16 Nisan 2012 Pazartesi
Ölüm ve Ayrılık...
Nazım Hikmet "Karıma Mektup" şiirinde şöyle demiş:
...
En fazla 1 yıl sürer
20. yüzyıl'da ölüm acısı...
Ölüm doğduğumuzdan beri varacağımızı bildiğimiz tek yer...Belki büyünce doktor,öğretmen,avukat olamayacaktık...Belki iyi bir işimiz,güzel bir eşimiz olmayacaktı...Belki doğduğumuz yerde karnımız doymayacaktı..Emin olduğumuz tek şey bir gün öleceğimizdi. Geleceğe dair tek kesin yargımız...
Doğduğumuzdan beri hayatımızın her alanında kabullendiğimiz,etrafımızda acı örneklerini gördüğümüz bu olay haliyle Nazım Hikmet'in şiirinde bahsettiği gibi devam ediyor...Tabi orada eleştirmek istediği sanırım 20. yüzyıl fakat ben bu sonucuda çıkardım.
Biliyorum bunlar hepinizin bildiği şeyler,uygun bir giriş olması açısından tekrar edip bunları okumak zorunda bıraktım sizi...
Örneğin geçen yaz çok sevdiğim dedemi çok ani kaybettim.Haberini telefonda aldım ve cenazesine yetişme imkanım bile olmadı...Malum Kütahya uzak yer.Ha deyince gidemiyosun...Ben de ölen insanların bir an önce defnedilmesinden yana olduğum için aileme bu konuda herhangi bir baskı yapmamıştım...Ağlaya sızlaya koşa koşa terminale gitmiş olsamda yetişmemin imkanı yoktu ama ben yine de yola çıktım..Ne ben bu haber ile Kütahya'da durabilirdim,ne de ailemi yalnız bırakabilirdim.Dedemin ailemiz üzerinde çok fazla emeği vardır ki benim üzerimdeki etkisi çok daha büyüktür...Bugün arkadaş ortamınızda "Ogün çok kral çocuk yaaa,çok efendii...." gibisinden cümleler kuruyorsanız eğer bu hep onun bana verdiği terbiye ile olmuştur.Mekanı cennet olsun.
Yakın arkadaşlarım benim köy maceralarımı bilir.Köy yerinde yaşamıyor olsak da nasıl köy insanıyla içiçe olduğumu çok iyi bilirler.İlk okuldayken,yaz tatiline girdiğimizde gittiğim ve bundan inanılmaz zevk aldığım tek yer köyümüzdü...3 ayı hiç sıkılmadan orada geçirir.Lüleburgaz'a dönme vakti geldiğinde,geri dönmemek için kümese tavukların arasına saklanırdım...Benim bu köy sevdam da dedem ve teyzem ile çok iyi vakit geçiriyor olmamdan kaynaklıydı.Gündüzleri ava gider,akşamüstü hayvanlar(inek,koyun,tavuk) ile ilgilenirdik..Bazen köydeki diğer arkadaşlar ile herkes evindeki inekleri önüne katar mera'ya giderdik.Hem inekler çok daha sağlıklı beslenir hem de biz çok güzel vakit geçirirdik..Gece olduğunda okul bahçesinde toplanır,her türlü oyunu oynardık...Tabi bu güzel anıları yaşarkende hep dedem'in himayesi altındaydım...Şimdi burada tek tek anılarımı anlatmaya kalksam bu yazı uzarda gider,sadece dedemin benim için ne kadar değerli olduğu ile ilgili fikir sahibi olmanız için yazdım bunları...
Dedemin ölümü tabiki hepimizi çok fazla derinden sarstı...Cenazesini bile görmediğim için bazen hala yaşıyor olduğunu filan düşüdüğüm oluyor.Kaptırıyorum öyle bi an kendimi...Böylesine değerli bir insanın ardından inanın çok fazla göz yaşı dökmedim.Çünkü dedem köyün eski imamlarından olduğundan bana ölüm gerçeğinide zamanında uzun uzun anlatmıştı...İmam deyince hepinizin aklına sakallı,cübbeli bir adam gelebilir ama öyle değil valla çok sade bir adamdı..Doğduğumdan beri başında gördüğüm bir kasketi vardı.Kumaş pantolon ceket giyerdi.Klasik köy modası...
Geçen ramazan bayrama 2-3 gün kala bir gece sahurda içim gerçekten çok fazla buruldu.Çünkü ailemizde annemin ve babamın haricidne büyüğümüz bir tek o ardı ve bu bayram köy'de kuracağımız bayram sofrasında ilk defa o olmayacaktı.Bu anı düşündüm o gece ve kendimi tutamayıp yemek yerken ağlamaya başladım.20 dk kadar ağadıktan sonra annemin tesellisi ile toparladım kendimi ve açıldım...
Şimdi düşünün,doğduğunuzdan beri başınızda olan,sizden hiç bir emeği ve fedakarlığı esirgemeyen büyüğünüzün arkasından sadece bir kaç gece göz yaşı döküyorsunuz ve 3-4 ay geçtiğinde herşeyi pekala kabulleniyorsunuz.Ölüm gerçeği işte bu.Çünkü hepimizin başına geleceğini biliyoruz ve bunu doğduğumuzda kabullendik.O yüzden ölüm acıları 1 yıl'ı geçmiyor günümüzde.Tabi istisnai durumlar var,kabul ediyorum.
Ayrılık öyle değil işte.Burada tamamen kendi duygu ve düşüncelerimi analttığımdan durum sizde böyle olmayabilir tabi...Ayrılık var ama herkesin başına geleceği belli değil.O yüzden ilişkilerimizi hiç ayırılık yokmuş gibi yaşıyoruz.Yani ben öyle yaşıyordum.Şu son 8 ay gerçekten çok rahat geçti hele ki son 1 ay hiç bir sıkıntım,düşüncem kalmamıştı.Fakat onun öncesinde,yaklaşık 1 yıldan biraz fazla oluyor,hergece dua,her gece gözyaşı,istemeden de olsa isyan...13-15 ay bir insan her dua ettiğinde ağlamay meyilli olur mu lan ? Nedir yani bu ?
Oldu işte tarzımı sikiyim.Dedemin ardından 1 ay bile ağlamadım ama gavurun kızının ardından 1 yıldan fazla ağladım.Neden ? Çünkü dedem ölmüştü,bunun geri dönüşü hiç yoktu,biliyordum...Gavurun kızı öyle mi ? Her an 1 telefonu ile,bir sözü ile herşey eskisi gibi olabilirdi.Bu ihtimal pratikte hiç yoktu ama teoride vardı...Olmuştu bu tarz şeyler etrafımızda...ve umut varsa mutlulukda vardır hayal kırıklığıda...Yani bazen umut öyle çok iyi birşey değildir.Olmayacak bir şeye umut bağlarsın,gözlerin kördür,hayatının bir dönemini sikip atarsın.
Ben de gavurun kızından çooook uzun bir süre ümidi kesemedim.Ayrılığımzıın ilk aylarında zaten gerek telefon yoluyla,gerek arkadaş yoluyla hala bir ümidimin olduğunu sürekli belli ettim.O da bu ümidimi kırmak için pek çok şey denedi.Benim iyiliğim için.Fakat nefes aldığını bildiğim sürece ne yaparsa yapsın o yıllarda ondan ümidi kesemiyordum,çünkü hayattaydı ve herşey olabilirdi...Sadece 1 mesaj,1 kısa söz...
Bu blogu açtığıma göre bunların hiçbirisi olmadı tabi :) Ümit ederek ve kendimi yiyip bitirerek çoook uzun bir zaman geçirdim.Günlerin 4 duvar arasında,sigara,müzik ve yemek yemek haricinde hiçbirşey yapmadan,hiç kimseyle görüşmeden geçti.İnanın direkten döndüm belkide...Öyle yaşanmazdı çünkü..
Ulan bi insan sadece sigara ve yiyecek birşeyler almak için mi çıkar dışarıya...Dışarıya davet eden arkadaşlarına hergün mü yalan söyler..Haftalardır odadan çıkmadığım için saçım başım kir içindeydi...Üstümdeki eşofmanlar belkide 2 haftadır üzerimdeydi.Bilen bilir,burnum da koku almadığı için bu pislik beni rahatsızda etmiyordu...Bu bohem'de 1-1,5 yıl devirdim ben...Cezaevi gibiydi o yurt odasında yaşadıklarım...
Sen kalk canından bir parça olduğun deden için 1 ay yas tut ama sadece 2-3 yıldır hayatında olan bi gavurun kızı için ömrünün en güzel çağında hapis hayatı gibi yaşa günlerini...Bazen çok zoruma gidiyor bu durum ama nabıyım..
Gavurun kızının ölmüş olma ihtimalini düşünüyordum bazen o yıllarda.Ölseydi nasıl olurdu diye...
Emin olun ayrılmak yerine gavurun kızı ölmüş olsaydı daha az acı çekmezdim.Yine eş değer bi yas tutardım.Yine böyle mahvederdim hayatı kendime...Fakat kabullenmek çok daha kolay olabilirdi,umut ederek çaresizce yaşamaktansa,ruhu için dua etmeyi yeğlerdim...
Bakmayın böyle artistlik yaptığıma...Başıma yukarıda anlattığım gibi ani bir sevgili ölümü gelmediği için yine geniş geniş konuşuyorum.Yaşayan daha iyi bilir.Belki bu sefer iyice aklımı kaybederdim ama ölüm gerçeğini hep bildiğimden ötürü belki bir ihtimal daha kolay olabilirdi.Çünkü bizim ilişkimizde ayrılık hiç yokmuş gibiydi.Zor oldu...
Havalara aldanmayın,mevsim değişiklikleri insanı çok pis hasta eder...Kalın giyinin.İyi geceler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bazı Rüyalar 3
Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...
-
Bu adamı hatırlayanınız var mı? Bana göre Trt'nin hatta Türk televizyon tarihinin en iyi dizilerinden biri olan 7 numaranın en sevdi...
-
Nazım Hikmet "Karıma Mektup" şiirinde şöyle demiş: ... En fazla 1 yıl sürer 20. yüzyıl'da ölüm acısı... Ölüm doğduğumu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder