama onunda çok hakkını vermiyorum sanki.Bazen o kadar uyuşuk oluyorum ki,bütün günüm facebook'da "anasayfa" butonuna tıklayarak geçiyor.İşte o zamanlar çok pis bi iç sıkıntısı geliyor bana.O an o kız karşıma çıksa vallahi acımam yapışırım ama hep yanlış zamanda yanlış yerdeyim moruk.

Göbeğini kaşıyıp fındık ezmeli sandviçini tam ortasından görgüsüzce ısıran film obezleri gibi oluyorum bazen....Geçenlerde ev arkadaşlarım bilimsel bir konferansa gittiler 2 günlüğüne.Evde tek başıma kaldım...O kadar canım sıkıldı ki 2 gün boyunca kendi kendine "manha manha" diyip durdum.(Muppet show)
İşte bu anlarda çıkın karşıma be gavurun kızları...Ya da ben mi gelsem yamacınıza...

İstanbul'da sosyalliğin dibine vurmuşken Kütahya'da da asosyalliğin dibine vurmaktır hedefim.Sadece İktisat üzerine lisans eğitimi görmüyorum yani :) Zoraki yazdım,zoraki okursunuz kanımca.Hadi eyvallah...

Manha Manha

16 Nisan 2012 Pazartesi

Ölüm ve Ayrılık...



Nazım Hikmet "Karıma Mektup" şiirinde şöyle demiş:

...
En fazla 1 yıl sürer
20. yüzyıl'da ölüm acısı...

Ölüm doğduğumuzdan beri varacağımızı bildiğimiz tek yer...Belki büyünce doktor,öğretmen,avukat olamayacaktık...Belki iyi bir işimiz,güzel bir eşimiz olmayacaktı...Belki doğduğumuz yerde karnımız doymayacaktı..Emin olduğumuz tek şey bir gün öleceğimizdi. Geleceğe dair tek kesin yargımız...

Doğduğumuzdan beri hayatımızın her alanında kabullendiğimiz,etrafımızda acı örneklerini gördüğümüz bu olay haliyle Nazım Hikmet'in şiirinde bahsettiği gibi devam ediyor...Tabi orada eleştirmek istediği sanırım 20. yüzyıl fakat ben bu sonucuda çıkardım.

Biliyorum bunlar hepinizin bildiği şeyler,uygun bir giriş olması açısından tekrar edip bunları okumak zorunda bıraktım sizi...

Örneğin geçen yaz çok sevdiğim dedemi çok ani kaybettim.Haberini telefonda aldım ve cenazesine yetişme imkanım bile olmadı...Malum Kütahya uzak yer.Ha deyince gidemiyosun...Ben de ölen insanların bir an önce defnedilmesinden yana olduğum için aileme bu konuda herhangi bir baskı yapmamıştım...Ağlaya sızlaya koşa koşa terminale gitmiş olsamda yetişmemin imkanı yoktu ama ben yine de yola çıktım..Ne ben bu haber ile Kütahya'da durabilirdim,ne de ailemi yalnız bırakabilirdim.Dedemin ailemiz üzerinde çok fazla emeği vardır ki benim üzerimdeki etkisi çok daha büyüktür...Bugün arkadaş ortamınızda "Ogün çok kral çocuk yaaa,çok efendii...." gibisinden cümleler kuruyorsanız eğer bu hep onun bana verdiği terbiye ile olmuştur.Mekanı cennet olsun.

Yakın arkadaşlarım benim köy maceralarımı bilir.Köy yerinde yaşamıyor olsak da nasıl köy insanıyla içiçe olduğumu çok iyi bilirler.İlk okuldayken,yaz tatiline girdiğimizde gittiğim ve bundan inanılmaz zevk aldığım tek yer köyümüzdü...3 ayı hiç sıkılmadan orada geçirir.Lüleburgaz'a dönme vakti geldiğinde,geri dönmemek için kümese tavukların arasına saklanırdım...Benim bu köy sevdam da dedem ve teyzem ile çok iyi vakit geçiriyor olmamdan kaynaklıydı.Gündüzleri ava gider,akşamüstü hayvanlar(inek,koyun,tavuk) ile ilgilenirdik..Bazen köydeki diğer arkadaşlar ile herkes evindeki inekleri önüne katar mera'ya giderdik.Hem inekler çok daha sağlıklı beslenir hem de biz çok güzel vakit geçirirdik..Gece olduğunda okul bahçesinde toplanır,her türlü oyunu oynardık...Tabi bu güzel anıları yaşarkende hep dedem'in himayesi altındaydım...Şimdi burada tek tek anılarımı anlatmaya kalksam bu yazı uzarda gider,sadece dedemin benim için ne kadar değerli olduğu ile ilgili fikir sahibi olmanız için yazdım bunları...

Dedemin ölümü tabiki hepimizi çok fazla derinden sarstı...Cenazesini bile görmediğim için bazen hala yaşıyor olduğunu filan düşüdüğüm oluyor.Kaptırıyorum öyle bi an kendimi...Böylesine değerli bir insanın ardından inanın çok fazla göz yaşı dökmedim.Çünkü dedem köyün eski imamlarından olduğundan bana ölüm gerçeğinide zamanında uzun uzun anlatmıştı...İmam deyince hepinizin aklına sakallı,cübbeli bir adam gelebilir ama öyle değil valla çok sade bir adamdı..Doğduğumdan beri başında gördüğüm bir kasketi vardı.Kumaş pantolon ceket giyerdi.Klasik köy modası...

Geçen ramazan bayrama 2-3 gün kala bir gece sahurda içim gerçekten çok fazla buruldu.Çünkü ailemizde annemin ve babamın haricidne büyüğümüz bir tek o ardı ve bu bayram köy'de kuracağımız bayram sofrasında ilk defa o olmayacaktı.Bu anı düşündüm o gece ve kendimi tutamayıp yemek yerken ağlamaya başladım.20 dk kadar ağadıktan sonra annemin tesellisi ile toparladım kendimi ve açıldım...

Şimdi düşünün,doğduğunuzdan beri başınızda olan,sizden hiç bir emeği ve fedakarlığı esirgemeyen büyüğünüzün arkasından sadece bir kaç gece göz yaşı döküyorsunuz ve 3-4 ay geçtiğinde herşeyi pekala kabulleniyorsunuz.Ölüm gerçeği işte bu.Çünkü hepimizin başına geleceğini biliyoruz ve bunu doğduğumuzda kabullendik.O yüzden ölüm acıları 1 yıl'ı geçmiyor günümüzde.Tabi istisnai durumlar var,kabul ediyorum.

Ayrılık öyle değil işte.Burada tamamen kendi duygu ve düşüncelerimi analttığımdan durum sizde böyle olmayabilir tabi...Ayrılık var ama herkesin başına geleceği belli değil.O yüzden ilişkilerimizi hiç ayırılık yokmuş gibi yaşıyoruz.Yani ben öyle yaşıyordum.Şu son 8 ay gerçekten çok rahat geçti hele ki son 1 ay  hiç bir sıkıntım,düşüncem kalmamıştı.Fakat onun öncesinde,yaklaşık 1 yıldan biraz fazla oluyor,hergece dua,her gece gözyaşı,istemeden de olsa isyan...13-15 ay bir insan her dua ettiğinde ağlamay meyilli olur mu lan ? Nedir yani bu ?

Oldu işte tarzımı sikiyim.Dedemin ardından 1 ay bile ağlamadım ama gavurun kızının ardından 1 yıldan fazla ağladım.Neden ? Çünkü dedem ölmüştü,bunun geri dönüşü hiç yoktu,biliyordum...Gavurun kızı öyle mi ? Her an 1 telefonu ile,bir sözü ile herşey eskisi gibi olabilirdi.Bu ihtimal pratikte hiç yoktu ama teoride vardı...Olmuştu bu tarz şeyler etrafımızda...ve umut varsa mutlulukda vardır hayal kırıklığıda...Yani bazen umut öyle çok iyi birşey değildir.Olmayacak bir şeye umut bağlarsın,gözlerin kördür,hayatının bir dönemini sikip atarsın.
Ben de gavurun kızından  çooook uzun bir süre ümidi kesemedim.Ayrılığımzıın ilk aylarında zaten gerek telefon yoluyla,gerek arkadaş yoluyla hala bir ümidimin olduğunu sürekli belli ettim.O da bu ümidimi kırmak için pek çok şey denedi.Benim iyiliğim için.Fakat nefes aldığını bildiğim sürece ne yaparsa yapsın o yıllarda ondan ümidi kesemiyordum,çünkü hayattaydı ve herşey olabilirdi...Sadece 1 mesaj,1 kısa söz...

Bu blogu açtığıma göre bunların hiçbirisi olmadı tabi :) Ümit ederek ve kendimi yiyip bitirerek çoook uzun bir zaman geçirdim.Günlerin 4 duvar arasında,sigara,müzik ve yemek yemek haricinde hiçbirşey yapmadan,hiç kimseyle görüşmeden geçti.İnanın direkten döndüm belkide...Öyle yaşanmazdı çünkü..
Ulan bi insan sadece sigara ve yiyecek birşeyler almak için mi çıkar dışarıya...Dışarıya davet eden arkadaşlarına hergün mü yalan söyler..Haftalardır odadan çıkmadığım için saçım başım kir içindeydi...Üstümdeki eşofmanlar belkide 2 haftadır üzerimdeydi.Bilen bilir,burnum da koku almadığı için bu pislik beni rahatsızda etmiyordu...Bu bohem'de 1-1,5 yıl devirdim ben...Cezaevi gibiydi o yurt odasında yaşadıklarım...

Sen kalk canından bir parça olduğun deden için 1 ay yas tut ama sadece 2-3 yıldır hayatında olan bi gavurun kızı için ömrünün en güzel çağında hapis hayatı gibi yaşa günlerini...Bazen çok zoruma gidiyor bu durum ama nabıyım..

Gavurun kızının ölmüş olma ihtimalini düşünüyordum bazen o yıllarda.Ölseydi nasıl olurdu diye...
Emin olun ayrılmak yerine gavurun kızı ölmüş olsaydı daha az acı çekmezdim.Yine eş değer bi yas tutardım.Yine böyle mahvederdim hayatı kendime...Fakat kabullenmek çok daha kolay olabilirdi,umut ederek çaresizce yaşamaktansa,ruhu için dua etmeyi yeğlerdim...

Bakmayın böyle artistlik yaptığıma...Başıma yukarıda anlattığım gibi ani bir sevgili ölümü gelmediği için yine geniş geniş konuşuyorum.Yaşayan daha iyi bilir.Belki bu sefer iyice aklımı kaybederdim ama ölüm gerçeğini hep bildiğimden ötürü belki bir ihtimal daha kolay olabilirdi.Çünkü bizim ilişkimizde ayrılık hiç yokmuş gibiydi.Zor oldu...

Havalara aldanmayın,mevsim değişiklikleri insanı çok pis hasta eder...Kalın giyinin.İyi geceler

12 Nisan 2012 Perşembe

Bazı Günler 2

Bugün arkadaşın semineri öncesi kantinde otururken birden "bugün ayın kaçı yaa" diye sorasım geldi...Bugün ayın 11'ymiş...11 Nisan.

Bazı günler hafızanızdan hiç çıkmaz.Onunla ilk tanıştığın gün,ilk elini tuttuğun gün,sana ilk "seni seviyorum" deyişi v.s...

11 Nisan'da böyle bir gün işte canına bandıklarım.Öyle melankolik bi havada değilim.Hatta çok sinirliyim.Az önce ev arkadaşlarımla salak bir futbol muhabbeti yüzünden tartıştık.İnsanların futbolu hayati bir ideoloji haline getirmeleri gerçekten çok üzücü...Neyse konu bu değil,terkedilmeyi anlatıcam bu akşam.



Şunu da dinleyin bu arada 




Bugün gavurun kızı beni terkedeli tam 2 yıl olmuş..Düşününce sanki dün gibi canlı hala 11 nisan 2010...
Gavurun kızı ile aramız bir 14 şubat günü açılmıştı.Daha önceki yazılarımda yazmıştım..Belli bir müddet görüşmeme kararı almıştık.Tabi ben bu kararı sürekli delik deşik etmiştim çünkü elim ayağım birbirine dolanmıştı.Üstelik Kütahya'da harbiden yalnızdım.Bütün can dostlarımı İstanbul'da bırakmıştım.Gerçek anlamda dertleşebileceğim kimse yoktu o sıralar yanımda.Sadece bir kaç aydır tanıştığım oda arkadaşlarım vardı ki onlarda çoluk çocuk sayılırdı o dönemler...Ben bu görüşmeme kararını deldikçe gavurun kızı daha da bi köşesine çekildi.Sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi gayet soğukkanlı davranıyordu...
Hacı 25 gün önce "nolursun 1 güncük daha kal" diye yalvaran kız arkadaşının bu tavırları inan insanı mahvediyor.Kimseye anlatamıyorsun,kimseyle konuşamıyorsun.Sadece ailene bahsettin ama onlar daha çok üzülecek diye onlara da tam anlamıyla neler olup bittiğini anlatamıyorsun,çünkü sen bile bilmiyorsun neler olup bittiğini.Yaşadığımız o zaman diliminin gerçekten bir adı veya tarifi yoktu.Sevgili gibiydik ama görüşmüyorduk..
Doğum günü yaklaşmıştı...Doğum günü aradaki buzları eritmem için önemli bir fırsattı ve gerçekten iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum...Arkadaşları benim de çok yakın arkadaşlarım olduğu için çok kolay bi organizasyon yapıverdim.Bir video hazırladım...Güldüren,güldürürken de düşündüren...Tabi bugün izlediğimde ben sadece kendi acizliğime gülüyorum ama 2 yıl önce bambaşka birisiydim.Hazırladığım video sayesinde beklediğim reaksiyonu almıştım karşı taraftan..Artık İstanbula gitme vaktim gelmişti ve zaten tarihi çok önceden belirlemiştim ben.
İstanbula gittim.Önceden benim gelişimi yurtta bekleyen gavurun kızı,bu sefer yurtta yoktu...Tabi ben onu yurtta biliyordum.Telefonu arıyordum arıyordum açmıyordu...Saat sabah erken olduğu için kimseyide göremiyordum yurtta...Sonra bir kaç saat geçti ve ben oda arkadaşlarından bazılarını kantinde gördüm.Meğer gavurun kızı dün gece yurda hiç gelmemiş.Bunun üstüne o da mesaj attı bana durumu açıklayan.Neyse bunlar teferruat.
Akşam o yurda geldi,ben de arkadaşlarımın yanından ayrılıp onu karşılamaya gttim...İlk an çok önemliydi ve akıbetimizi o ilk tepki belirleyecekti bana göre...Beni görünce tebessüm etti.."Aaaaaayy" dedi hafifçe.Geldi sarıldı.Bende sarıldım.Şu ana kadar herşey gayet iyiydi.Görünce özlediğini anlamıştı sanki ve bunu daha sonraki konuşmalarında kendisi söyledi.Tüm bu anlattıklarım 2010 yılının Mart ayı başlarında oluyor...
Ben tam 12 gün kaldım istanbul'da ve hergün her saat yanyanaydık.Hatta hep beraber küçük çaplı bir ev partisi bile vermiştik.Güzel eğlenceli videolar çekmiştik...İstiklal'de yürürken "kız isteme senaryolarını" konuştuuuk.Sinemaya gittik,elele gezindik filan...Tabi bir soğukluk hep vardı.Yani gaurun kızının içine bi kurt düşmüştü ve ben o hissi öldürememiştim fakat ben yanında olduğum için hiç bir sorun yaşamdan anı yaşamaya karar vermiştik...Gayet güzel geçmişti İstanbul ziyaretim.
12 günün ardından Kütahya'ya döndüm.Esas ızdıraplı dönem şimdi başlıyormuş haberim yoktu...İstanbul'da iken,yaşadığımız onca güzelliğin hatrına mücadele etmeye karar verdik.Görüşmeme kararını karşılıklı olarak fesh ettik.Fakat işler daha da boka sardı böyle olunca.İlk zamanlar günlük mesajlaştık ama zaman geçtikçe gavurun kızı mesajlarımı kestirip atıyordu,cevap vermiyordu,tersliyordu,çok soğuk davranıyordu.O böyle davrandıkça ben eriyordum.Fakat uzaktım ve yapabileceğim hiçbirşeyim yoktu.Hergece dua ediyordum.


17 Mart'ta Kütahyaya dönmüştüm -ki dönüş biletimi hala saklarım- 11 Nisan'a kadar günler her öncekinden daha da sıkıntılı geçmeye başlamıştı.Artık Nisan ayına girdiğimizde birbirimize isimlerimizle hitap eder olmuştuk.Her gece 50 kere seni seviyorum derken işler boka sarmıştı bayağı...Vize haftam geldi,şöyle böyle çalışmaya çalıştım ama aklım hep gavurun kızında.Dönüş biletimi almışım 11 Nisan'da İstanbul'a gidiyorum ve gittiğimde herşey bir önceki ziyaretimde olduğu gibi güzel olacak sanıyordum...10 Nisan akşamı biz bir hayli soğuklaştık mesajlarımızda,iyice yabancıydık artık..Neyseki gidiş vaktim gelmişti ve herşeyi tekrar düzeltebilirdim.
Uça uça tren garına gittim.Onun en sevdiği kıyafetlerimi giydim.Saçlarımı taradım,sakallarımı kısalttım.Sanki yarın bayramdı ve ben ona hazırlanıyordum.O tren yolculuğu bitmek bilmedi,zaten yolculuklarda uyuyamayan bir insanım,heyecan basınca hiç uyuyamamıştım...
Vah yavrum Ogün,nereye gittiğini bir bilsen,neler oalcağını bir bilsen İstanbul'un adını bile anmazdın da....

Haydarpaşa'dan koşa koşa vapura yetişmek için çıktım desem yeridir.Üstelik gavurun kızı geleceğimi bilmiyor.Bir nevi sürpriz yapıcam aslında...Hem haftasonu olduğu için tiyatro çalışması da vardı,herkesi de görmüş olacaktım...

Sabah çok erken indiğim için önce bahçelievler'e arkadaşıma gittim...1-2 saat kestirmeye çalıştım.Vakit geldiğinde doğru yurda döndüm.Yurda giden yolda zaten bir dünya tanıdıkla karşılaştım ki içlerinden birisi hemen telefonla gavurun  kızını arayarak "sana bi sürprizim var,birazdan yanında olacak" demişti bile...

Sosyal tesislerden içeri girdim,tam tiyatro salonun yönlenmiştim ki,yukarıdan tanıdık bir ses adımı söyledi...Dönüp baktığımda gavurun kızı ve diğer bütün can dostlarım oradaydı...Hepsine sarıldım yalnız o an nedense gavurun kızının sadece elini sıktım,sarılmaya yeltenmedim.Bu hareket herkesi kısa bir şok'a sokmuştu ama gavurun kızı derhal bana sarılıp durumu toparlamaya çalıştı....Masada bir kaç saat sohbet ettik.Herkes ne kadar orada kalacağımı filan sordu.Herkes masadan ayrılmak üzere iken gavurun kızı "biz de seninle azıcık konuşalım olur mu" dedi....İşte hayatımın sikildiği an o andı sabırla okuyuşuna yandıklarım...

Bi sigara yakıcam kötü oldum amınakoyim :)

Dayı rahat bir yere oturduk.Gavurun kızının sesi titriyordu.Ben duygusal travmalar yaşadığım anları daha sorna asla hatırlayamam.Zaten kimse tam olarak hatırlayamaz.Sadece ayrılalım ben artık yapamıyorum dediğini ve ona sorduğum "beni artık sevmiyor musun" sorusuna verdiği "hayır" yanıtını hatırlıyorum.O an onunda gözleri doluydu ama ben çok duygusal bi it olduğumdan sanırım böğüre böğüre ağlamaya başlamıştım.Dayanamayacağını bildiği için "ben artık odama gitmek istiyorum" dedi...Bırakmadım."Etme" dedim...Dinlemedi.Bir zamanlar kral gibi yaşadığımız o yurdun sosyal tesislerinde şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.Sadece benim için değil onun için de çok zor bir andı....Bi 10 dakika mücadele ettim sanırım ama hiç bir gelişme kaydedemedim çünkü gavurun kızı kararını çoook önceden vermiş hatta kafasında bu konuşmanın provasını defalarca yapmıştı...Etme be gavurun kızı,tek tutunduğum dal sensin,ailemden sonra allah'a  sana sahip olduğum için en çok şükrettiğimsin...Piç gibi kaldım.Baktım olmayacak,küçük çocuklar gibi kazağımın bilekleriyle göz yaşlarımı sildim ama sesim hala titriyordu...Çok zordu lan.

Kalktık,onun odasına doğru yürümeye başladık.Ben o sıralar hiçbirşey konuşmuyordum.İdama giden mahkum gibi hissettim bi an kendimi...O zamana kadar öyle büyük bir duygusal şok geçirmemiştim çünkü...Allak bullak olmuştum.Bir zamanlar kızların içeriye giriş saatinin geldiğini belirten memurun gelmesini sarmaş doolaş beklediğimiz bu yurt bahçesi artık hiç hatırlamak istemediğim bir anıya sahne olmuştu...


-"Şimdi bir sigara içicem,sigara bitene kadar söylemek istediğim şeyler var.Bu benim çok zor kabullenebileceğim bir durum.Bundan sonraki günlerde sana bazı zamanlar durup durup isyan ettiğim emsajlar atıcam.Belki dönmen için yalvarıcam...Ziyadesiyle rahatsız edicem seni...Tüm bunlara katlanmak zorunda kalacaksın zira bu ayrılığı ben hiç ama hiç istemiyorum.Sana son kez sarılıcam ve ayrılıcaz..."

-"Sarılmak istediğinden emin misin ?" dedi...

Gayet emindim.Son kez sarılmak hatta hiç ayırlmamak istiyordum ama yaşadıklarımız bizi bu noktaya getirmişti ve bunun geri dönüşü yoktu artık.Gavurun kızı da bu konuda çok net konuşmuştu ki her zaman sözünün eriydi,bazı konular hariç,sözünü tuttu...Geri dönüş olmadı.Ona son kez sarıldım.Tüm bu saçmasapanlığı yaşarken hala tanıdıklar yanıma gelip halimi hatrımı sormak istiyorlardu.Tabi hiç birisi bizim son bir konuşma yaptığımızı bilmediği için onlara hiçbirşey belli etmemeye çalıştım.Güler yüz bile gösterdim sayılır ama halimden birşeylerin yolunda olmadığını anlayıp hasta ziyareti gibi kısa kestiler sohbeti....

Sigaram bitmişti ve ayrılık vaktiydi...

Ona son kez sarıldım..."Görüşürüz" demesini beklerdim ama her veda gibi "hoşçakal" dedi...Bir daha bana hiç "görüşürüz" demedi...

Arkasını dönüp giderken ona baktım.Dayanamıyacak gibi oldum bir an.Yanımdaki çöp kutusunu tokatladım.Dönüp baktı ve anladı isyanımı.Daha fazla büyümeden bu olay derhal yurduna girdi ve onu fotoğraflar haricinde bir daha hiç görmedim...

Gavurun kızına bazen nefret dolu söylemler sergilememin esas sebebi de o gece olanlar idi...Tabi ben o gece olanları çok sonra öğrenmiştim.2 hafta kadar sonra...Gavurun kızının facebook şifresini biliyordum ve ara ara girip bakıyordum neler olup bitmiş diye..Bir gün bir arkadaşı bir fotoğraf albümü yollamıştı ona.Artık hesabına girdiğimi anlayıp anlamamsı hiç umrumda değildi ve fotoğraf albümünü bilgisayarıma indirdim...Tarih 11 nisan'ı gösteriyordu ve gavurun kızı taksimde bir bar'da sabahlamıştı o gece dostlarıyla...Fotoğraflarda o kadar mutlu gözüküyordu ki hiçbir anlam veremiyordum.Göbek atmaktan kan ter içinde kalmış fotoğrafları,nispet yapar gibi dans ettiği fotoğrafları da vardı albümde....İşte bu yüzden sana hakkımı hiç helal etmedim gavurun kızı.Şu an sana karşı en ufak bir hasret,özlem hissetmiyor olsamda geçmişimde açtığın ve açtığımız yaralardan ötürü seni hiç ama hiç iyi hatırlayamıyorum.Saçımdaki beyazlarda tamamen seni düşünmekten oluştu bu ayrılık sürecinde...Ayrıldıktan sonra facebook'a eklediğin fotoğrafların beni bitirmiş olsa da şimdi herşeyi Ömer baba olgunluğunda karşılıyorum.Senin de haklı sebeblerin vardır.Burada yazdıklarım sadece benim tarafımdan yaşananlar.Sana hakaret edemem.Geçmişi gün yüzüne vurup bugünkü arkadaşlıklarına müdahele etmeye asla çalışmam.Bunlar yaşandı ve geçti.Günün anlam ve önemini belirten uzun bir yazı oldu.Sevgiler...

Bu arada sinirim'de geçti...Futbol'un amk...

11 Nisan tarihiyle ilgili bir bilgi daha paylaşayım...Gavurun kızı arkadaşlık sürecimizde bana ilk defa 11 Nisan 2008 günü mesaj atmıştı.Mesajda aynen aşağıdaki gibiydi...

"Canım ben taksimdeyim.Kızlar gelicek,siz de gelin..."

10 Nisan 2012 Salı

Bez Dolap



Selam.

Saat 03:37...Yaklaşık 1,5 saaat önce uykum geldiği için esneye esneye yatağıma girdim.Başlangıçta herşey gayet güzel gidiyordu fakat sağa sola dönmeye başladıkça birşey farkettim.Yatağım bir garipti sanki..Biraz sağa mı çekiyordu ne...

Ortaya doğru çukurlaşan,yaatınca ortaya çöküp bir mumya misali uyumamı sağlayan güzide yatağım,şimdi sağa doğru yuvarlıyodu beni...Öyle döndüm olmadı böyle denedim olmadı uykum kaçtıkça kaçtı ve gelinen  nokta aha bu yazı.Maymun gibiyim şerefsizim...

Tabi beni esas uyandıran yatağın sağa çekmesinden ziyade,uyuyamamanın verdiği sinirle birilerine trip atar gibi yatağın içinde dönmem."Hıh" sağa,"pufff" sola...Son bi hışımla sağa doğru dönüp yüklenirken bi çatırtı koptu ki aklım gitti hamua goyüm...Meğer yatağın sıkıntısı varmış,ondan sağa doğru çekiyormuş.Süngeri destekleyen çubuklardan birisi yatağın kenarlarından kurtulmuş aşağı düşmüş,hal böyle olunca bütün yük diğer çubukların üstüne yüklenmiş...Dayanamadı tabi.Bi Ata Demirer değilim ama 85 kilo adamım,bir de trip atarken çok sert oluyorum.Kırıverdim yatağı.Hemde yalnızkene :((

Tabi ben gecenin 4 üne yakın yazı yazıcam da içinde gavurun kızlarına atıf yapmıycam ha...
Buna benzer bi "hımını skiyim" durumu 4 yıl önce kadıköy'de kalırken olmuştu.Gavurun kızı bende kalmıştı.Yine böyle sabaha karşı bir zamandı.Huzur içinde uyuyorduk.O öğrenci evlerinin vazgeçilmezi portatif bez dolapları bilirsiniz.O skindirik desenleriiyle,T şeklindeki fermuarıyla son derece basit bir görünüme sahip olsa da aslında bir mühendislik harikasıymış ipne...
Biz uyurken bu salak dolap birden dağılıverdi kulağına fiske attıklarım...Beyle bi gürültü beyle bi "hanananın hamııı" diye bir uyanma yok arkadaş.Aklımız çıktı..Önce ne olduğunu anlamaya çalıştık,sonra bez dolap kendini belli etti.Paketi açılmamış eriyen dondurma gibiydi.Baktık hava aydınlanıyor.Neyse dedik sabah bakarız.Uyumaya devam.Hazır kalkmışken çişe gittik su filan içtik öyle geçti...
Sabah uyandık kahvaltı v.s dedik şu dolabı bir toplayalım...O çubuğu tutturuyoryuz,diğer çubuk dağılıyor,sunta uymuyor filan.Bi yarım satten fazla uğraştık sonunda sanırım.Ama mahvetti bizi salak icat.Bez dolap diyip geçmeyin,ben toplayana kadar mahvolduydum..Geceleri etrafımdaki eşyalar dağılıyor nedense...Bi gece aklım gidicek meçzup meçzup dolaşmaya başlarsam hiç şaşırmayın...

Yazıyı burada bitirmem lazım konu bütünlüğü açısından ama hala maymun gibiyim.Az biraz esnesem bırakıcam da  yok hala uykum.Bi anektod daha anlatıyım...

Yine o zamanlarda gavurun kızı bana gelip gidiyor filan.Benim odanın balkonu vardı fakat pimapen ile kapatılmış,oda daha bi genişlemiş.O kısıma da ev sahibi eski bir kaç eşya sıkıştırmış.Bize bi zararı yok o bölgenin ama bir yararıda yok.Sigara kullandığımdan genellikle o eşyaların orada bulunan camların birini açık tutardım genelde...Gavurun kızı kokudan rahatsız olmasın diye.Yine böyle açık bıraktığım anda bir kedi o camdan içeri girmiş ve yavrularını o eski eşyaların arasına yavrulamıştı...
Köylük yerde büyüdüğüm için genellikle hayvanlarla aram iyidir."anaaaaaaa" diye şaşırdıydım,böyle küçük küçük kedicik var bisürü.Tabi anası olacak o gudubet kedi beni hep tehlike olarak gördüğünden 1 adım yaklaştırmıyor yanına.Zamanla o da oraya doğurarak ne abüyük yanlış yaptığını anladı ama iş işten geçmişti.Ben zarar verecek ya da onları rahatsız edecek değildim ama gavurun kızı bu gudubet kediyi bir kaç kez camın önünde görmüş ve hiç hoşlanmamıştı.Camı açık bıraktığım için kedinin içeri gireceğinden tırsıyodu sürekli beni uyarıyordu...İçeri girmeyi bırak oraya aile bile kurmuştu da söyleyemedim :) Yoksa gavurun kızı kedileri evden çıkarana kadar gelemeyebilirdi.Kedileri kıyıpta sokağa da atamazdım...Bunu göze alamazdım.Hiç birşey söylemedim.Zaten yavru olduklarından hiç sesleri çıkmıyordu ama haftalar geçtikçe bebişler büyümeye başladı yavaştan geceleri ses etmeye başladılar.Malum hayvanlar yaşadıkları yeri merak ediyorlar,dolanmak istiyorlar.Bir kaç gece gavurun kızı çok pis kıllandı da geçiştirdim sürekli.Kokrmasın diye bişey belli etmedim.Çok zor günler yaşıyordum.Bir yanda onları istemeyen yarim,diğer yanda savunmasız evsiz barksız bebiş kedicikler...Birbirlerini bilmediklerinden beni bir seçime zorlamadılar neyse ki.Zamanla baktım yavrular büyümüş gezinmeye başlıyorlar dedim şunları bi dışarı atıyım ama ne zaman yaklaşsam gudubet anası ışınlanıveriyor yanımıza.İbneler kendi evimde rahat vermiyodu.
Bir gün gavurun kızı evde yok.ben öyle yerde laptop ile takılıyorum...Dedim ya yavrular merak ediyo dolanmak istiyor...Bi tanesi eski balkonun girişi olan aralıktan kafasını çıkardı.Benim yatağa doğru bir kaç adım attı.Tabi bu sırada ben hiç kıpırdamıyorum korkmasınlar diye.Ne yapıcaklar diye merak ediyorum....Sonra ardından 2 tanesi daha kendini gösterdi.Ulan çok da sevimli ipneler.Hiç analarına çekmemişler.neyse bunlar bakına bakına benim ayağımın dibine kadar geldiler.Hafiften ayaklarımı oynatmaya başladım.İlk bi tırstılar,sonra böyle patileriyle "bu ne şeytan işi lan" der gibi yokladılar.Sonra anaları geldii yine,aldı yavruları benden.Mahkemeye vericem amk kedisini,ben alıcam bebişlerin velayetini.Bu işi çözse çözse mahkeme çözer kolluk kuvvetleri çözer.Atamıyorum yavruları ama anasından rahat da edemiyorum..Gavurun kızı öğrenmesin diye bin takla atıyorum filan....Millet 2 kızı bi arada idare ediyo,ben gavurun kızı ile kedicikleri idare ederken hayattan bezdim amınakoyimm...
Neyse moruk ben tekrar uyumayı denicem.İyi sabahlar.

5 Nisan 2012 Perşembe

Şartlar

"Korkunun Ecele Faydası" başlıklı yazıyı yazdığımdan beri yazı yazmıyorum,daha doğrusu yazamıyorum...O yazıda bahsettiğim,an'ı yaşadığımdan beri yazacak kadar sıkıntılı hissetmiyorum kendimi.Bunu sıkıntı ederek yazıyorum bu gece...
Sanırım 2008 senesiydi...O yıllarda bi arkadaşımla "Rap" işleri kovalıyorduk...Söz yazıp kaydediyorduk..O yıllarda Gavurun kızı ile olan birlikteliğim başladığı için bugünlerde yaşadığım huzur'a yakın bir his yaşıyordum.O zamana kadar her hafta en az 1 şarkı çıkartan ben,o günlerde 4 haftada 1 şarkı çıkartamıyordum...Yazamıyordum.Yazmam için ufak belli başlı sıkıntılarımın olması gerekiyordu.O zamanlar başlayan bu  durgunluk süreci bitme noktasına kadar götürdü beni.Taa ki gaurun kızı beni terkettiği zamana kadar...Gavurun kızı beni terkettiğinde elim çözülmüş her gece iyi kötü birşeyler yazar olmuştum ama bu sefer de kaydetme imkanım yoktu.Stüdyo yoktu Kütahya'da...Öyle kağıtta kaldı pek çoğu.
Bu günlerde de,2008 zamanı kadar olmasada,içimde bi huzur hissi oluştuğu için blog'un yüzüne bakmaz oldum...Tabi vizeler filan da vardı :)
2-3 hafta oldu sanırım korktuğum tablo ile yüzleşeli ve önceki yazımda da bahsettiğim gibi aslında ihtiyacım olan şey buymuş...Bitti sanki herşey moruk.Bitti derken iyi anlamda...Önceden yazdıkça rahatlıyordum,artık rahat olduğum için yazmaya ihtiyacım kalmadığını hissettim.En azından gavurun kızı hakkında...E aşk acısı,ayrılık acısı anlatmıycaksam ben ne yazıcam ki başka...İnsanlar onları seviyordu."Bahar geldi,herşeye pozitif bakın,çıkın dışarı kelebek kovalayın..." gibisinden şeyler yazsam "la bi siktir git" diycekler biliyorum :)

Acı da mutluluk gibi paylaştıkça çoğalır.Biz azaldığını düşünürüz ama bence öyle değil.

Her adını andığında için burulur,eski günleri anlattığında canın sıkılır.Yanında insanlar olduğu için çok kötü hissetmeyebilirsin o an kendini ama elbet yalnız kalacaksın.Ve o günleri bu kadar düşündükten sonra ilk yalnızlığında krizler gelicek yine...Bana migren gibi geliyordu o krizler.Göğsüne biri oturuyo sanki.Derin nefes alma ihtiyacı hissediyorsun.Bir yandan beyninin odacıkların da anılar depreşiyor...Eski güzel günlere gidiyorsun,ardından içinde bulunduğun durum tekrar dürtüyor seni...Çıldıracak gibisin."Nasıl olur yaaa"
gibisinden serzenişlerde bulunuyosun.Zaman geçiyor ama kabullenemiyorsun biliyorum.Zordur canım kardeşim ama yaşamalısın.Çünkü başka türlü akıllanmıycaksın.Akıllanacaksın ki mükemmele daha da yaklaşıcaksın...

Dediğim gibi ani bir huzura kavuşma yaşadığım için bu duruma da alışmam biraz zaman alabilir :) neredeyse 2 yıldır kapkaranlıktı çünkü benim için heryer...

18 Mart 2012 Pazar

Korkunun Ecele Faydası...

Kısa bi yazı olucak.Sıcağı sıcağına yazmak istediğim bişey var zira.

İnsanların bazı korktuğu anlar vardır.Hani başına geleceğini biliyorsun ve sürekli o an geldiğinde ben ne yapacağım diye düşünüyorsun.O kadar çok kuruyosun ki kafanda,iş çığırından çıkmış aslında...Binlerce senaryo,binlerce senaryoya karşılık binlerce çözüm yolu v.s v.s v.s...Kafanda bin tilki dönüyor...

Bak burada yazdıklarımı en kral "kişisel gelişim kitabı"nda bulamazsın söyliyim :)


Hani ben hep bas bas bağırdım ya,gavurun kızı gavurun kızııı diye diye...Ben tüm bu gaurun kızlarını çok sevdim bilirsiniz.Tabi en taze olan son gavurun kızı belki de kişisel gelişimime en büyük katkısı olan gavurun kızı,en sevdiğimdi.En taze olan dedim ya;taaaaa 2 sene olmuş amk :D Uzun soluklu ilişki arayışlarıma hız vermeliyim .

Bu yollarımızı ayırdığımız son gavurun kızının aylaar önce bir sevgilisi olduğu haberini almıştım.Yıkıcı bir an olmuştu benim için çünkü uzun zaman geçmesine rağmen,daha gidişini kabullenememiştim ki başkasına sarılmasını kabulleniyim...Çok zor 2 gece geçirdim,devamında kabulleniverdim...Bu olay gerçekleştikten sonra kafam sürekli,onları elbet bir gün elele görme korkusuna yoğunlaşmaya başladı...Sıklıkla bunu kurmuşum kafamda.Her düşündüğümde nasıl olur ne yaparım diye senaryolar üretmişim...Tabi pek çoğunuz terkeden sevgilinizin ardından 1 yıldan daha uzun bir süre her gece dua etmediğiniz,belli aralıklarla dualarınızda ağlamadığınız için bunların ne denli büyük korkular olduğunu anlamayabilirsiniz...

Bu korkumla az önce yüzleştim canına can kattıklarım...Az önce ortak bir arkadaşımız gavurun kızının ve yeni sevgilisinin,sevgili gibi olan fotoğraflarını yüklemiş....Bak ben böyle bir an yaşamadım daha önce.
Durun lan şöyle yıkıldım ayakları yapmıycam konu bambaşka bir yere gidiyo :D

Oğlum hiç tereddüt etmeden fotğraflara tıklayıverdim.Anladım çünkü fotoğrafların zamanında görmekten çok korktuğum sahnelere ait fotoğraflar olduğunu...Açtım baktım....bi 10 saniye sızı gibi bişey oldu diycem ama öyle de değildi.Acaip bişey oldu.Lan sonra içim çok fena huzurla doldu lan.Oğlum görmeyi hiç istemediğim görüntüler bunlar.Neden bana bu kadar huzur verdi lan ? Hatta sevindim.

Bi 5 dk bunun sebebini düşündüm moruk.Sonra da buldum galiba...Şimdi ben yıllardır ecel'den korka korka yaşadım.Ecel'i gözümde öyle bir büyüttüm ki...Beni şöyle mahvedecek,böyle ağzıma sıçacak diye diye...Halbuki ecel o kadar da korkulacak birşey değilmiş.

Bir de biz terkedilenler zamanla bi tribe gireriz...Naparsa yapsın o çocuk benim gibi olamaz tribi....

Yoo kardeşim fotoğraflara baktım.Gavurun kızının içten bir tebessümü vardır ben anlarım.O tebessüm o kadar hoş duruyordu ki yüzünde.Vallahi çocukla gayet mutlular yani.Şimdi çocuğa da şöyle alıcı gözüyle baktım.Benden yakışıklı amına koyim.Boylu poslu bişey.Biz acı çekmekten küçük kaldık hep abey :)

Neyse önce gavurun kızının yokluğuna alışmaya çalıştım.En zoru oydu.Sonra hayatına başkalarıyla devam etmek zorunda olduğu gerçeğini kabullenmeye çalıştım.Sonra bu gerçek ile yüzleştim.Şimdi de gözlerimle gördüm inşa ettiği mutluluğu.He bu mutluluk daim midir allah bilir.ama ben şu an müthiş bi huzura erdim hacı manav. Meğer yıllardır görmem gereken tablo buymuş.Ben de düşünüp duruyodum "istanbul'da olsaydım onları mutlaka görürdüm iyi ki burdayım" gibisinden...Sikiyim kişisel gelişim kitaplarını,sikiyim yaşam koçlarını bak ne güzel tertemiz çıktım işin içinden :)

11 Mart 2012 Pazar

Kibir



Her ne kadar sarhoş da olsanız,günaha batmış da olsanız insanın aklına o an işlediği günahlar haricinde geçmişinde işlediği günahlarda geliyor.Bence öyle

Hani bazı anlar vardır.Ölümüne eğlendiğiniz,diyaframdan gerçek bir kahkaha patlattığınız zamanlarda birden bi afallama yaşarsınız ve herşey rengini yitirierir.Aslında etrafınızdaki insanların aksine sizin genel anlamda daha yalnız ve daha mutsuz olduğunuz aklınıza gelir.Samimiyetsiz tebessümler eşliğinde kafalarınız bit yerlere gider.Kısacası o siktiğimin palyaço hikayesi var ya....Herkesi güldürüyormuş da bir gün birisine sormuş ben gülmek için nereye gideyim diye...Sorduğu kişi de "falanca yerde bir adam ar çok komik sen ona git" demiş.O da "o benim zaten yarraaam" demiş....

Ahanda o anı yine yaşadım bu akşam.Tarafıma yapılan övgünün haddi hesabı yok."yok şöyle komik adamsın,yok böyle kafa adamsın....." falan filan.İşte tam ölümüne eğlendiğimiz bir anda aklıma bu yazının başlığını oluşturan konu geldi.Kibir...Zamanında işlediğim ve işlerken zevk aldığım bir günah.Tabi o zamanlar yediğim bu bokun farkında değildim.Yalnız başıma kaldığımda farkettim zamanında bu günaha battığımı...

Şimdi ben önceki yazılarımda gavurun kızını itham içinde bırakmış olabilirim.Fakat terkedilme öyle tek taraflı bir olay değildir.Sen doğru düzgün bir adam olsan kimse seni kolay kolay terketmez dimi...

Tamam çok sıkıntılar çektim.Yaşadıklarımın bir kısmını hakettim belki bir kısmını haketmedim ama eğri oturalım doğru konuşalım kankasya 1. lig.Gavurun kızı beni terketmeden önce bende ölümüne bir kibire batmıştım.

Şimdi düşün bi moruk...Tamamen kendine has bir kültürü olan yurtta kalıyorsun..Bu yurtta bir kaç tane oluşum var.Kimi siyasi,kimisi sportif kimisi de kültürel oluşumlar.Bunlardan benim dahil olduğum "Tiyatro kulübü" de sanatsal-kültürel bir oluşumdu...Hani dedim ya tamamen kendine has bir kültürü var bu yurdun diye...Aynen öyle kankazar.Yaklaşık 4000 kişinin barındığı,içinde sinemasından tutun da bayan kuaförüne kadar binbir çeşit esnafında bulunduğu,kızlı-erkekli ve tamamı üniversite öğrencilerinden oluşan,ki hepsi ülkemizin önemli üniversitelerinde okuyan belli bir zekaya sahip öğrenciler,bir yurt...Müdüründen esnafına,memurundan siyasi teşkilatlanma başkanına kadar herkesi tanıdığını düşün.Hatta bu popülerlik yetmemiş gidip bu yurdun ismine bir şarkı yapmışsın,namına nam katmışsın.Herkes seni konuşur olmuş...Kantine çıktığında bütün dostların seni masalarına davet eder olmuş ve masalarında oturan sizinle tanışmak için can atan diğer arkadaşlarıyla tanıştıran insanlarla karşılaştığınızı düşünün...

Tamam öyle ülke genelinde bir anınmışlığımız kabul görmüşlüğümüz yok.Fakat senin 4 yıllık üniversite hayatın boyunca yaşayacağın bir yurt var ve bu yurdun da belli başlı ortamları var....Hepsinde adın geçiyor,herkes senden bahsediyor filan...Ben hayatımda kendimi o zamanlarda hissettiğim kadar değerli hissetmemiştim.

Demiştim ya belli bazı oluşumlar var bu yurtta diye....Biz de bu yurdun sanatçılarıydık...Haftaiçi ve hafta sonu yurdun tiyatro salonunda çalışmalar yapar,çalışmalardan sonra kantine insanların arasına karışır herkesle sohbet eder,günümüzü gün ederdik.Yıl sonuna doğru oyunumuz çıkar.350 kişilik salonda tüm koltuklar dolmuş hatta bir o kadar da ayakta izleyen insanın karşısına çıkar oyununu oynarsın.Oyunun selamlama kısmında yine senin şarkın çalar.Oyun bittikten sonra yurdun yöneticileri bizzat sahnede çiçek eşliğinde tebriklerini sunar,daha sonra izleyenlerden yakın arkadaşın olanlar yanına gelir tebriklerini sunar....Günler sonra da sizi kantinde,bahçede görenler yolunuzu kesip tebriklerini sunar....

Herşey mükemmel değil mi moruk ? Herşey yerli yerinde sanki....Hayır,bi eksik daha var.Bu harika zamanların içinde mutlaka tüm bu mutluluğunu,gururunu paylaşabileceğin,sana herkesden daha yakın olan birilerinini de olması gerek.Bi yar gerek....O da vardı kankilis.O da bizim gibi yetenekli bir tiyatrocuydu...Yanyana geldiğimizde insanlar bize imrenerek bakar,sürekli bizden övgüyle söz ederdi......

Üniversite ortamı rahattır bilirsiniz.İstediğiniz an istediğiniz yere gitme lüksünüz vardır.Hele ki İstanbuldaysanız ve böylesine hoş bi ortamınız varsa bundan iyisi şam da kayısı...

Hafta sonları taksime çıkmalar,beşiktaş sahiline gitmeler,havalar güzelse gündüzleri adalara kaçmalar,vapurla boğaz turuna çıkmalar,kadıköy'e geçmeler,ortaköy'de waffle'dır kumpirdir yemeler....Sorma gitsin.

Sizi tatmin etti mi anlattıklarım bilmiyorum da benim için unutulmaz zamanlardı..O yıllar tüm bu güzellikleri paylaştığım arkadaşlarım için de öyleydi...Şimdi yanlış anlaşılmasın yukarıda anlattıklarıma yurdun en popüleri bendim,en kral esprileri ben yapardım gibisinden birşey demek istemedim.Öyle değildi yani.Sadece grubumuz nezih bir gruptu ve hemen hemen bütün yurdu tanıyan bir gruptu.O yüzden tüm yurt sakinleriyle çabucak kaynaşıp yeni arkadaşlıklar kurabiliyorduk.

Neyse şöhret meselesine çok daldın.Altan Erkekli'nin Bana bir Şeyhler Oluyor oyununda söylediği gibi "şöhret bir insan şakasıdır dedi ve çoğu zaman sonu güldürmez dedi" ya da buna benzer birşeydi...

Canım kardeşim o yıllarda daha 20-21 yaşımdayım.Görünürde bi burun kalkmışlığı göstermesem de içten içe bi kibirlenme bi böbürlenme başladı bende.Tabbi o yıllara kadar ortaokulda ve lisenin ilk yıllarında sessiz sakin ogün olarak yaşadığımı düşünürsek iyi bile dayandım bu ortamda...

Tabi bu böbürlenme diğer insanlara karşı olduğu kadar içten içe gavurun kızına karşı olmaya da başladı.Aklımın tavanını sikiyim...O yıllarda gavurun kızıyla ilişkimiz doruk noktasındaydı.Tartışmalarımız en fazla 2-3 saat sürüyor,en geç uyuyana kadar barışıyorduk.Küs uyumak yoktu bizde...Dedim ya ilişkimiz doruk noktasındaydı diye,karşılıklı söylenen güzel sözler,alınan hediyeler küçük sürprizler filan gayet güzel geçiyordu günler.Tabi ben tüm bunlarıı karşılıksız bırakmıyordum.Romantik adamım ben hacı gepetto.Anında güldürüdüm bende gavurun kızının yüzünü...

Kibir harbiden büyük günah.Zaman zaman gavurun kızı hoşluk olsun diye bana güzel sözler söylediğinde,hediyeler aldığında,romantik anlar paylaştığımızda ben inceden inceden bi göt kalkması sergilemeye başladım."Yeaaaa bu kız bensiz yapamaz bu saatten sonra amua goyüm,az trip atıyım da sadece benle uğraşsın...." gibisinden sikindirik düşüncelere daldığım zamanlar oldu...Bu kibir gel zaman git zaman tavan yapmaya başladı ama bu sırada gavurun kızı ile bu tatsız olayları yine birkaç saat içinde çözüyorduk o yüzden uzun soluklu sıkıntılar yaşamıyorduk.Bu yazıda sadece kendi yediğim bokları anlatacağım için o sıralar gavurun kızının yaptığı yanlışları es geçiyorum...

Tüm bu anlattığım güzel zamanlar 2008-2009 yılları civarı oluyor.Hala da söylerim şu ana kadar yaşadığım en güzel zamanlar o zamanlardı..

Bildiğiniz üzere 2010 yılı itibari ile ben Kütahya'ya göçtüm.Gavurun kızı ile birbirimizi çok seviyoruz,dolayısı ile bu ayrılıktan ötürü birbirimizi çok özlüyoruz...Tüm o bahsettiğim yıllarda benim hissettiğim en büyük eksiklik eğitim konusunda olan eksikliğimdi.2 yıllık okuduğum için dostlarımın bir hayli gerisindeydim.Tabi bu aramızda hiç bir engel yaratmıyordu.Fakat hissettiğim bu eksikliği 2010 yılında gidermiş olmam benim bu kibrimi 2-3 kat daha arttırdı.."Artık bende lisans öğrencisiyim,gavurun kızı artık tamamiyle bana ait,biz birbirimizi bu saatten sonra bırakmayız..." düşüncelerine dayanaraktan ben yine ara ara gavurun kızını ihmal etmeye başladım...Tamam o yıllarda gerçekten telefonumda teknik bir sıkıntı vardı,bazen mesajlar yerine ulaşmıyordu ama bazen de ben mesajlarım gitmiyor numarası çekiyordum.Neyin peşindeydim inanın hiç bilmiyorum.Kibir gözlerimi kör etmiş...

2010 yılı sömestr tatili geldiğinde,ilk olarak İstanbul'a gittim,lakin bende çok özlemiştim bizim gavurun kızını.1hafta kaldım orada.Hasret giderdik,gezdik tozduk...Son gece arkadaşımda kaldık.O sabah ben otogara gavurun kızı da yurda dönecek ama o sabah ne olduysa gavurun kızı "ne olursun 1 güncük daha kal yaaa.." diye ısrar etmeye başladı...Aslında ben de çok istiyordum ama kibir yine bunun önüne geçti ve kesin bir dil ile "ben gidicem yeaaa,evimi özledim" tribine girdim.Halbuki ailem bu konuda çok anlayışlı insanlardı,gavurun kızını en az benim kadar çok seviyorlardı ve ben onlara 1 gün daha kalıcam gavurun kızı böyle istiyor deseydim,tabi oğlum kal tabi özlemiştir seni kızcağız diyecek kadar güzel insanlardı.Ama ben ne yaptım,"hadi yavrum hadi,bak otobüsü kaçırıcam" diyerek kızı yurda doğru giden otobüse bindirdim....Ben ne bileyim bana sevgili olarak son kez sarıldığını....

Çok acı bir an moruk düşündüğün zaman.İnsanların böyle gafletleri oluyor işte.Bir ailenin büyüğü ile boktan bir sebep yüzünden tartışıyorsun sonra bir öğreniyorsun ki o büyüğün vefat etmiş.Ve sen onu son gördüğünde siz kavga ediyordunuz...Ne acı amınakoyim.

Benim de öyle oldu işte.Kızcağız hasretinden "ne olursun 1 güncük daha kal" diye sana yalvarıyor,sen evimi özledim tribindesin.Vallahi bunları aşmış bir insan olmasam yeniden kendime lanet etmeye başlıycam ama dersimi aldım..

Daha bu kadarla bitmedi tabi.Ben memlekete gittim.Gavurun kızı yine bana surat yapmadı,sadece kalsaydım daha çok vakit geçirirdik o kadar.Ben memlekette arkadaşlarımla görüşmeye başladım...Bu sırada gavurun kızı ile telefon yoluyla görüşebiliyoruz.Bir kaç gün sonra benim mesaj hakkım da bitti...Gavurun kızı yalvarıyor ne olursun kontör al bak görüşemiyoruz diye.Ama yoooook.Ben napıyorum o parayla kahveye gidip oyun oynuyorum.Yaşantıya bak amınakoyim....Tabi ben cevap veremedğim için gavurun kızı hasretini dile getirmek adına daha sık mesaj atıyor daha çok arıyor o sıralar.Ben de tripli tripli "öfffff yeaaaaaaaa bu da amma coştu haaaaaaaa" filan diyorum.

Şimdi bu tavırlarımı da yanlış anlamayın o zamanlarda bunları söylüyordum ama yine en büyük dileğim "allahım onu benden ayırma" oluyordu.Ama bu bokları da yiyordum.Yıpratıyordum kısacası ilişkiyi...Cehalet aga

Tabi bir süre sonra ben de dayanamadım gittim aldım kontör,konuşmaya başladık yine doya doya,onun sınavları bitti memleketine gitti benim de tatilim bitti Kütahya'ya dönücem...
Kütahya'ya döndüm.Gavurun kızı ailesiyle birlikte olduğu için genellikle geceleri görüşüyorduk.O yüzden gündüzleri başka uğraşlar buldum kendime ve eski günlerde olduğu gibi bir kaç şarkı yazdım...Yine kibirim tavan.
Şarkıyı paylaşıcam ki siz de dinleyin.Öyle kendini bilmeden büyük konuşmanın cezasını da alın görün okuyun.

Şarkı aşağıdaki mysapce linkinde.Gelen pencerede playlistte "mahşer" isminde bir şarkı var.2.sırada...Şarkı o.

http://www.myspace.com/mihrapsentezz


Şarkı,bu dünyanın geçiciliğinden,öbür dünyanın sonsuzluğu üzerine kurulmuş,insanların olmadık şeyleri dert edinmesini eleştiren bir şarkı...Tabi o yıllar benim hayatımda herşey yolunda olduğu için böyle iddialı büyük sözler yazabiliyorum.Cehalet işte....
O sözlerin şu an içinde bulunduğum durum ile en çok alakalı olan,daha doğrusu benim inandığım ilahi adalet sisteminin beni böylesine bir yalnızlıkla cezalandırmasına sebep olan sözü de yazıyım.30.saniyede geçiyor sözler...

....Alnın secdeye değdi mi hiç ? Ruhun Huzura Erdi mi?
Terkeden Sevgilin,en büyük derdin mi?...


Özgüveni,kibiri görüyon mu panpringles...Ben bu şarkıyı yazdım,kaydettim,insanlara ulaştırdım.Üstünden 1 ay geçmeden gavurun kızı ile aramız bozuldu...Terketmek üzere olan sevgilim artık en büyük derdim olmuştu.Okula gitmez olmuştum.Zamanında attığı mesaja offlayan püffleyen ben artık mesaj atsın diye yalvarır oldum...Kibirinden götü metrelerce havaya kalkmış olan ben gözleri dolan,güçsüz bir adam olup çıkıverdim.Hepsini geçtim aramızın açıldığı ilk zamanlarda gavurun kızı bunları yüzyüze konuşalım diye beni yine ısrarla İstanbula çağırdı,paran yoksa ben yollıycam krediler yattı filan dedi.İlk zamanlar kibirli kibirli "konuşacak birşey yok" filan dedim.Bunun üstüne de kız beni terketti...Terketmesi değil de bugün baktığımda beni en çok üzen,onunla aramız açıldığında ben 5 vakit namaza başladım...Yukarıda yazdığım sözlerin üstünden 1 ay geçmedi daha.Benim hayatımdaki değişikliklere bak.Terkeden sevgilim en büyük derdim oldu ve ben bu derdimin giderilmesi için alnımı secdeye dayar oldum....Adaletine kurban olduğum allahım ilahi adaletin ne güzel işliyor...

Tek kelime yalanım yok yazdıklarımda.Tüm bunların başıma gelmesindeki en büyük sebep kibirimdi.Kimse de bilmez bu yazdıklarımı.Beni öyle kibirli birisi olarak da bilmezler fazla.Ben de genelde öyle davranmam ama içten içe bir kibir varmış işte o yıllarda.Belli bir zaman geçtikten sonra anlıyor insan....Keşke o zamanlar tüm bunların farkına varabilmiş olsaydım da "1 güncük" daha kalsaydım İstanbul'da ya da gitseydim yanına da yüzyüze konuşsaydık bunları.O şu an başka bir erkeğin elini tutuyor olmaz,ben de bunları yazıyor olmazdım belkide...Hep tecrübe bunlar işte.Daha da yapmam böyle şeyler.İnsan böyle böyle öğreniyo kankaydet...Se7en'daki katil bilseydi bunları kibir yüzünden beni öldürürdü.Kibir beni sikti attı,siz bari ders alın.Hadi iyi geceler.

Bazı Rüyalar 3

Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...