Korkunun Ecele Faydası isimli yazıyı yazdığımdan beri yazasım gelmiyor...Gavurun kızı benim için yazman adına güzel bir kaynaktı ama artık kullanamıyorum o kaynağı.Kurudu lan :( Yazabileceğim çok şey var aslında.Elimde belgeler kayıtlar var :) Fakat yazmaya değer bir olay olarak göremiyorum artık onu.
Çok uzun zaman geçti daha önceki yazılarımda bahsettiğim olayların üzerinden,zamanla tazeliğini canlılığını yitirdi.Bir de yukarıdaki yazıda yazdığım an'a şahit olunca ezan sesinden etkilenip gerçek huzura eren gavur gibi oldum.
Giriş kısmından anladığınız üzere zorlama bir yazı aslında ama değinmek istediğim bir kaç nokta var.Çok uzun süredir yalnızım.Ortalama ilişki süreniz 1 yılın üzerindeyse 1-2 aylık ilişkileri hiç saymazsınız.Ben de öyle yapıyorum.
(Ulan bu blogu okuyan da bu çocuğun işi gücü eski ilişkileri olmuş hamığa guyüm diyecek.)
Yalnızlığa alışmak da çok fenadır lan.Ben çok güzel alıştım mesela...Kendi sınıfımda "merhaba-merhaba" düzeyinde sadece bir kaç arkadaş edindim.Sınav zamanları lazım olur da not isteriz,birbirimize bir yardımımız dokunur diyerekten.O yüzden sınıfa oturduğumda kim kime yazıyor,kim kime ne anlatıyor,kim kinden ayrılmış hepsini gözlemleyebiliyorum.Bunu artık bir hobi gibi yapmaya başladım.Ufaktan pisikolocik bazı sıkıntılarım var sanırım...
Ev arkadaşlarım hep başka bölümleden o yüzden okula gidip gelirken de yalnız binerim çoğunlukla otobüse.Otobüstekileri izlerim.Sokağa çıkar sokaktaki insanları izlerim.Sürekli izliyorum birkaç yıldır...Kimseyle zoraki diyaloglara girmeden kulaklığımı takıp insanları izlemek hoşuma gidiyor.Bu "merhaba-merhaba" düzeyindeki bazı arkadaşlarla bu tarz zoraki diyaloglara girdik,girmedik değil.Hayat tecrübesi mi dersin,tiyatral aktivitelerin kazandırdığı bir farkındalık mı dersin bilmiyorum da,olmuyor moruk.Zoraki o diyalog işte.Yürümüyor...Naptın,iyi sen naptın,geçen hafta derse girdin mi,girdim....Havalarda düzeldi...Salak salak muhabbetler hımını sikiyim.
Bu samimiyetsizlik yerine yalnız olmak çok daha zevkli geldi bana..Tabi bu yalnızlık süreci bana müthiş bir üşengeçlik de ekledi...Çok ergence olabilir belki ama gerçekten birilerinden hoşlanmaya,onlarla yakınlaşmaya,bi yerlere gitmeye v.s çok üşenir oldum.Daha zamanı değil ama bi hantallık bi 35 yaş tripleri.Terlikle ağzıma vursanıza...
Bütün gün bilgisayar başında interneti takip etmek çok keyifli gelmeye başladı zamanla.Tabi şu bahar ayları geldiğinden beri bazen bi iç sıkıntısı oluyor ama olsun.Akşamları da derse gidiyorum filan....Şu günlerde sevgili arkadaşlarım beni yeni bir arkadaşla yakıştırmaya başladılar.Daha doğrusu onlar daha önceden yakıştırmaya başlamış geçtiğimiz haftalarda tanıştırdılar...Hacı vallahi hiç özveri gösteresim yok yeminle.Ba ben burada harbi samimiyimdir.Milyonlar tarafından takip ediliyormuşçasına fenomen havasına bürünmüş sikik bloggerlar gibi bi tribim yok.3-5 kişi okuyor zaten.Yani öyle "millet bana hasta ama ben bakmıyorum yeaaaa" durumları değil.Onu anlatmaya çalışıyorum.Bu hantallığı üzerimden atıp nasıl birilerine vakit ayırabilirim onu düşünüyordum hep ve bunu sizinle paylaşıyorum şimdi de...Aslında fenomen olsam ne iyi olurdu ama köyde dalga geçerler hep benimle :)
Tabi bu uzun süren yalnızlık bende az biraz hanzoluk da yaratmadı değil...Bazen tanıştığım kızlar ile ilgili dandik dandik espriler yapabiliyorum.Tabi kendi kendime :))
Tek aktiviten okula gidip gelmek,o zaman bilimsel anlamda atılımlar yap dimi.Yapmıyorum değil makale filan okuyorum,ekonomi ile ilgili kült kitapları okumaya çalışıyorum v.s ama onunda çok hakkını vermiyorum sanki.Bazen o kadar uyuşuk oluyorum ki,bütün günüm facebook'da "anasayfa" butonuna tıklayarak geçiyor.İşte o zamanlar çok pis bi iç sıkıntısı geliyor bana.O an o kız karşıma çıksa vallahi acımam yapışırım ama hep yanlış zamanda yanlış yerdeyim moruk.
Göbeğini kaşıyıp fındık ezmeli sandviçini tam ortasından görgüsüzce ısıran film obezleri gibi oluyorum bazen....Geçenlerde ev arkadaşlarım bilimsel bir konferansa gittiler 2 günlüğüne.Evde tek başıma kaldım...O kadar canım sıkıldı ki 2 gün boyunca kendi kendine "manha manha" diyip durdum.(Muppet show)
İşte bu anlarda çıkın karşıma be gavurun kızları...Ya da ben mi gelsem yamacınıza...
İstanbul'da sosyalliğin dibine vurmuşken Kütahya'da da asosyalliğin dibine vurmaktır hedefim.Sadece İktisat üzerine lisans eğitimi görmüyorum yani :) Zoraki yazdım,zoraki okursunuz kanımca.Hadi eyvallah...
Manha Manha
30 Nisan 2012 Pazartesi
16 Nisan 2012 Pazartesi
Ölüm ve Ayrılık...
Nazım Hikmet "Karıma Mektup" şiirinde şöyle demiş:
...
En fazla 1 yıl sürer
20. yüzyıl'da ölüm acısı...
Ölüm doğduğumuzdan beri varacağımızı bildiğimiz tek yer...Belki büyünce doktor,öğretmen,avukat olamayacaktık...Belki iyi bir işimiz,güzel bir eşimiz olmayacaktı...Belki doğduğumuz yerde karnımız doymayacaktı..Emin olduğumuz tek şey bir gün öleceğimizdi. Geleceğe dair tek kesin yargımız...
Doğduğumuzdan beri hayatımızın her alanında kabullendiğimiz,etrafımızda acı örneklerini gördüğümüz bu olay haliyle Nazım Hikmet'in şiirinde bahsettiği gibi devam ediyor...Tabi orada eleştirmek istediği sanırım 20. yüzyıl fakat ben bu sonucuda çıkardım.
Biliyorum bunlar hepinizin bildiği şeyler,uygun bir giriş olması açısından tekrar edip bunları okumak zorunda bıraktım sizi...
Örneğin geçen yaz çok sevdiğim dedemi çok ani kaybettim.Haberini telefonda aldım ve cenazesine yetişme imkanım bile olmadı...Malum Kütahya uzak yer.Ha deyince gidemiyosun...Ben de ölen insanların bir an önce defnedilmesinden yana olduğum için aileme bu konuda herhangi bir baskı yapmamıştım...Ağlaya sızlaya koşa koşa terminale gitmiş olsamda yetişmemin imkanı yoktu ama ben yine de yola çıktım..Ne ben bu haber ile Kütahya'da durabilirdim,ne de ailemi yalnız bırakabilirdim.Dedemin ailemiz üzerinde çok fazla emeği vardır ki benim üzerimdeki etkisi çok daha büyüktür...Bugün arkadaş ortamınızda "Ogün çok kral çocuk yaaa,çok efendii...." gibisinden cümleler kuruyorsanız eğer bu hep onun bana verdiği terbiye ile olmuştur.Mekanı cennet olsun.
Yakın arkadaşlarım benim köy maceralarımı bilir.Köy yerinde yaşamıyor olsak da nasıl köy insanıyla içiçe olduğumu çok iyi bilirler.İlk okuldayken,yaz tatiline girdiğimizde gittiğim ve bundan inanılmaz zevk aldığım tek yer köyümüzdü...3 ayı hiç sıkılmadan orada geçirir.Lüleburgaz'a dönme vakti geldiğinde,geri dönmemek için kümese tavukların arasına saklanırdım...Benim bu köy sevdam da dedem ve teyzem ile çok iyi vakit geçiriyor olmamdan kaynaklıydı.Gündüzleri ava gider,akşamüstü hayvanlar(inek,koyun,tavuk) ile ilgilenirdik..Bazen köydeki diğer arkadaşlar ile herkes evindeki inekleri önüne katar mera'ya giderdik.Hem inekler çok daha sağlıklı beslenir hem de biz çok güzel vakit geçirirdik..Gece olduğunda okul bahçesinde toplanır,her türlü oyunu oynardık...Tabi bu güzel anıları yaşarkende hep dedem'in himayesi altındaydım...Şimdi burada tek tek anılarımı anlatmaya kalksam bu yazı uzarda gider,sadece dedemin benim için ne kadar değerli olduğu ile ilgili fikir sahibi olmanız için yazdım bunları...
Dedemin ölümü tabiki hepimizi çok fazla derinden sarstı...Cenazesini bile görmediğim için bazen hala yaşıyor olduğunu filan düşüdüğüm oluyor.Kaptırıyorum öyle bi an kendimi...Böylesine değerli bir insanın ardından inanın çok fazla göz yaşı dökmedim.Çünkü dedem köyün eski imamlarından olduğundan bana ölüm gerçeğinide zamanında uzun uzun anlatmıştı...İmam deyince hepinizin aklına sakallı,cübbeli bir adam gelebilir ama öyle değil valla çok sade bir adamdı..Doğduğumdan beri başında gördüğüm bir kasketi vardı.Kumaş pantolon ceket giyerdi.Klasik köy modası...
Geçen ramazan bayrama 2-3 gün kala bir gece sahurda içim gerçekten çok fazla buruldu.Çünkü ailemizde annemin ve babamın haricidne büyüğümüz bir tek o ardı ve bu bayram köy'de kuracağımız bayram sofrasında ilk defa o olmayacaktı.Bu anı düşündüm o gece ve kendimi tutamayıp yemek yerken ağlamaya başladım.20 dk kadar ağadıktan sonra annemin tesellisi ile toparladım kendimi ve açıldım...
Şimdi düşünün,doğduğunuzdan beri başınızda olan,sizden hiç bir emeği ve fedakarlığı esirgemeyen büyüğünüzün arkasından sadece bir kaç gece göz yaşı döküyorsunuz ve 3-4 ay geçtiğinde herşeyi pekala kabulleniyorsunuz.Ölüm gerçeği işte bu.Çünkü hepimizin başına geleceğini biliyoruz ve bunu doğduğumuzda kabullendik.O yüzden ölüm acıları 1 yıl'ı geçmiyor günümüzde.Tabi istisnai durumlar var,kabul ediyorum.
Ayrılık öyle değil işte.Burada tamamen kendi duygu ve düşüncelerimi analttığımdan durum sizde böyle olmayabilir tabi...Ayrılık var ama herkesin başına geleceği belli değil.O yüzden ilişkilerimizi hiç ayırılık yokmuş gibi yaşıyoruz.Yani ben öyle yaşıyordum.Şu son 8 ay gerçekten çok rahat geçti hele ki son 1 ay hiç bir sıkıntım,düşüncem kalmamıştı.Fakat onun öncesinde,yaklaşık 1 yıldan biraz fazla oluyor,hergece dua,her gece gözyaşı,istemeden de olsa isyan...13-15 ay bir insan her dua ettiğinde ağlamay meyilli olur mu lan ? Nedir yani bu ?
Oldu işte tarzımı sikiyim.Dedemin ardından 1 ay bile ağlamadım ama gavurun kızının ardından 1 yıldan fazla ağladım.Neden ? Çünkü dedem ölmüştü,bunun geri dönüşü hiç yoktu,biliyordum...Gavurun kızı öyle mi ? Her an 1 telefonu ile,bir sözü ile herşey eskisi gibi olabilirdi.Bu ihtimal pratikte hiç yoktu ama teoride vardı...Olmuştu bu tarz şeyler etrafımızda...ve umut varsa mutlulukda vardır hayal kırıklığıda...Yani bazen umut öyle çok iyi birşey değildir.Olmayacak bir şeye umut bağlarsın,gözlerin kördür,hayatının bir dönemini sikip atarsın.
Ben de gavurun kızından çooook uzun bir süre ümidi kesemedim.Ayrılığımzıın ilk aylarında zaten gerek telefon yoluyla,gerek arkadaş yoluyla hala bir ümidimin olduğunu sürekli belli ettim.O da bu ümidimi kırmak için pek çok şey denedi.Benim iyiliğim için.Fakat nefes aldığını bildiğim sürece ne yaparsa yapsın o yıllarda ondan ümidi kesemiyordum,çünkü hayattaydı ve herşey olabilirdi...Sadece 1 mesaj,1 kısa söz...
Bu blogu açtığıma göre bunların hiçbirisi olmadı tabi :) Ümit ederek ve kendimi yiyip bitirerek çoook uzun bir zaman geçirdim.Günlerin 4 duvar arasında,sigara,müzik ve yemek yemek haricinde hiçbirşey yapmadan,hiç kimseyle görüşmeden geçti.İnanın direkten döndüm belkide...Öyle yaşanmazdı çünkü..
Ulan bi insan sadece sigara ve yiyecek birşeyler almak için mi çıkar dışarıya...Dışarıya davet eden arkadaşlarına hergün mü yalan söyler..Haftalardır odadan çıkmadığım için saçım başım kir içindeydi...Üstümdeki eşofmanlar belkide 2 haftadır üzerimdeydi.Bilen bilir,burnum da koku almadığı için bu pislik beni rahatsızda etmiyordu...Bu bohem'de 1-1,5 yıl devirdim ben...Cezaevi gibiydi o yurt odasında yaşadıklarım...
Sen kalk canından bir parça olduğun deden için 1 ay yas tut ama sadece 2-3 yıldır hayatında olan bi gavurun kızı için ömrünün en güzel çağında hapis hayatı gibi yaşa günlerini...Bazen çok zoruma gidiyor bu durum ama nabıyım..
Gavurun kızının ölmüş olma ihtimalini düşünüyordum bazen o yıllarda.Ölseydi nasıl olurdu diye...
Emin olun ayrılmak yerine gavurun kızı ölmüş olsaydı daha az acı çekmezdim.Yine eş değer bi yas tutardım.Yine böyle mahvederdim hayatı kendime...Fakat kabullenmek çok daha kolay olabilirdi,umut ederek çaresizce yaşamaktansa,ruhu için dua etmeyi yeğlerdim...
Bakmayın böyle artistlik yaptığıma...Başıma yukarıda anlattığım gibi ani bir sevgili ölümü gelmediği için yine geniş geniş konuşuyorum.Yaşayan daha iyi bilir.Belki bu sefer iyice aklımı kaybederdim ama ölüm gerçeğini hep bildiğimden ötürü belki bir ihtimal daha kolay olabilirdi.Çünkü bizim ilişkimizde ayrılık hiç yokmuş gibiydi.Zor oldu...
Havalara aldanmayın,mevsim değişiklikleri insanı çok pis hasta eder...Kalın giyinin.İyi geceler
12 Nisan 2012 Perşembe
Bazı Günler 2
Bugün arkadaşın semineri öncesi kantinde otururken birden "bugün ayın kaçı yaa" diye sorasım geldi...Bugün ayın 11'ymiş...11 Nisan.
Bazı günler hafızanızdan hiç çıkmaz.Onunla ilk tanıştığın gün,ilk elini tuttuğun gün,sana ilk "seni seviyorum" deyişi v.s...
11 Nisan'da böyle bir gün işte canına bandıklarım.Öyle melankolik bi havada değilim.Hatta çok sinirliyim.Az önce ev arkadaşlarımla salak bir futbol muhabbeti yüzünden tartıştık.İnsanların futbolu hayati bir ideoloji haline getirmeleri gerçekten çok üzücü...Neyse konu bu değil,terkedilmeyi anlatıcam bu akşam.
Şunu da dinleyin bu arada
Bugün gavurun kızı beni terkedeli tam 2 yıl olmuş..Düşününce sanki dün gibi canlı hala 11 nisan 2010...
Gavurun kızı ile aramız bir 14 şubat günü açılmıştı.Daha önceki yazılarımda yazmıştım..Belli bir müddet görüşmeme kararı almıştık.Tabi ben bu kararı sürekli delik deşik etmiştim çünkü elim ayağım birbirine dolanmıştı.Üstelik Kütahya'da harbiden yalnızdım.Bütün can dostlarımı İstanbul'da bırakmıştım.Gerçek anlamda dertleşebileceğim kimse yoktu o sıralar yanımda.Sadece bir kaç aydır tanıştığım oda arkadaşlarım vardı ki onlarda çoluk çocuk sayılırdı o dönemler...Ben bu görüşmeme kararını deldikçe gavurun kızı daha da bi köşesine çekildi.Sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi gayet soğukkanlı davranıyordu...
Hacı 25 gün önce "nolursun 1 güncük daha kal" diye yalvaran kız arkadaşının bu tavırları inan insanı mahvediyor.Kimseye anlatamıyorsun,kimseyle konuşamıyorsun.Sadece ailene bahsettin ama onlar daha çok üzülecek diye onlara da tam anlamıyla neler olup bittiğini anlatamıyorsun,çünkü sen bile bilmiyorsun neler olup bittiğini.Yaşadığımız o zaman diliminin gerçekten bir adı veya tarifi yoktu.Sevgili gibiydik ama görüşmüyorduk..
Doğum günü yaklaşmıştı...Doğum günü aradaki buzları eritmem için önemli bir fırsattı ve gerçekten iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum...Arkadaşları benim de çok yakın arkadaşlarım olduğu için çok kolay bi organizasyon yapıverdim.Bir video hazırladım...Güldüren,güldürürken de düşündüren...Tabi bugün izlediğimde ben sadece kendi acizliğime gülüyorum ama 2 yıl önce bambaşka birisiydim.Hazırladığım video sayesinde beklediğim reaksiyonu almıştım karşı taraftan..Artık İstanbula gitme vaktim gelmişti ve zaten tarihi çok önceden belirlemiştim ben.
İstanbula gittim.Önceden benim gelişimi yurtta bekleyen gavurun kızı,bu sefer yurtta yoktu...Tabi ben onu yurtta biliyordum.Telefonu arıyordum arıyordum açmıyordu...Saat sabah erken olduğu için kimseyide göremiyordum yurtta...Sonra bir kaç saat geçti ve ben oda arkadaşlarından bazılarını kantinde gördüm.Meğer gavurun kızı dün gece yurda hiç gelmemiş.Bunun üstüne o da mesaj attı bana durumu açıklayan.Neyse bunlar teferruat.
Akşam o yurda geldi,ben de arkadaşlarımın yanından ayrılıp onu karşılamaya gttim...İlk an çok önemliydi ve akıbetimizi o ilk tepki belirleyecekti bana göre...Beni görünce tebessüm etti.."Aaaaaayy" dedi hafifçe.Geldi sarıldı.Bende sarıldım.Şu ana kadar herşey gayet iyiydi.Görünce özlediğini anlamıştı sanki ve bunu daha sonraki konuşmalarında kendisi söyledi.Tüm bu anlattıklarım 2010 yılının Mart ayı başlarında oluyor...
Ben tam 12 gün kaldım istanbul'da ve hergün her saat yanyanaydık.Hatta hep beraber küçük çaplı bir ev partisi bile vermiştik.Güzel eğlenceli videolar çekmiştik...İstiklal'de yürürken "kız isteme senaryolarını" konuştuuuk.Sinemaya gittik,elele gezindik filan...Tabi bir soğukluk hep vardı.Yani gaurun kızının içine bi kurt düşmüştü ve ben o hissi öldürememiştim fakat ben yanında olduğum için hiç bir sorun yaşamdan anı yaşamaya karar vermiştik...Gayet güzel geçmişti İstanbul ziyaretim.
12 günün ardından Kütahya'ya döndüm.Esas ızdıraplı dönem şimdi başlıyormuş haberim yoktu...İstanbul'da iken,yaşadığımız onca güzelliğin hatrına mücadele etmeye karar verdik.Görüşmeme kararını karşılıklı olarak fesh ettik.Fakat işler daha da boka sardı böyle olunca.İlk zamanlar günlük mesajlaştık ama zaman geçtikçe gavurun kızı mesajlarımı kestirip atıyordu,cevap vermiyordu,tersliyordu,çok soğuk davranıyordu.O böyle davrandıkça ben eriyordum.Fakat uzaktım ve yapabileceğim hiçbirşeyim yoktu.Hergece dua ediyordum.
17 Mart'ta Kütahyaya dönmüştüm -ki dönüş biletimi hala saklarım- 11 Nisan'a kadar günler her öncekinden daha da sıkıntılı geçmeye başlamıştı.Artık Nisan ayına girdiğimizde birbirimize isimlerimizle hitap eder olmuştuk.Her gece 50 kere seni seviyorum derken işler boka sarmıştı bayağı...Vize haftam geldi,şöyle böyle çalışmaya çalıştım ama aklım hep gavurun kızında.Dönüş biletimi almışım 11 Nisan'da İstanbul'a gidiyorum ve gittiğimde herşey bir önceki ziyaretimde olduğu gibi güzel olacak sanıyordum...10 Nisan akşamı biz bir hayli soğuklaştık mesajlarımızda,iyice yabancıydık artık..Neyseki gidiş vaktim gelmişti ve herşeyi tekrar düzeltebilirdim.
Uça uça tren garına gittim.Onun en sevdiği kıyafetlerimi giydim.Saçlarımı taradım,sakallarımı kısalttım.Sanki yarın bayramdı ve ben ona hazırlanıyordum.O tren yolculuğu bitmek bilmedi,zaten yolculuklarda uyuyamayan bir insanım,heyecan basınca hiç uyuyamamıştım...
Vah yavrum Ogün,nereye gittiğini bir bilsen,neler oalcağını bir bilsen İstanbul'un adını bile anmazdın da....
Haydarpaşa'dan koşa koşa vapura yetişmek için çıktım desem yeridir.Üstelik gavurun kızı geleceğimi bilmiyor.Bir nevi sürpriz yapıcam aslında...Hem haftasonu olduğu için tiyatro çalışması da vardı,herkesi de görmüş olacaktım...
Sabah çok erken indiğim için önce bahçelievler'e arkadaşıma gittim...1-2 saat kestirmeye çalıştım.Vakit geldiğinde doğru yurda döndüm.Yurda giden yolda zaten bir dünya tanıdıkla karşılaştım ki içlerinden birisi hemen telefonla gavurun kızını arayarak "sana bi sürprizim var,birazdan yanında olacak" demişti bile...
Sosyal tesislerden içeri girdim,tam tiyatro salonun yönlenmiştim ki,yukarıdan tanıdık bir ses adımı söyledi...Dönüp baktığımda gavurun kızı ve diğer bütün can dostlarım oradaydı...Hepsine sarıldım yalnız o an nedense gavurun kızının sadece elini sıktım,sarılmaya yeltenmedim.Bu hareket herkesi kısa bir şok'a sokmuştu ama gavurun kızı derhal bana sarılıp durumu toparlamaya çalıştı....Masada bir kaç saat sohbet ettik.Herkes ne kadar orada kalacağımı filan sordu.Herkes masadan ayrılmak üzere iken gavurun kızı "biz de seninle azıcık konuşalım olur mu" dedi....İşte hayatımın sikildiği an o andı sabırla okuyuşuna yandıklarım...
Bi sigara yakıcam kötü oldum amınakoyim :)
Dayı rahat bir yere oturduk.Gavurun kızının sesi titriyordu.Ben duygusal travmalar yaşadığım anları daha sorna asla hatırlayamam.Zaten kimse tam olarak hatırlayamaz.Sadece ayrılalım ben artık yapamıyorum dediğini ve ona sorduğum "beni artık sevmiyor musun" sorusuna verdiği "hayır" yanıtını hatırlıyorum.O an onunda gözleri doluydu ama ben çok duygusal bi it olduğumdan sanırım böğüre böğüre ağlamaya başlamıştım.Dayanamayacağını bildiği için "ben artık odama gitmek istiyorum" dedi...Bırakmadım."Etme" dedim...Dinlemedi.Bir zamanlar kral gibi yaşadığımız o yurdun sosyal tesislerinde şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.Sadece benim için değil onun için de çok zor bir andı....Bi 10 dakika mücadele ettim sanırım ama hiç bir gelişme kaydedemedim çünkü gavurun kızı kararını çoook önceden vermiş hatta kafasında bu konuşmanın provasını defalarca yapmıştı...Etme be gavurun kızı,tek tutunduğum dal sensin,ailemden sonra allah'a sana sahip olduğum için en çok şükrettiğimsin...Piç gibi kaldım.Baktım olmayacak,küçük çocuklar gibi kazağımın bilekleriyle göz yaşlarımı sildim ama sesim hala titriyordu...Çok zordu lan.
Kalktık,onun odasına doğru yürümeye başladık.Ben o sıralar hiçbirşey konuşmuyordum.İdama giden mahkum gibi hissettim bi an kendimi...O zamana kadar öyle büyük bir duygusal şok geçirmemiştim çünkü...Allak bullak olmuştum.Bir zamanlar kızların içeriye giriş saatinin geldiğini belirten memurun gelmesini sarmaş doolaş beklediğimiz bu yurt bahçesi artık hiç hatırlamak istemediğim bir anıya sahne olmuştu...
-"Şimdi bir sigara içicem,sigara bitene kadar söylemek istediğim şeyler var.Bu benim çok zor kabullenebileceğim bir durum.Bundan sonraki günlerde sana bazı zamanlar durup durup isyan ettiğim emsajlar atıcam.Belki dönmen için yalvarıcam...Ziyadesiyle rahatsız edicem seni...Tüm bunlara katlanmak zorunda kalacaksın zira bu ayrılığı ben hiç ama hiç istemiyorum.Sana son kez sarılıcam ve ayrılıcaz..."
-"Sarılmak istediğinden emin misin ?" dedi...
Gayet emindim.Son kez sarılmak hatta hiç ayırlmamak istiyordum ama yaşadıklarımız bizi bu noktaya getirmişti ve bunun geri dönüşü yoktu artık.Gavurun kızı da bu konuda çok net konuşmuştu ki her zaman sözünün eriydi,bazı konular hariç,sözünü tuttu...Geri dönüş olmadı.Ona son kez sarıldım.Tüm bu saçmasapanlığı yaşarken hala tanıdıklar yanıma gelip halimi hatrımı sormak istiyorlardu.Tabi hiç birisi bizim son bir konuşma yaptığımızı bilmediği için onlara hiçbirşey belli etmemeye çalıştım.Güler yüz bile gösterdim sayılır ama halimden birşeylerin yolunda olmadığını anlayıp hasta ziyareti gibi kısa kestiler sohbeti....
Sigaram bitmişti ve ayrılık vaktiydi...
Ona son kez sarıldım..."Görüşürüz" demesini beklerdim ama her veda gibi "hoşçakal" dedi...Bir daha bana hiç "görüşürüz" demedi...
Arkasını dönüp giderken ona baktım.Dayanamıyacak gibi oldum bir an.Yanımdaki çöp kutusunu tokatladım.Dönüp baktı ve anladı isyanımı.Daha fazla büyümeden bu olay derhal yurduna girdi ve onu fotoğraflar haricinde bir daha hiç görmedim...
Gavurun kızına bazen nefret dolu söylemler sergilememin esas sebebi de o gece olanlar idi...Tabi ben o gece olanları çok sonra öğrenmiştim.2 hafta kadar sonra...Gavurun kızının facebook şifresini biliyordum ve ara ara girip bakıyordum neler olup bitmiş diye..Bir gün bir arkadaşı bir fotoğraf albümü yollamıştı ona.Artık hesabına girdiğimi anlayıp anlamamsı hiç umrumda değildi ve fotoğraf albümünü bilgisayarıma indirdim...Tarih 11 nisan'ı gösteriyordu ve gavurun kızı taksimde bir bar'da sabahlamıştı o gece dostlarıyla...Fotoğraflarda o kadar mutlu gözüküyordu ki hiçbir anlam veremiyordum.Göbek atmaktan kan ter içinde kalmış fotoğrafları,nispet yapar gibi dans ettiği fotoğrafları da vardı albümde....İşte bu yüzden sana hakkımı hiç helal etmedim gavurun kızı.Şu an sana karşı en ufak bir hasret,özlem hissetmiyor olsamda geçmişimde açtığın ve açtığımız yaralardan ötürü seni hiç ama hiç iyi hatırlayamıyorum.Saçımdaki beyazlarda tamamen seni düşünmekten oluştu bu ayrılık sürecinde...Ayrıldıktan sonra facebook'a eklediğin fotoğrafların beni bitirmiş olsa da şimdi herşeyi Ömer baba olgunluğunda karşılıyorum.Senin de haklı sebeblerin vardır.Burada yazdıklarım sadece benim tarafımdan yaşananlar.Sana hakaret edemem.Geçmişi gün yüzüne vurup bugünkü arkadaşlıklarına müdahele etmeye asla çalışmam.Bunlar yaşandı ve geçti.Günün anlam ve önemini belirten uzun bir yazı oldu.Sevgiler...
Bu arada sinirim'de geçti...Futbol'un amk...
11 Nisan tarihiyle ilgili bir bilgi daha paylaşayım...Gavurun kızı arkadaşlık sürecimizde bana ilk defa 11 Nisan 2008 günü mesaj atmıştı.Mesajda aynen aşağıdaki gibiydi...
"Canım ben taksimdeyim.Kızlar gelicek,siz de gelin..."
10 Nisan 2012 Salı
Bez Dolap
Selam.
Saat 03:37...Yaklaşık 1,5 saaat önce uykum geldiği için esneye esneye yatağıma girdim.Başlangıçta herşey gayet güzel gidiyordu fakat sağa sola dönmeye başladıkça birşey farkettim.Yatağım bir garipti sanki..Biraz sağa mı çekiyordu ne...
Ortaya doğru çukurlaşan,yaatınca ortaya çöküp bir mumya misali uyumamı sağlayan güzide yatağım,şimdi sağa doğru yuvarlıyodu beni...Öyle döndüm olmadı böyle denedim olmadı uykum kaçtıkça kaçtı ve gelinen nokta aha bu yazı.Maymun gibiyim şerefsizim...
Tabi beni esas uyandıran yatağın sağa çekmesinden ziyade,uyuyamamanın verdiği sinirle birilerine trip atar gibi yatağın içinde dönmem."Hıh" sağa,"pufff" sola...Son bi hışımla sağa doğru dönüp yüklenirken bi çatırtı koptu ki aklım gitti hamua goyüm...Meğer yatağın sıkıntısı varmış,ondan sağa doğru çekiyormuş.Süngeri destekleyen çubuklardan birisi yatağın kenarlarından kurtulmuş aşağı düşmüş,hal böyle olunca bütün yük diğer çubukların üstüne yüklenmiş...Dayanamadı tabi.Bi Ata Demirer değilim ama 85 kilo adamım,bir de trip atarken çok sert oluyorum.Kırıverdim yatağı.Hemde yalnızkene :((
Tabi ben gecenin 4 üne yakın yazı yazıcam da içinde gavurun kızlarına atıf yapmıycam ha...
Buna benzer bi "hımını skiyim" durumu 4 yıl önce kadıköy'de kalırken olmuştu.Gavurun kızı bende kalmıştı.Yine böyle sabaha karşı bir zamandı.Huzur içinde uyuyorduk.O öğrenci evlerinin vazgeçilmezi portatif bez dolapları bilirsiniz.O skindirik desenleriiyle,T şeklindeki fermuarıyla son derece basit bir görünüme sahip olsa da aslında bir mühendislik harikasıymış ipne...
Biz uyurken bu salak dolap birden dağılıverdi kulağına fiske attıklarım...Beyle bi gürültü beyle bi "hanananın hamııı" diye bir uyanma yok arkadaş.Aklımız çıktı..Önce ne olduğunu anlamaya çalıştık,sonra bez dolap kendini belli etti.Paketi açılmamış eriyen dondurma gibiydi.Baktık hava aydınlanıyor.Neyse dedik sabah bakarız.Uyumaya devam.Hazır kalkmışken çişe gittik su filan içtik öyle geçti...
Sabah uyandık kahvaltı v.s dedik şu dolabı bir toplayalım...O çubuğu tutturuyoryuz,diğer çubuk dağılıyor,sunta uymuyor filan.Bi yarım satten fazla uğraştık sonunda sanırım.Ama mahvetti bizi salak icat.Bez dolap diyip geçmeyin,ben toplayana kadar mahvolduydum..Geceleri etrafımdaki eşyalar dağılıyor nedense...Bi gece aklım gidicek meçzup meçzup dolaşmaya başlarsam hiç şaşırmayın...
Yazıyı burada bitirmem lazım konu bütünlüğü açısından ama hala maymun gibiyim.Az biraz esnesem bırakıcam da yok hala uykum.Bi anektod daha anlatıyım...
Yine o zamanlarda gavurun kızı bana gelip gidiyor filan.Benim odanın balkonu vardı fakat pimapen ile kapatılmış,oda daha bi genişlemiş.O kısıma da ev sahibi eski bir kaç eşya sıkıştırmış.Bize bi zararı yok o bölgenin ama bir yararıda yok.Sigara kullandığımdan genellikle o eşyaların orada bulunan camların birini açık tutardım genelde...Gavurun kızı kokudan rahatsız olmasın diye.Yine böyle açık bıraktığım anda bir kedi o camdan içeri girmiş ve yavrularını o eski eşyaların arasına yavrulamıştı...
Köylük yerde büyüdüğüm için genellikle hayvanlarla aram iyidir."anaaaaaaa" diye şaşırdıydım,böyle küçük küçük kedicik var bisürü.Tabi anası olacak o gudubet kedi beni hep tehlike olarak gördüğünden 1 adım yaklaştırmıyor yanına.Zamanla o da oraya doğurarak ne abüyük yanlış yaptığını anladı ama iş işten geçmişti.Ben zarar verecek ya da onları rahatsız edecek değildim ama gavurun kızı bu gudubet kediyi bir kaç kez camın önünde görmüş ve hiç hoşlanmamıştı.Camı açık bıraktığım için kedinin içeri gireceğinden tırsıyodu sürekli beni uyarıyordu...İçeri girmeyi bırak oraya aile bile kurmuştu da söyleyemedim :) Yoksa gavurun kızı kedileri evden çıkarana kadar gelemeyebilirdi.Kedileri kıyıpta sokağa da atamazdım...Bunu göze alamazdım.Hiç birşey söylemedim.Zaten yavru olduklarından hiç sesleri çıkmıyordu ama haftalar geçtikçe bebişler büyümeye başladı yavaştan geceleri ses etmeye başladılar.Malum hayvanlar yaşadıkları yeri merak ediyorlar,dolanmak istiyorlar.Bir kaç gece gavurun kızı çok pis kıllandı da geçiştirdim sürekli.Kokrmasın diye bişey belli etmedim.Çok zor günler yaşıyordum.Bir yanda onları istemeyen yarim,diğer yanda savunmasız evsiz barksız bebiş kedicikler...Birbirlerini bilmediklerinden beni bir seçime zorlamadılar neyse ki.Zamanla baktım yavrular büyümüş gezinmeye başlıyorlar dedim şunları bi dışarı atıyım ama ne zaman yaklaşsam gudubet anası ışınlanıveriyor yanımıza.İbneler kendi evimde rahat vermiyodu.
Bir gün gavurun kızı evde yok.ben öyle yerde laptop ile takılıyorum...Dedim ya yavrular merak ediyo dolanmak istiyor...Bi tanesi eski balkonun girişi olan aralıktan kafasını çıkardı.Benim yatağa doğru bir kaç adım attı.Tabi bu sırada ben hiç kıpırdamıyorum korkmasınlar diye.Ne yapıcaklar diye merak ediyorum....Sonra ardından 2 tanesi daha kendini gösterdi.Ulan çok da sevimli ipneler.Hiç analarına çekmemişler.neyse bunlar bakına bakına benim ayağımın dibine kadar geldiler.Hafiften ayaklarımı oynatmaya başladım.İlk bi tırstılar,sonra böyle patileriyle "bu ne şeytan işi lan" der gibi yokladılar.Sonra anaları geldii yine,aldı yavruları benden.Mahkemeye vericem amk kedisini,ben alıcam bebişlerin velayetini.Bu işi çözse çözse mahkeme çözer kolluk kuvvetleri çözer.Atamıyorum yavruları ama anasından rahat da edemiyorum..Gavurun kızı öğrenmesin diye bin takla atıyorum filan....Millet 2 kızı bi arada idare ediyo,ben gavurun kızı ile kedicikleri idare ederken hayattan bezdim amınakoyimm...
Neyse moruk ben tekrar uyumayı denicem.İyi sabahlar.
5 Nisan 2012 Perşembe
Şartlar
"Korkunun Ecele Faydası" başlıklı yazıyı yazdığımdan beri yazı yazmıyorum,daha doğrusu yazamıyorum...O yazıda bahsettiğim,an'ı yaşadığımdan beri yazacak kadar sıkıntılı hissetmiyorum kendimi.Bunu sıkıntı ederek yazıyorum bu gece...
Sanırım 2008 senesiydi...O yıllarda bi arkadaşımla "Rap" işleri kovalıyorduk...Söz yazıp kaydediyorduk..O yıllarda Gavurun kızı ile olan birlikteliğim başladığı için bugünlerde yaşadığım huzur'a yakın bir his yaşıyordum.O zamana kadar her hafta en az 1 şarkı çıkartan ben,o günlerde 4 haftada 1 şarkı çıkartamıyordum...Yazamıyordum.Yazmam için ufak belli başlı sıkıntılarımın olması gerekiyordu.O zamanlar başlayan bu durgunluk süreci bitme noktasına kadar götürdü beni.Taa ki gaurun kızı beni terkettiği zamana kadar...Gavurun kızı beni terkettiğinde elim çözülmüş her gece iyi kötü birşeyler yazar olmuştum ama bu sefer de kaydetme imkanım yoktu.Stüdyo yoktu Kütahya'da...Öyle kağıtta kaldı pek çoğu.
Bu günlerde de,2008 zamanı kadar olmasada,içimde bi huzur hissi oluştuğu için blog'un yüzüne bakmaz oldum...Tabi vizeler filan da vardı :)
2-3 hafta oldu sanırım korktuğum tablo ile yüzleşeli ve önceki yazımda da bahsettiğim gibi aslında ihtiyacım olan şey buymuş...Bitti sanki herşey moruk.Bitti derken iyi anlamda...Önceden yazdıkça rahatlıyordum,artık rahat olduğum için yazmaya ihtiyacım kalmadığını hissettim.En azından gavurun kızı hakkında...E aşk acısı,ayrılık acısı anlatmıycaksam ben ne yazıcam ki başka...İnsanlar onları seviyordu."Bahar geldi,herşeye pozitif bakın,çıkın dışarı kelebek kovalayın..." gibisinden şeyler yazsam "la bi siktir git" diycekler biliyorum :)
Acı da mutluluk gibi paylaştıkça çoğalır.Biz azaldığını düşünürüz ama bence öyle değil.
Her adını andığında için burulur,eski günleri anlattığında canın sıkılır.Yanında insanlar olduğu için çok kötü hissetmeyebilirsin o an kendini ama elbet yalnız kalacaksın.Ve o günleri bu kadar düşündükten sonra ilk yalnızlığında krizler gelicek yine...Bana migren gibi geliyordu o krizler.Göğsüne biri oturuyo sanki.Derin nefes alma ihtiyacı hissediyorsun.Bir yandan beyninin odacıkların da anılar depreşiyor...Eski güzel günlere gidiyorsun,ardından içinde bulunduğun durum tekrar dürtüyor seni...Çıldıracak gibisin."Nasıl olur yaaa"
gibisinden serzenişlerde bulunuyosun.Zaman geçiyor ama kabullenemiyorsun biliyorum.Zordur canım kardeşim ama yaşamalısın.Çünkü başka türlü akıllanmıycaksın.Akıllanacaksın ki mükemmele daha da yaklaşıcaksın...
Dediğim gibi ani bir huzura kavuşma yaşadığım için bu duruma da alışmam biraz zaman alabilir :) neredeyse 2 yıldır kapkaranlıktı çünkü benim için heryer...
Sanırım 2008 senesiydi...O yıllarda bi arkadaşımla "Rap" işleri kovalıyorduk...Söz yazıp kaydediyorduk..O yıllarda Gavurun kızı ile olan birlikteliğim başladığı için bugünlerde yaşadığım huzur'a yakın bir his yaşıyordum.O zamana kadar her hafta en az 1 şarkı çıkartan ben,o günlerde 4 haftada 1 şarkı çıkartamıyordum...Yazamıyordum.Yazmam için ufak belli başlı sıkıntılarımın olması gerekiyordu.O zamanlar başlayan bu durgunluk süreci bitme noktasına kadar götürdü beni.Taa ki gaurun kızı beni terkettiği zamana kadar...Gavurun kızı beni terkettiğinde elim çözülmüş her gece iyi kötü birşeyler yazar olmuştum ama bu sefer de kaydetme imkanım yoktu.Stüdyo yoktu Kütahya'da...Öyle kağıtta kaldı pek çoğu.
Bu günlerde de,2008 zamanı kadar olmasada,içimde bi huzur hissi oluştuğu için blog'un yüzüne bakmaz oldum...Tabi vizeler filan da vardı :)
2-3 hafta oldu sanırım korktuğum tablo ile yüzleşeli ve önceki yazımda da bahsettiğim gibi aslında ihtiyacım olan şey buymuş...Bitti sanki herşey moruk.Bitti derken iyi anlamda...Önceden yazdıkça rahatlıyordum,artık rahat olduğum için yazmaya ihtiyacım kalmadığını hissettim.En azından gavurun kızı hakkında...E aşk acısı,ayrılık acısı anlatmıycaksam ben ne yazıcam ki başka...İnsanlar onları seviyordu."Bahar geldi,herşeye pozitif bakın,çıkın dışarı kelebek kovalayın..." gibisinden şeyler yazsam "la bi siktir git" diycekler biliyorum :)
Acı da mutluluk gibi paylaştıkça çoğalır.Biz azaldığını düşünürüz ama bence öyle değil.
Her adını andığında için burulur,eski günleri anlattığında canın sıkılır.Yanında insanlar olduğu için çok kötü hissetmeyebilirsin o an kendini ama elbet yalnız kalacaksın.Ve o günleri bu kadar düşündükten sonra ilk yalnızlığında krizler gelicek yine...Bana migren gibi geliyordu o krizler.Göğsüne biri oturuyo sanki.Derin nefes alma ihtiyacı hissediyorsun.Bir yandan beyninin odacıkların da anılar depreşiyor...Eski güzel günlere gidiyorsun,ardından içinde bulunduğun durum tekrar dürtüyor seni...Çıldıracak gibisin."Nasıl olur yaaa"
gibisinden serzenişlerde bulunuyosun.Zaman geçiyor ama kabullenemiyorsun biliyorum.Zordur canım kardeşim ama yaşamalısın.Çünkü başka türlü akıllanmıycaksın.Akıllanacaksın ki mükemmele daha da yaklaşıcaksın...
Dediğim gibi ani bir huzura kavuşma yaşadığım için bu duruma da alışmam biraz zaman alabilir :) neredeyse 2 yıldır kapkaranlıktı çünkü benim için heryer...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bazı Rüyalar 3
Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...
-
Bu adamı hatırlayanınız var mı? Bana göre Trt'nin hatta Türk televizyon tarihinin en iyi dizilerinden biri olan 7 numaranın en sevdi...
-
Nazım Hikmet "Karıma Mektup" şiirinde şöyle demiş: ... En fazla 1 yıl sürer 20. yüzyıl'da ölüm acısı... Ölüm doğduğumu...