22 Şubat 2017 Çarşamba

Yasaklı Şarkılar


Çalma listemi oluşturan şarkıları yazıcam bu akşam. Sarhoş değilim, henüz içmedim. İşten yeni geldim ve yemeğimi yedim. Birazdan bu şarkılardan oluşan çalma listem ile yürüyüşe çıkıp kara kara düşünücem. Kimseyi görmeden hızlı hızlı yürücem. Kınalı Kar dizisinin Cabbar Ağası gibi asık yüzlü olucam yürürken. Bir tanıdık ile karşılaştığımda yüzümü yumuşatmak zor olucak ama bunu da başarıcam. Zaten derdi olmayan adam bile şu şarkıları arka arkaya dinlese birilerini özleyesi gelir. Üstelik ben bu şarkıların hepsini hakettim ve hissederek dinliyorum. En diplerdeki enstrümanlara kadar duyuyorum. Bu şarkı zor zamanların kendini belli etmeye başladığı ilk günlerden beri vazgeçilmezim. keşke sen de başını alıp gitmeseydin... Diğerleri gibi olmasaydık.




Sezen Aksu'nun olmadığı bir yasaklı liste yoktur herhalde... Yine Cem Karaca'ya paralel zamanlardan beri dinlerim. İnsan biraz olsun akıllanmaz mı lan ? Her seferinde mi aynıları olur. Benim kimseye kinim filan yok. Ben kendime tahammül edemiyorum artık. Her seferinde aynısı başıma geliyorsa bende bir bokluk var demektir. İstisnasız aynı süreç. Üstelik gittikçe kısalıyor artık mutlu olduğum süre... 2 yıl ile başlamıştı, sonra 1 yıl' a indi... Yine de makul bir süre sayılır 1 yıl. Sonra 6 ay'a düştü... En sonunda da 2 ay'a indirmeyi başardım(!)... Kendime tahammül edemiyorum artık. Ancak kendime bok atmayı da sevmiyorum sanırım ilk başlarda... O yüzden başka faktörlere yükleniyorum... Aşk acısını anlatan obsesif kompülsif genç gibiyim aslında ben de... Sakin olamıyorum. Vazgeçemiyorum. Üstüne üstüne gidiyorum... Bildiğim bir şeyi, örneğin beni sevdiğini, her gün her saat başı duymak istiyorum zor zamanalarda ondan... Normalde aşırı şekerli bir kabak tatlısı tadı verecek olan şeyleri daha yüksek dozlarda istiyorum o an. Kendimi kaybediyorum. "Aşk hata değil, onun bundan kaçabilmesi ve benim kaçamamam beni öldürüyor"...  Sonuç olarak "yine mi keder? ama artık yeter"...


Şimdi ufaktan benim tarzıma geçiş yapıyoruz... Aslında sayı inanılmaz artırılır da iyi seçmeye çalışıyorum. Yoksa 20-30 şarkılık bi liste yapılabilir ama ben sıkmamak adına kısa tutmak istiyorum. "Beklenmeyen misafir, sen benim gönlümde.... Böylesine tatmamıştım, mutluluğu ömrümce..." Aşk, sevgi elbette bunlar da mutluluk sebebi ve bunları yaşadık daha önce... Ama bu kez bunlardan fazlası vardı. İlk kez "tam" olabileceğime rekor bir sürede inanmıştım. Kaybettiğimi düşündüğüm heyecanımın inanılmaz bir enerji ile geri gelmesi beni de çok şaşırtmıştı... Ergen enerjisi. O derece yani. Neyse... beceremedim ve yine olmadı. Sana kızgınlığım, kendime olan kızgınlığımdan. İki mutsuzluktan bir mutluluk çıkarabilsek keşke... "Ey beklenmeyen misafir kılıklım... E gidiceksen gelmeyeydin be kadın!"



Bu diğerlerine nazaran çok daha kısa bir şarkı... Kısa ama etkili...

"Şimdi bir sorum var. Dirilerin üzerleri hiç toprakla örtülür mü? ya da Siz hiç, bir okyanusu dudaklarından öptünüz mü?"




Yıllardır yasaklı listemde durur... "Yar olmadın"... Çok net işte. Aynı eski güzel türkülerdeki gibi... Yar olmadın. Geliversen aslında... Çok özledim... Bu şarkı harbiden sıkıntı benim için. Bu güzel şarkıyı dinlerken okuyabileceğiniz bir şeyler yazmak isterdim buraya ama siktir et. Dinle sadece. Arkana yaslan, gözlerini kapa... Sana yar olmayanları düşünerek dinle. Belki nasıl hissettiğime yaklaşabilirsin.




Ancak bana tam anlamıyla en uygun şarkıyı soracak olursanız, sanırım bu olurdu cevabım... 

Kaybettik Severken...
Yorulduk Denerken...
Bana Sabırlar Dilerdin...
Sen Pes Ettin Benden Erken...

Mona ile mutlu günlerimiz başladığında ara sıra bana "başına çok büyük bir bela aldın, allah sana sabırlar versin" diyordu... Tam olarak bunu kastetti sanırım... Gerçekten dertsiz başıma çok büyük bela aldım. Ancak ayrılık da aşk'a dahil. Her nasıl ki her canlı ölümü tadacaksa, her aşkın da bitme ihtimali oluşuyor başladığı anda... Doğal bir şey yani. Bunu da göze aldık. Biz bu yola kefenimizle çıktık Reyiz... Espri filan da yapıyom sarhoş olmayınca şuraya bak. Neyse... Öyle diyordu bana, sabırlar diliyordu... Ben de kendime güveniyordum. Bilmiyorum Mona seni hayal kırıklığına uğrattım mı ama bak ben hala sana yazıyorum... "Hala" derken öyle bir kaç yıl geçmiş değil elbette. Belki  ay bile olmadı... Einstein' ın kemikleri sızlayacak belki ama, ışık hızına çıkınca değil, insan çok sevdiği birisinden ayrılınca yavaşlıyor zaman... Saniyesine kadar yaşıyorsun çünkü... Dakika içerisinde 2 kez saate baktığımı bilirim bankada. Abartmıyorum. Zırt pırt telefonun ekran kilidini açıyorum saate bakma bahanesiyle... Saate bakmak bahane belki de... Hani bir ihtimal senden haber gelir umudu... Umut demişken; "nefes aldığımız sürece umut vardır" diye bir söz var ve bu amına koyduğumunun sözünü bilinçaltıma kim bu kadar işlediyse sürekli iyi şeyler umut ederek yaşıyorum. Detayına girmicem. Ancak umut sikiyor bazen... Ne tam umutluyum ne de tam umutsuz... Arada gidip geliyorum ve hakkatten ruh halim de buna bağlı çok gidip geliyor. Anneme üzülüyorum çoğunlukla... Kadın bir bakıyor çok iyiyim, bir bakıyor sanki dünyadan bütün mutluluk gitmiş gibiyim... Değişiyor yani. Neyse... Yani ben sevimli olmak adına demedim " ben kendime güveniyorum, sen de başına büyük bela aldın" derken... Bak başına büyük bir bela aldın. Her ne kadar tüm bunları kendi içimde yaşasam da hala senden vazgeçmeyen ve senin istemediğin birisi var hayatında... Bu gerçekten bela değil de nedir ? 





Eğer seni kırdıysam, darıl bana... ama bir gün beni ararsan bak ruhuna...

Müslüm olmadan da olmaz. Sezen gibi...

Çünkü sen çölüme yağmur,geceme gündüz, canıma yoldaş, kışıma yorgan oldun...
Bu nakaratı seninle, alkolün biraz fazla alındığı bir gecede, Boş sokaklarda ya da bir arabanın arka koltuklarında, bağıra bağıra, sarıla sarıla söylemek isterdim. Gülen gözlerine baka baka...


Finali de Koray Avcı yorumu ile yaparım. Bunu da son haftalarda alkole başlarken dinliyorum... Pazartesi okul açılışında okunan istiklal marşı gibi... Bugün de hiç tadım tuzum yok.


Son diyip duruyorum da bunu paylaşmadan olmazdı. Bunu da çok dinliyorum, hatta diğerlerinin aksine bunu dinlemek biraz hoşuma da gidiyor sanki... Anestezi gibi 8-9 tekrardan sonra. "Her seferinde mi aynısı olur lan" sözümün tam karşılığıdır bu şiir.

"başın döner, gözlerin kararır ve bilincini yitirirsin. sonrası sonsuz karanlık. 
işler bir kere kötüye gitmeye başladı mı durduramazsın. ardı arkası kesilmez, dibe battıkça batarsın. bi noktadan sonra her şeyin normale dönmesi için değilde ,işlerin bundan daha kötüye gitmemesi için dua edersin. 
bi çare, bi çıkış yolu ararsın kendine. ama tüm bu aramalar boşunadır. ne sesini duyan biri vardır etrafında, ne de çaresizliğini gören. tek başınasındır bu hayatta. 
aldığın hiçbir karar tatmin etmez, seçtiğin tüm yollar çıkmaz sokaklara götürür seni.
hikayenin bittiğini düşünürsün, sonra nefes aldığını fark edersin. ve aldığın her nefes, seni hayatta tutacak olan bir umuda dönüşür. 
her kaybedişte yeniden başlarsın. daha da güçlenerek başlarsın. ve daha da hızlanarak dibe batarsın. en dibe batarsın. başın döner, gözlerin kararır ve bilincini yitirirsin.sonrası, sonrası sonsuz karanlık.."


BONUS
Ben ingilizce biliyorum o yüzden ingilizce de acı çekebiliyorum diyenler için veriyorum bunu. Ben bu şarkıda da bi hoş oluyorum çünkü... 

Hepsini dinlemeyi hakettim. Umarım hepsini tek tek dinlediniz. "Ben bu şarkıyı biliyorum yeaaa" diyip geçtiysen dön başa adam gibi dinle. Sana burada bilmediğin şarkıları anlatmıyorum. Biliyosundur tabi. Dinle diye yazıyorum. Siz de varsa, yasaklı şarkı listelerinizi oluşturup bana ulaştırabilirsiniz. Benim listem çok geniştir ancak şu ara aktif dinlediklerimi paylaştım sizlerle.
Not: Fenerbahçe'nin Krajnador mu ne boksa öyle bi takımla maçı vardı. Yazıya başladığımda gol yemiştik, şimdi gol attık. Ne yediğimize üzüldüm ne de attığımıza sevindim. Keşke fanatik birisi olsaydım. Şu an herşeyi unutup bu 90 dakika tek derdim futbol olabilirdi...


Neyse, çıkayım da biraz yürüyeyim... 

19 Şubat 2017 Pazar

Kış

Kış mevsiminden nefret ederim. Soğuk ve karanlık günlerden... Güneş bulutların ardına saklanır, sıcaklığını ulaştıramaz ve bizler üşürüz, karanlıkta kalırız... Yağmur hoştur. Gözyaşlarını gizler ama kış mevsimini hiç sevmem yine de...

Tüm bu düşüncelerime rağmen bu yıl biraz sevebildim kış mevsimini... Çok soğuktu, karanlıktı ama sevmeye başlamıştım. Çünkü hiç beklemediğim güzelliklerle gelmişti bu kış bana... O yüzden en sevdiğim kış olucaktı, öyle hissediyordum. Hatta öylesine güzeldi ki günler kış mevsiminde olduğumu bile unutuyordum. Umrumda değildi... Kemiklerime kadar ısındığım bir güneşim olmuştu çünkü ve daha da güzeli sadece bana ait olan ve sadece beni ısıtan bir güneş... O yüzden kış gibi değildi hiç...

Avuç içlerinizi öpen insanlarınız varsa hayatınızda kış ne kadar üşütebilir ki sizi ? Ellerinizi sımsıkı birbirine kenetleyip, ayrılmamak adına tek bir cebin içine sıkıştırabiliyorsanız ne olur öyle kıştan ? O soğuk havada güneşinizin sesini biraz daha fazla duyabilmek için yolunuzu uzattıkça uzatıyor ve her seferinde mesafe kısa geliyorsa ne varmış öyle kışta ?
Yanağınızı seven bir güneşiniz var ise, gelmez kış size...

Kış henüz bitmedi ama güneşim bulutların ardına, çok uzaklara saklandı artık. Ve unuttuğum o kış çok daha sert bir şekilde geri geldi... Sesim titriyordu konuşurken, gözlerim seyiriyor, dudaklarım çatlıyordu her geçen gün... Kış tüm şiddetiyle geri gelmişti vücuduma.

Yüz ifadem donuktu, mimiklerin kıpırdamıyordu. Tepki veremiyordum bana söylenenlere... Donmuştum. Kanıma kadar, iliklerime kadar buz tutmuştum. 6 aylık bir gece başlamıştı sanki beynimin içinde. Karanlıktı... Etna yanardağını saniyeler içinde dondurabilirdi bu soğukluk. Dünyanın en büyük volkanları, buz püskürtüyordu artık ciğerlerimden dışarı. Yangındı aslında, içimi yakıyordu ancak üşüten bir yangındı bu. Yandıkça daha da üşüdüğün. Yaktıkça daha da sövdüğün...

Güneşim öyle bir ısıtmıştı ki beni; terledim. Şimdi üşüyorum. Hasta oluyorum. Üşütüyorum. Ve geleneksel yöntemlerime direnç gösteriyor artık bu hastalık. Kolay geçmiyor. Cenin pozisyonunda titreyerek bekliyorum baharın gelmesini...


18 Şubat 2017 Cumartesi

İstemek ?



Bir şeyi çok istemek yetmiyor moruk... "Çok istersen olur" bazen yanlış bir düşünce... Çok istiyorum ama olmuyor amk. Neye göre genellediniz bunu ? Belki de çok istediğim için olmuyor...

Çok ağrıma gidiyor lan. Amk erkenden uykumun gelmesi sorundu bizim için... Şimdi bir selam vermek bile o kadar zor ki... Bu ilk defa gelmiyor başıma ve bu siktiğimin tespitlerini ilk defa yapmıyorum maalesef...

Olmuyor işte lan. Deli gibi istiyorum ama olmuyor, bundan önce de olmadı... Olmıycak da sanırım. Ya da istediğim gibi olmıycaktı. Sanki tek bir kurşunum kalmıştı da onu da kafama sıkmış gibi oldum ama ölmedim de geçmişini sikiyim. Felç geçirdim, hasta oldum, yatalak kaldım... Her şeyi duydum, hissettim ama sesimi çıkaramadım...

Hiç felç geçirmiş bir akrabanız oldu mu ? Ona baktınız mı hiç ? Her şeyi duyar, görür, hisseder ama tek bir kelime edemez... Çok zoruna gider belki altını temizlemeniz... Çok utanır, siz daha çok utanırsınız ama hiç bir şey yapamaz... Onun hissettikleri yanında benim bu düşüncelerim ne ki ?

Duyar kasmıcam. Kasarım ama kasmıcam...

Şu an kesin emin oldum ki; içmesem baş edebiliyor gibiyim bu durumla. İçince kontrolden çıkmaya başlıyor bazı şeyler... İçtikçe daha çok özlüyorum. Her şey daha da netleşiyo kafamda... Her şeyin ne kadar da güzel olduğu...

"Yağni Olmuyooor"

Sweet November dedim tamam ama sadece November ile sınırlı kalsın diye değil amk. December mecember devam etseydi keşke... Sadece november oldu bizde. Sweet ama sadece november... Kısacık bir rüya idi... Hiç görmediğim kadar güzel ve tadı damağımda kalan mantarlı tavuk sote idi... Hiç özlemez mi insan amk. Özler tabi. Olmadığım birisiymişçesine davranıyormuşum gibi hissediyorum kendimi bazen... İçim parçalanıyor... En büyük derdim bu olsun ama ne eve girmeyi ne işe gitmeyi, ne birisiyle sohbet etmeyi ne de gülümsemeyi istiyorum çoğu zaman... Siktirin gidin lan. Benim acımdan size ne amk. Ne yapabilirsiniz ki ? Elinizden ne gelir hacı. Ben gece tek başıma ağlarken yanımda olabilicek misiniz ? Olamazsınız zira ailem bile o anlarımda yanımda değil... Çünkü bilmiyorlar 30'a merdiven dayamış evlatlarının liseli gibi yastığına kafasını gömüp ağladığını... Çok sikko dertler bunlar. Bunları dert ettiğim için kendime kızıyorum. Benim nefretim sana değil Mona... Kendime... He sana da kızabileceğim şeyler vardır düşünsem hatırlarım ama ben unuturum Mona... Benim hafızamda sadece mutluluk kalır... En azından şimdilik. O yüzden yaşadığım bu sikko dönemler bile siktir olur gider zamanla ama o mutluluğu hep ararım. Sadece onu hatırlarım.

Ne hakkında yazmak istiyorum, neyi anlatmaya çalışıyorum bilmiyorum. Sikimde de değil. Buraya not ediyorum şu an hissettiklerimi ve zaman geçtikten sonra kendime daha çok kızayım diye.. Kızmak da değil acımak belki.

Benim "tam" olmam lazım. Ben bunu çok istiyorum... Çok istemek yetmiyor bana belki de zarar veriyor... Kesin zarar veriyor. Çok istediğim için kontrolümü kaybediyorum. Elim ayağım birbirine dolaşıyor ve olduğumdan çok daha başka bir insanmışım gibi davarnıyorum. Bu da paradoks amk. Olduğumdan daha başka bir insan gibi davranmak ne amk. Ben buyum aslında, ancak seni kaybetme korkum olmasaydı; seni kaybtmezdim Mona. Bu çok acı işte... Bu gece de seni çok özledim. Elim gitmiyor eski fotoğraflara artık. Kontrolü kaybedip iyice ortalığın anasını sikmiyim diye tutabiliyorum hala kendimi. Ancak alkol eşiğimi kaçırırsam bilmiyorum ne olur, o yüzden alkole de ara vermem gerek. Nasıl olacak bilmiyorum. Aslında şöyle bir kaç ay komaya girsem de hiç bir şey düşünmesem... Sadece uyusam... Gerçi uyanınca aklıma yine sen gelirsin Mona... Bizim bi arkadaşım ile unutma testimiz vardır... Uynaır uyanmaz aklına gelmediği gün unutmuşsundur diye... İşte bu yüzden bu günlerde uyumak bir dert uyanmak bambaşka bir dert... Her sabah bok gibi uyanmak. Derdimi sikiyim ama evet bok gibi uyanıyorum. Senin hayatımda olmadığını ve tüm bu aksiliklerin kötü bir rüyadan ibaret olmadığını, gerçek olduğunu uyanır uyanmaz anlıyorum...


Benden yazmaya devam etmemi istiyodun Mona... Bu değildi tahminimce tam olarak istediğin. Hatta bazı yarım kalan taslaklarımı beraber tamamlayacaktık... Sen kitap okurken ben oyun oynayacaktım, sesten rahatsız olup bana kızacaktın... Sonra sikko bi film izlerken uyuyakalacaktık... Hepsini ıskaladık şu an. Hala kabullenemiyorum. Kabullendim de hazmedemiyorum diyeyim. Yazmaya devam ediyorum işte Mona ama tam olarak istediğin bu muydu emin değilim.

İnsan sevdiğine kızar Mona, o yüzden çok kızgınım da sana. Çünkü çok seviyorum...Çok özlüyorum bu yüzden çok sinirliyim genelde... Kendime, sana, bunlara sebep olan herkese, kendime, bize...

O soğuk gecede ellerim donarken yolumu kaybetmemek için telefonu kulağıma sımsıkı yapıştırdığım ve tariflerine uyduğum, yabancısı olduğum sokaklarda yürüdüğüm gece geliyor hep gözümün önüne... Neyi düşlerken neyi yaşadık... Çok üzgünüm Mona, her şey için... Çok özlüyorum çünkü.

15 Şubat 2017 Çarşamba

askjndasdjasd

Sevgililer gününün amına koyim. Ben seni çok özledim. Evet belki de kıskandım etrafımdakileri... Bizim hakettiğimizi düşündüğümüzü onlar yaşıyor diye. Kıskandım amk evet kıskandım. Dalga geçtiğim adamlar benden daha mutlu şu anda. En büyük derdim bu olsun soru değil ama şu an bok gibiyim moruk. Çok alakasız belki ama Apple çok sinir etti beni. 6s modeline live photo yani canlı fotoğraf özelliği getirmişlerdi. Seninle fotolarımız zaten bir elin parmaklarını geçmez ama hepsi canlı foto idi. O anları tekrar canlı canlı yaşadım. Şimdi ikimizin de başka dertleri var artık biliyorum. Senin kafanda bambaşka dertler, benim kafamda ise neredeyse tamamen sen. Yani dünyanın su ve kara oranını baz alırsak, okyanuslar sen, kara parçaları diğerleri... Çok özledim lan. Gamsız gamsız görünüyorum etrafıma. İstiyorum ki kimse benimle tekrar üzülmesin... Bana merhamet ettiği için benimle ilgileniyormuş gibi yapmasın. Ancak çok özlüyorum. Burnum sızlıyor. Böyle midem bulanıyor. Özlemekten midesi bulanıyor insanın bu gerçek. Böyle tam göğüs kafesine değil de biraz altına gibi, bi gam yerleşiyor. Oraya bir şey oturuyor amk. Kalkmıyor ordan. Bulandırıyor içini. Bizim her günümüz bu kolpaların bu gece yaşadıkları gibiydi. Bizim her anımız çok özeldi... Amına koyim çok beklemiştim bunu ve allah beni kahretsin-ki kahroluyorum şuan- bunların hepsini mahvetmemizde çok önemli roller oynadım. En büyük derdim cidden bunlar olsun. Bunlarla başedebiliyorum. Şımarıklık yapmak istemiyorum ama şu an tek derdim sensin Mona... Saçmalıyorum. Ne oturabiliyorum, ne kalkabiliyorum.... Bu akşam çok daraldım, yürüyüşe çıkmak istedim. Sağlıklı yaşayacağım ya amk... Asansörü değil de merdivenleri kullanayım dedim... Bu arada yolda seni düşünerek dinleyeceğim şarkıları seçiyordum ki... 2. kata geldiğimde komşunun botuna basmamla birlikte sol bileğimi burktum... Aksiliklerin ardı arkası kesilmiyor. Bu arada biliyorum senin gerçekten daha büyük dertlerin var sanırım şu an. O yüzden bunlar ne ki... Ama keşke yanyana olabilseydik de tüm bunlara karşı birbirimizi destekleyebilseydik... Bok ettik. Ağzımıza sıçayım. Tam dularım kabul olmuştu.... Daha iyisi olamazdı amk... Bir insan bu kadar beklediği bir şeyi nasıl bu kadar kısa sürede bok edebilir. Hiç mi aklım yoktu lan... Yazık amk yazık. Nasıl harcadım/harcadık böylesine güzel bir şeyi...

Ne kadar gamsız, umursamaz gibi görünüyor olsam da... Seni çok özledim Mona... Ekmek çarpsın çok özledim. Ve seni o kadar seviyorum ki bunları sana söylememek için direniyorum bazı gecelerde... Yeter ki sen iyi ol lan. Ağzıma sıçıyım ben haketmiyom çünkü...

12 Şubat 2017 Pazar

Kendimi Kaybettim

Evet kendimi kaybettim Mona... Yaptıklarımın mantıklı bi açıklaması olmıcak belki de hiç bir zaman.

Gül yüzünün gülmemeye başladığı günden bu yana; yaptıklarımın mantıklı bi açıklaması olamıcak... Çünkü kendimi kaybettim...

Bu akşam da sarhoşum Mona. Bundan önceki akşamlar gibi... Ve sen gerçekten gideli 1 hafta oldu ya da olmadı bilmiyorum, bana sorarsan bir kaç ay geçmiş gibi...

Seni o kadar çok bekledim ki Mona... Bu yüzdendi seni bu kadar sahiplenişim, kabullenişim... Sen ben gibiydin çünkü. Biz çok sevimliydik. Sinir edicek cinsten. Nasıl bir nazarsa artk aynı hızla dibe düştüm. Senin gelişinle birlikte ben de kendimi kaybettim Mona. Benim neyime ulan bu kadar mutlu olmak. Olabilseydim bundan önce de olurdum. O yüzden kendimi kaybettim yine.

Kaybettim kendimi Mona, çünkü ben çok inandım buna. İnandırıldım. Beni sakın suçlama... Sen yaptın bunları bana. O yüzden sen de kendini kaybettin.

Diş kliniğinde çalışan arkadaşımı ziyarete gittim, aramızda olanları anlattım. Üzüldü, üzüldüm... Onun yanında ayrılırken ayaklarıma geçirdiğim galoşları çıkarmayı unutmuşum. Çarşıda hışır hışır galoşlarla gezdim Mona...

Sensiz sabahlara uyanmak bok gibiydi Mona... İşe gitmek için uyandım. Traş olurken, traş köpüğü yerine yüzüme diş fırçasını sürdüm... Traş köpüğünü ağzıma sıkmadığım için sevindim.


Kuru temizlemeden aldığım pantolonumu yerlerde sürüklüyormuşum... Seni düşünerek dinlediğim şarkılara o kadar kaptırmışım kendimi ki; bir teyzecik arkamdan avazı çıktığı kadar bağırmak zorunda kaldı bu durumu bana haber verebilmek için...

Bütün gün bankada çalışıp para çekmeyi unuttum yine... Para çekmeye bankamatiğe gittiğimde ise parayı almadan bankamtikten ayrılmışım Mona...

Kendimi kaybettim Mona... Bu akşam seninle oturduğumuz Lokal masalarında başka birisiyle oturdum... Telefonum çaldı bi ara, konuşurken istemsizce ellerini tutmak geldi içimden karşımdakinin sanki senmişçesine... Senle oturur gibi başkasıyla oturdum Mona ama seni istedim hep.

Artık haber alamıyorum senden, neredesin, kiminlesin v.s ... Terliklerimle gelesim geliyor bazen kapına... ya da sen gelsen ben gelmeden sana... Bu şekilde uzaklaşacak son çifttik lan biz. Yakışmadı bize Mona. Ya da en başından yanlıştı her şey... Dertsiz başımıza dert...

Nasıl değerlendirirsen değerlendir Mona... Seni çok özledim ve bu şekilde baş edemiyorum günlerim ile... Bok gibi uyanıp dünyanın en değersiz adamı gibi hissediyorum kendimi. Kendimi kaybediyorum ve boşluğunu yara bantları ile kapatmaya çalışıyorum. Bu gece de öyle yaptım. Birlikte oturduğumuz masalara başkasıyla oturdum.

Kendimi kaybettim, kendimizi kaybettik Mona. Bizi affetmek çok zor artık. Kendine dikkat et ne olur zira ben alkol ile bitiriyorum organlarımı her gece. Ve böyle zamanlarda en büyük kötülüğü uykudan uyanarak yapıyorum kendime. Uyanır uyanmaz aklıma gelmediğin güb, seni unutmuş olucam. Bu süre boyunca görüştüğüm, dokunduğum, konuştuğum herkes devasa boşluğunu doldurabilmek adına acizce bulduğum çözümlerden ibaret olucak.

Kendine dikkat et Mona, seni çok özledim.

6 Şubat 2017 Pazartesi

Çarpıldım

Çok kısa olucak....


Bu gece neden böyle lanetlendiğimi buldum... Çarpıldım bence ben. Neden mi ?

Tamam alkoliğin tekiyim ama rahmetli dedem bana yeterli din kültürünü verdi, allah ondan bin kere razı olsun...

Bu gece, aylar sonra ilk defa bir cami bahçesine girdim ve sebebi-çok acı- çok bira içtiğim için sıkışmış olmamdı...

İbadet için günde en az 5 kere gitmem emredilen yere ben alkolik olduğum ve çişimi tutamayacak duruma geldiğim için girmiştim... Bunlardan daha acı olan ise o an kulaklığımda Hozier- Take Me The Church şarkısı çalıyordu...

Çarpıldım ben hacı, kesin çarpıldım... O yüzden yolunda gitmiyor hiç bir şeyim.

Allah affetsini, iyi geceler.

5 Şubat 2017 Pazar

Mona Roza

Bu bir şiir ismi aslında ancak benim için daha farklı çağrışımları var artık. Roza' yı biliyosunuz. Bir kaç yıl önce onunla ilgili yazılar yazıştım. Şimdi de benzerlerini Mona için yazıcam. Tospik, Narin v.s derken adını Mona koydum bırak hep öyle kalsın.


Roza ile ayrılık sürecimiz yine tam bu mevsime denk gelmişti. Aralık ayı içerisinde bozulmalar, devamında tartışmalar, sonrasında domino etkisi ile gelen ayrılık... Tamı tamına aynı dönem amk. Ve daha da boktan olanı, günlük hayatım da aynı böyle bir dönemdeydi... O zamanlar iş ile ilgili yeni bir pozisyon değişikliği yaşamıştım. Artık Anakasa görevlisi olmuştum. Şubenin bütün parası bendeydi, zalım bir sorumluluk altına giriyordum, bir kaç milyoncuk olurdu her gün elimin altında... Tam Roza'nın gidişini kabullenmeye çalışırken bu işin stresi sarmıştı beni. Bunların haricinde de yine ısrarla devam ettiğim tiyatro vardı ve yine oyunumuz sahnelenmek üzereydi... Onun da stresi vardı üstümde. Dev oyunculuk yazımı da o zamanlar yazmıştım ve bu hafta sonu o dev oyunculuğun alasını yaptım. Bu yüzden bütün Oscarları bana verin. 

Mona ile aralık ayında sorunlar yaşamaya başladık. Bende kesin bi bokluk var, hemen hemen aynı sorunlar... Süreç yine aynı ama Mona'da daha istekliyim, daha dayanıklıyım, biraz daha sabırlıyım... Tabi yine yetmedi. Mona ile de ayrılık kararı aldık. Tam bu sıkıntılı dönemde bankada yine bir pozisyon değişikliği yaşadım. Artık sorumluluğum biraz daha artırıldı ve bireysel serviste yakaladığım başarıları, ticari serviste değerlendirmeyi istedi büyük patron. Artık patronların müşteri temsilcisi olucaktım. Vereceğim krediler yüzbinler ile ölçülecekti ve hiç bir şey bilmediğim bir servisti... Mona' ya üzülmekten zerre sikime takmadım bu değişikliği... Yarın tek başıma görevime başlayacağım ancak umrumda değil... Mona olsaydı eğer bugün hayatımda, muhtemelen bu gece onun kafasını şişiricektim "ben napıcam" diye diye... O da gazlayacaktı beni, aslandım kaplandım çünkü ben... Sonra bu hafta sonu oyunumuz vardı ve inanın hayatımın en büyük oyunculuğunu sergiledim. Ciddi anlamda çok muazzam beğenildim... Öyle böyle değil... Bu benim ilk başrolümdü ve bunun da stresi vardı. Mona' ya üzülmekten zerre sikimde değildi yine bu da... ve bunun umursamazlığıyla inanılmaz rahattım sahnede... Mona'yı kaybetmişim, ezberimi unutsam ne olur ki amk... Mona beni sahnede hiç göremedi... O akşam arkadaşları ile dışarıda olmayı tercih etti. Oysa ki ben ilk başlarda oyun ona sürpriz olsun diye çalışmalarıma hiç götürmemiştim onu... Keşke götürseydim. Bu yanımı hiç bir zaman bilemeyecek benim, bilsin istiyordum... Roza da Mona da aynı dönemde, aynı stresler ile ve hemen hemen aynı sorunlar yüzünden çıkıp gittiler yine sikko hayatımdan... Mona bu dönemde yanımda olsaydı, paylaşacağımız çok değerli anlarımız olacaktı, bir sürü yeni etkinliğimiz,ortamımız olucaktı ancak yine olmadı... Olmuyor amk... Sebeplerini sonuçlarını apayrı bir yazıda yazıcam ancak tahmin ettiğiniz üzere hayalkırıklığım gittikçe büyüyor ve Mona benim son kumarımdı... Varımı yoğumu yatırdığım bir Flush idi... Ancak rakibin elinde bu kez Full House var. Bana Flush Royal lazım... Her şeyimi kaybettim. Yatırdığım bütün duygularımı, hayallerimi, sevinçlerimi, mutluluklarımı, kaybettim... En büyük derdim bu olsun. İlk kez gelmiyor başıma ama artık sıkıldım. Bir anda bu kadar yükselip, birden bu kadar çakıldığım da hiç olmamıştı. Çok uçlara gittim, dağıldım. Dün oyun öncesi saçımı kuruluyordum banyoda, yüzüme bakıyordum aynada aynı zamanda. Birden kendimle göz göze geldim ve ağlamaya başladım. Patladım bir anda. Oyundan 16 saat önce Mona ile ayrıldık ve sahneye çıktım. Nağadar da gamsızım sanki. Öylesine götüm kaldırılıyor ki.... Profesyonelmiymişim, ne biçim kendimi geliştirmişim, bu neymiş böyle, insanları ne biçim ağlatmışım.... İnsanlar da beni tevazu manyağı bellediler. Çünkü Mona' yı düşünmekten hiç birine tepki veremeiyordum. Hafif bir tebessüm sadece... Ah ulan Rıza dercesine Ah ulan Mona diyordum içimden. Çok sevmiştik lan biz seni... Hayır üzüldüğüm esas noktalardan birisi de şu: Sorunu yaşamaya başladığımızda ben yine kaybetme korkusuyla kontrolü kaybetmeye başladım. Stres altına girdim. Aynı şekilde Mona' da girdi strese... Stress altında yanlış çözümler denedik, ya da çözüme bile gerek yoktu stress altında olmasaydık... Ancak stress altında bir birimizi hiç anlayamadık ve sandık ki biz birbirimizi tüm hayatımız boyunca hiç anlamayacağız, anlamıyoruz... Öyle değildi işte be Mona... Bu ölü toprağını atmayı beceremedik... Belki de ikimiz de çok debelendiğimiz için daha dibe gittik... Bilmiyorum ancak En büyük hayalkırıklığım ile bu harflere basıyorum... Zaman geçtikçe daha çok yazacağım zira başka türlü rahatlayamıyorum. Rahatlamak da değil belki, en azından içimdekileri bir yerlere not ediyorum. Boşaltıyorum. 

Bugün, gidişinin resmi olarak ilk günüydü Mona ve ben seni dün gece rüyamda gördüm...

Mona ve Roza...

...Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Bazı Rüyalar 3

Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...