Fight Club' ı anlatmaya gerek yok. Okuyanların da izlediğini varsayarak yazıma başlıyorum. Jack uykusuzluğuna, mutsuzluğuna çare arayan bir beyaz yakalı... Doktora gidip özellikle antidepresan isteyen, büyün evini özel ikea koleksiyonları ile döşemiş olmasına rağmen bir türlü mutlu olmayan, uyuyamayan bir arkadaşımızdır. Doktorundan antidepresan izni alamayan kahramanımız yeni bir heyecan keşfeder; terapi grupları... Hayatları alt-üst olmuş, ölümcül hastalıklarla boğuşan, tüm beklentilerini ve umutlarını yitirmiş ancak kendisi gibi insanlarla bir araya gelince en azından yalnız hissetmeyip daha güçlü olduklarını ve ölümü kabullenebilen insanlara takılmaya başlar. Ölümcül bir kanseri ya da hastalığı yoktur, ancak o insanların acılarını izleyip kendi acılarını unutmayı başarabilmiştir. Bebekler gibi uyumaya başlar o saatten sonra... Daha sonra Marla gelir ancak Marla benim vereceğim örneklerin dışında kalacağından ondan hiç bahsetmeyeceğim. Jack sağlıklıdır, iyi bir işe, iyi bir eve sahiptir. Ama mutlu değildir. Ona terapi gruplarını örnek gösteren doktora "acı çekiyorum,farkında değil misin?" tarzı bir şeyler söylemiş, doktoru da ona esas acının bu gruplarda olduğunu söylemiştir. Bu acıları gören Jack bir anda acılarını unutmuştur falan filan... Bu fikir ile çelişen paylaşımlar yaptığımı hatırlıyorum sosyal ağlarda ancak genel olarak mantıklı geldi bana da... Bir dönem benzerini yaptım ben de... Kütahya' da geçirdiğim karanlık zamanlarda... Gazetelerdeki 3. sayfa haberlerinden veyahut ana haber bültenlerinde yer alan ölüm haberlerinden yola çıkarak, bu insanların sosyal hesaplarına erişmeye çalıştım. Her seferinde başarılı olamıyordum ama genelde bulabiliyordum hesaplarını... O insanların facebook hesaplarına arkadaşlarından gönderilen mesajlarını, fotoğraflarına yapılan yorumlarını okuyordum. Onu seven insanların ne kadar acı çektiğini gözlerim ile görüp, kendi sikko dertlerimin aslında dert olmadığını iyice idrak ediyordum. Evet yaptım bunu. Hayatını özellikle vakitsiz kaybetmiş genç insanların facebook hesaplarını izliyordum. Allah hepsine rahmet eylesin. Kimisinin kardeşi, kimisinin eşi, kimisinin sevgilisi neler yazmış neler. Utandım onları görünce dertlerimden. Bu mecra da bana terapi grubu olmuştu uzunca bir zaman. Bu akşam yakın çevremden bir örneğine rastladığım için bu yazıyı yazmak aklıma geldi.
Son Final Haftamızı bir arada geçirmiştik. Ders çalışmak haricinde bir sürü şey yapmıştık ve onlardan bir tanesi de hazırladığımızı bu eğlencelik video idi.
Sadece bu yazı için videounun gizliliğini herkese açık olarak ayarladım. Bir süre sonra gizlerim yine...
Bu gece bir kez daha dertlerimden utandım. Evet derdim var, hem de aşırı mutsuz eden türlerinden... Kıyas yapınca dert mert değil de, adına dert demişiz işte. Neyse en büyüğü bu olsun yine. Ertelemeyin moruk, sevdiklerinize sevdiğinizi söyleyin. Yarın nasıl bir haber alacağınızı bilemezsiniz.
Kişisel gelişim bokuna bulaşmak istemiyorum da biraz o tripte benim de düşüncelerim. Tabi bu aydınlık tarafım :) Karanlık tarafımda ise tam tersi, tam bir paranoyak, tam bir karamsar mevcut.
Sanat Filmi: Kimim Ben isimli yazıda bundan da biraz bahsetmiştim. İki tarafı birbirine karıştırmadığım sürece yine bir denge ve duruş sergileyebiliyorum, ancak bugün karamsar, yarın iyimser takılınca dengesizleşiyo... Hulk oluyom. Geçen gün olmıycam dedim ama bi kaç saatliğine oldum. İyi bok yedim. Haksız mıydım ? Tartışılır, kesin bir karar verilemez ancak oldu.
Neyse; Yusuf kardeşimin mekanı cennet olsun, ailesine arkadaşlarına akrabalarına sabırlar diliyorum. Siz de akıllı olun. Ara sıra ibret alın.
Hadi hayırlı işler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder