Uygun bir başlık düşündüm önce...Bulamayacağımı farkedince etkileyici bir kaç resim ile süslemek istedim yazının girişini... O da olmadı, gelişi güzel yazmaya başladım.
4 yılın ardından son 3 gün... Üzülüyor muyum ? Pek sayılmam. Elbette veda etmek zorunda kalacağım çok güzel insanlar var etrafımda fakat yolumuza devam etmeliyiz... Daha önceki vedalarıma nazaran buradan ayrılmak daha kolay gibi gözüküyor şu an bana. Zaten önceki vedalarımda her gün şafak sayardık "ay son bi hafta,son 3 gün" v.s... Son sınavıma girmek için yaklaşık 10 gün önce filan geldim buraya... 10 günün sadece 3-4 gecesinde yalnız değildim. Onun haricinde hep tek başıma oturdum evde... Vedalaşacağım birileri olmadığı için kolay geliyordur belkide.
Geldiğim gibi ayrılıyorum aslında Kütahya'dan... 2009 sonbaharında geldiğimde öyle bir oturdum ki götümün üstüne, bir daha hep oturarak geçti günlerim. Hep oturdum, çok düşündüm, az konuştum. Çok paylaştım ama az görüştüm insanlarla. Çok güldük ama az ağladık. Çünkü hiç birbirimize ağlamadık biz. Herkes odasında, köşesinde ağladı burada... Rakı sofralarımızda hep güldük, derdimizi paylaşırken bile güldük.Çünkü bizim gülmeye ihtiyacımız vardı...En çok da ağlanacak halimize güldük bence.Belki de bugün veda etmeyi daha kolay hale getirmek için az görüştüm insanlarla. Belki de ayrılacağım zaman sevineyim diye işkence ettim kendime bunca zaman. Hepsi de gayet mantıklı görünüyor bence. Duygusal birisi olduğumu düşündüğümde ne kadar da mantıklı hareket ettiğimi gösterir tüm bunlar. Hata demek doğru olur mu bilmiyorum da bir şeylerden ders aldığımı ve daha dikkatli olduğumu gösterir. Yaratılışımızın müthiş bir özelliği olan uyum sağlamayı ispatlar... İstanbul'dan ayrılmak ne kadar da üzmüştü beni ama yine de gözümü kırpmadan geldim buraya daha kaliteli bir gelecek kazanabilmek için... Bir daha bu kadar üzülmemeliydim sonsuza kadar bağlı kalmayacağımı bildiğim yerlerden, insanlardan ayrılırken... Günlerce, haftalarca, aylarca geçmişin hasretini, özlemini yaşayarak bulunduğum odalara hapsetmemeliydim kendimi... Asosyalliğimi haklı gösterecek kılıflar uyduruyormuşum gibi durabilir, bilmiyorum. Fakat düşlediğimi biraz başarabildim. Elbette makul ölçüde insan her geçen günü, her gideni, her yaşananı özler. Doğaldır bu. Elbette burada da bırakmayı hiç istemediğim insanlar da var ama onları hep burada kalacakmışım gibi asla odak noktama koymadım. Haksızlık mı ettim bu güzen insanlara bilmiyorum, birlikte daha çok şey paylaşabilirdik belkide kimbilir... Ama bundan sonra paylaşıma devam edeceğim insanlar kazandım, o yüzden sorun yok.
İlk yıllarda benden daha küçük olan oda arkadaşlarımla geçti günlerim. İlk üniversiteleriydi, ilk göz ağrılarıydı... Büyük bir tutkuyla gidiyorlardı okula, arkadaşlarıyla buluşmaya... Bu yüzden beni anlamıyorlardı hiç bir zaman davetlerine katılmak istemediğimde... Onları sevmiyorum sanıyorlardı.
Geldiğim ilk aylarda çok artisttim ben. İstanbul'dan gelmişim,burası neresi yea...Ben dersimi okur ara ara istanbula kaçarım. Yeteri kadar arkadaşım var benim, buradan kazanmak istediğim tek şey diploma onun haricinde hiç bir şeye ihtiyacım yok diye düşüyordum hep. Kibir şeytanın en gözde günahlarındandır vesselam... Benim de ilk fırsatta korkunç bir iştahla yediğim bir yemek gibi... Günler ilerledikçe işler değişmeye başladı. Yemek yemeğe çay içmeye çağıran insanlar doğal olarak bensiz yapıyorlardı planlarını ki benim de arzuladığım buydu. Zaten yoğun bir yıl geçirmiştim İstanbul'da hem iş hem okul derken. Saatlerce amaçsız oturmak istiyordu benim canım. Hiç bir şey yapmadan, hiç kimseyle görüşmeden... Zaten inanın ev arkadaşlarım hariç kimseyle %100 samimi bir diyalog kuramadım burada... Hele ki sınıf arkadaşlarımla. Hep bir samimiyetsizlik,kopukluk vardı diyaloglarımızda...Beni daha önceden tanımadıkları için bunu anlayamıyorlardı ama yakın dostlarım farkediyordu bu kopukluğu... Onlardan sıyrılabilmek için ne yalanlar söylemek zorunda kaldığımı bir bilseniz...Çok zorlama diyaloglardı bizimkisi. Otobüste yanına oturan adamla sadece bir konuda ortak yanınız vardır da bütün yolculuk boyunca o konudan konuşursunuz ya... Siyaset,futbol gibi... Bir noktadan sonra aynı şeyleri tekrar etmeye ve yavaş yavaş susmaya başlarsınız. Çünkü söylenecek söz azalmıştır o konuda. Zaten tanımadığın ve muhtemelen tanımayı çok arzu etmediğin birisiyle konuşuyorsun. Neden uzatasın ki konuyu o kadar... Samimiyet olmadığı için hiç birinin sohbetinden keyif aldığımı söyleyemem. Sadece ev arkadaşlarımla şakalaşıyordum, okulda birisinin sesini taklit ettiğim, espri yaptığım çok görülmemiştir. Sınıfta tek başına oturan o gizemli sığır bendim işte. Sınavda saçı başı dağınık gelip, önünde arkasında kimin oturduğuna bakmayan ve her zaman en öne oturan ve çoğu zaman sınavdan ilk çıkan o "genious" sığır bendim... İlk zamanlar dışarı pek çıkmadığımı, daha önceden bi üniversite geçmişim olduğunu ve yaşımın biraz daha büyük olduğunu farkettiklerinde beni inek zannetmişler... İlk sene yaz okulunda zorla geçtim halbuki sınıfımı, 2. sene hiç geçemedim. Yaz okulu ile bile kurtulacak cinsten değildi derslerim... Sınıfta kaldım... Sonra ev arkadaşlarımızla etrafımızda daha çok akademik kariyer yapmış insanlar olmaya başladı. Bi ev arkadaşımız oldu bizim bölümde araştırma görevlisi olan... Ev arkadaşlarım yüksek lisansa başladı, hocaları bize çok sık gelirdi. Bu insanlar beni bir şekilde çalışmaya teşvik etti. Kaybettiğim zamanı geri kazanma şansım vardı ve kazandım. Diplomayı elime almadan mezunum triplerine girdim ama kağıt üzerinde mezunum...Bu son cümleden sonra mezun olamadığıma dair bir şüphe beliriyor doğal olarak insanın aklında... Küçük bir anadolu üniversitesinde okuyorsanız her zaman sıra dışı şeylere hazırlıklı olmanız gerekir. Son dakikada değişen müfredat, son dakikada değişen ders içerikleri sizi sıkıntıya sokabilir. O yüzden diplomamı elime almadan içimdeki bu küçük kuşku hiç gitmeyecek...
İyice günlüğe bağladık amk tripli tripli bir hikaye yazıcaz diye. Neyse...
Bir şekilde 4 yılı yedim burada. Şimdi yeni başlangıçlar zamanı... Hele bi TSK'ya katılayım da bu işkence dediğim günleri azıcık mumla arayayım. Benim esasen istediğim bu. Ev arkadaşlarım hatta ailem eğitimime devam etmem konusunda biraz ısrarcılar.. Güzel bir akademik çevre ve iyi sayılabilecek bir okul performansı yakaladıktan sonra onların görmek istediği, bana yakıştırdığı bu...Fakat benim değişikliğe ihtiyacım var. 5 yıl önce okulu uzatıp tam zamanlı bir işe girdiğimde nasıl özlediysem öğrencilik günlerini yine öyle bir hasrete ihtiyacım var. Ara vermeliyim... Sonrası Allah kerim.
İlk yıllarda benden çok şey aldı Kütahya, istemeden kaybettim kaybetmek istemediğim değerleri, hep sordum kendime bu gidenlerin yerini nasıl dolduracaksın diye... Doldu çok şükür. Artık vakit kaybı olarak görmüyorum Kütahya'yı... Çok şey öğrendim burada. Hem kendimi hem de başka insanları tanıdım yeniden. Yeniden yeni başlangıçlara ihtiyacım var sadece...
Madem ki ayrılıyorum, hemen feysbukta bi foto albümü hazırlayayım Kütahya'da geçen bu 4 yılla ilgili. Her resmin altına küçük küçük notlar düşeyim sanki bir diplomatmışım da çok önemli görüşmelerde çekinmişiz o fotoğrafları gibi... Hatta bi kolaj yapıp gerekli gereksiz herkesi etiketleyeyim de "ya canım yeaaaa şimdiden özledim ama ben :s " yalancılığında yorumlar yapayım altına... Yok yok kolaj yapmıcam ama foto albümünü kesin yaparım aylak adamım ben. Hadi cümlemize geçmiş olsun...
21 Ağustos 2013 Çarşamba
17 Ağustos 2013 Cumartesi
Alışkanlık
Sanırım Yeni Rakı'nın reklamıydı.... "Biz Türklerin İçmek İçin Sebebe İhtiyacı Yoktur"
Bu akşam bi sebep uğruna içmiyordum ancak içtikçe kendime bir sebep aramaya başladım. Bilinçaltıma nasıl itilmişse;illa dertlenecek bir şey olmalı... Keyiften içiyor olamam.
Halbuki tamamen keyiften ve aylaklıktan içiyordum. Sonra içtikçe kendime bir misyon biçmeye uğraştım. Zor olmadı elbet. Bi fotoğrafa,bi videoya bakar hacı abi.... Açtım eski resimleri,videoları...Bir güzel dertlendim ki sorma. Mutluymuşuz amk. Hem de zirvedeymişiz lan. Son yıllarda çekindiğim resimlere baktım... Hiç birinde, 4-5 yıl önceki resimlerde takındığım gülümseme yok amk. Yaş geçiyor elbet ondandır da bir şeyler eksik kaldı. Neyin eksik kaldığını ya da beni neyin eksilttiğini de biliyorsunuz zaten...
Bu kış hatta bu yıl çok içki içtim. Her gece sarhoş falan değildim ama ayda bir kurduk neredeyse rakı soframızı... Ara ara ayak üstü içtiklerimiz de oldu. Kütahya'ya dair en çok özleyeceğim şey dostlarımla kurduğumuz rakı sofralarıdır... Birer birer eksildi tüm dostlarım masadan ve geldiğim nokta ; tek başıma içiyorum artık. Bir Chuck Palahniuk romanının bunalımlı baş karakterleri gibi hissediyorum ara sıra. Kasıntı olduğumdan değil. Ne bileyim; bir Tyler Durden rahatlığında olmak çok hoşuma gidiyor. Belli ki çok etkisinde kalmışım. Bu etkilere bu kadar duyarlı hale gelmemin de sebeplerini yazdım daha önce.
Bu geceyi boş geçmemek adına yazıyorum... Kütahya defteri kapandı kapanacak. Heyecanlıyım,çok buruk olduğumu söyleyemem. Sıradaki durağım özlemiyle yanıp tutuştuğum İstanbul...
Kötü son ile biten filmlerin hastası oldum son yıllarda. Sikilmiş hayatları anlatan Zeki Demirkubuz'u da çok seviyorum. Hele "Kader" filmini...
Yazacak şeyim kalmadı gibi...Aklıma bir şey gelmiyor. Ufak bir anı olsun bu yazı belki yarın gece okuyunca aklıma yeni şeyler gelir de onları yazarım. Hem okuması daha zevkli olur.
Bu akşam bi sebep uğruna içmiyordum ancak içtikçe kendime bir sebep aramaya başladım. Bilinçaltıma nasıl itilmişse;illa dertlenecek bir şey olmalı... Keyiften içiyor olamam.
Halbuki tamamen keyiften ve aylaklıktan içiyordum. Sonra içtikçe kendime bir misyon biçmeye uğraştım. Zor olmadı elbet. Bi fotoğrafa,bi videoya bakar hacı abi.... Açtım eski resimleri,videoları...Bir güzel dertlendim ki sorma. Mutluymuşuz amk. Hem de zirvedeymişiz lan. Son yıllarda çekindiğim resimlere baktım... Hiç birinde, 4-5 yıl önceki resimlerde takındığım gülümseme yok amk. Yaş geçiyor elbet ondandır da bir şeyler eksik kaldı. Neyin eksik kaldığını ya da beni neyin eksilttiğini de biliyorsunuz zaten...
Bu kış hatta bu yıl çok içki içtim. Her gece sarhoş falan değildim ama ayda bir kurduk neredeyse rakı soframızı... Ara ara ayak üstü içtiklerimiz de oldu. Kütahya'ya dair en çok özleyeceğim şey dostlarımla kurduğumuz rakı sofralarıdır... Birer birer eksildi tüm dostlarım masadan ve geldiğim nokta ; tek başıma içiyorum artık. Bir Chuck Palahniuk romanının bunalımlı baş karakterleri gibi hissediyorum ara sıra. Kasıntı olduğumdan değil. Ne bileyim; bir Tyler Durden rahatlığında olmak çok hoşuma gidiyor. Belli ki çok etkisinde kalmışım. Bu etkilere bu kadar duyarlı hale gelmemin de sebeplerini yazdım daha önce.
Bu geceyi boş geçmemek adına yazıyorum... Kütahya defteri kapandı kapanacak. Heyecanlıyım,çok buruk olduğumu söyleyemem. Sıradaki durağım özlemiyle yanıp tutuştuğum İstanbul...
Kötü son ile biten filmlerin hastası oldum son yıllarda. Sikilmiş hayatları anlatan Zeki Demirkubuz'u da çok seviyorum. Hele "Kader" filmini...
Yazacak şeyim kalmadı gibi...Aklıma bir şey gelmiyor. Ufak bir anı olsun bu yazı belki yarın gece okuyunca aklıma yeni şeyler gelir de onları yazarım. Hem okuması daha zevkli olur.
26 Temmuz 2013 Cuma
Çünkü Çok Mutluydum
Dün benim doğum günümdü...Çok sevdiğim dostlarım tek tek kutladılar sağ olsunlar. Onlar da iyi ki var...
Geçen yıl doğum günümde neredeydim,ne yapıyordum hatırlamıyorum...Ondan önceki yıl memleketimdeydim,ondan önceki yılı hatırlamıyorum...
Benim öyle destansı doğum günü partilerim olmamıştır çocukluğumdan beri...Bi keresinde annem komşuları davet etmişti,bir keresinde de akrabaları...Onun haricinde yanaklarımdan öperek kutladılar hep doğum günümü, hatta son yıllarda unuttukları bile oluyordu. Yani bizim ailede öyle çok önemli şeyler değildi bunlar.
Fakat diğer yılların aksine bu yıl bütün günü tek başıma oturarak geçirdim. Geçen yıl muhtemelen ev arkadaşlarım filan yanımdaydılar ama bu yıl sabah uyandım, bir kaç mesajı cevapladım,bir kaç aramayı yanıtladım...Ramazan da olduğu için günün büyük bir bölümünü yatakta sağa sola dönerek harcadım...Arkadaşlarım bir bir doğum günü mesajlarını ilettikçe mutlu olmaya başladım. O kadar hareketsizdi ki günlerim, basit ve soğuk olarak görebileceğin mesajlar benim ağzımı kulaklarıma erdirmeye başladı. Ben gülmeye başladıkça aslında günlerdir ne kadar ruhsuz olduğumun farkına vardım. Mutsuz değildim bundan önceki günlerde ama bugün öylesine mutlu oldum ki; o sıradan günler bana eziyet çekmişim gibi geldi. Pek çoğunuza göre de öyledir bu hantal yaşam...
Kütahya'ya geldiğim ilk günden beri hayatım aşağı yukarı böyleydi aslında. Her gün bir öncekinin aynısı,bir kaç istisna hariç...
Dün akşam bir kaç saatliğine bir arkadaşım misafirim oldu. Zaten hep şikayet ederdi bu hareketsiz yaşantımdan. Hiç aramıyor,hiç sormuyor muşum. Hiç bir yere çıkmıyor, evim haricinde kimseyle görüşmüyor muşum... Bu benim bir sıkıntım mı yoksa onların bir sıkıntısı mı tam çözemedim.Yani ben mi problemliyim yoksa onlarda ilgimi çeken pek bir şey olmadığı için mi onları görmek için can atmıyorum...
Bu zamana kadar genellikle girdiğim ortamlarda ilgiyi üstüne alan ve insanların yüzünde tebessüm yaratan,muhabbet çeviren,eğlendiren adam oldum. Ben böyle düşünüyorum da Kütahya haricindeki arkadaşlarıma tekrar sormak lazım. Çünkü Kütahya'da pek böyle bir adam olmadım,olasım gelmedi hiç. Belki yaşım ilerlediği için belki de bazı şeylere karşı heyecanımı kaybettiğim içindir bilemiyorum. Beni çağıran arkadaşlarımın yanlarına gittiğimde ağzımın içine bakmaları,beyan ettikleri her fikre onayımı beklemeleri filan beni pek sarmıyordu artık..Dert geliyordu bunlar bana. Tüm bu söylediklerim de genellikle okuldan arkadaşlarım için geçerlidir. Gerçi ev arkadaşlarımla bile yeri geliyordu birbirimizi yiyorduk sıkıntıdan çünkü zaman ilerledikçe hepimizin hayatı aynı hantallığa bürünmüştü. Kendimizi diğer insanlardan izole etmiştik nedense. Ev arkadaşım da benim gibi oldu kız arkadaşı mezun olup gittikten sonra. Bir yere çıkmaz,insanlarla kolay kolay görüşmez olduk. İhtiyarlar gibi birbirimize sataşıp duruyorduk bütün gün...
Tüm bu sıradanlığın üstüne bugün dostlarım tarafından hatırlanmak beni çok mutlu etti... Düşündüm, meğer eskiden ne kadar da mutluymuşum. Hala da mutluyum aslında ama insanın hayatında bazı zaman dilimleri vardır. Asla eşi benzeri yaşanmaz. O zaman diliminde doğru zamanda,doğru yerde,doğru insanlarla birliktesindir... O günlerde yaşadıklarını bir ömür büyük bir heyecanla anlatırsın etrafındakilere... Şurada oturduğumda İstanbul'la ilgili anlatacağım bir sürü şey olmasına rağmen Kütahya'dan ayrıldığımda Kütahya ile ilgili anlatabileceğim ne kadar anı olacak muamma...
Zaten Kütahya'ya gelişim büyük bir mutsuzlukla başladı...Malumunuz; yaşadığım ayrılıklar, kaybettiğim akrabalarım v.s...
Bugün neden bu kadar ruhsuz ve belki de mutsuz olduğumu düşündüm... Ya da hayatımdan çıkanların arkasından neden bu kadar kahrolduğumu....
Kahroldum çünkü çok mutluydum...
Pespembe bir mutluluk içerisindeyken birden hayatın gri ve siyah tonlarıyla tanışmak mutsuz etti beni. Beğenmedim.Hoşuma gitmedi. Sonunda vardığım noktayı hiç sevmedim. Mutsuz oldum çünkü çok mutluydum...
Bir gülüşüne günlerce mutlu olduğum insanlar artık mutlu değildi...Beni görünce gülümseyen ve beni tek mutlu eden şey olan gülümsemesi...Artık beni gördüğünde yüzü düşecekti. Belki de buruşturacaktı yüzünü. Mutsuz oldum çünkü çok mutluydum.
Bana sürprizler tertip etmeye çalışırken her şeyi birbirine karıştıran, bir türlü organizasyonu tutturamayan ama buna rağmen mutlu olabildiğim insan artık mutsuzdu.
Aldığı hediyeyi çok beğenmesem de beğenmiş gibi yaparak onun mutluluğunu görmek bile yeterliydi...Ardından sevdiğinin seni sevdiği için sana sarılması...Senin sevdiğine sarılman...Mutsuz oldum çünkü çok mutluydum amına koyim...
Birileri tarafından gerçek anlamda sevilmeyeli uzun bir zaman oldu ne yalan söyliyim... Bana zaten çok mucizevi gelmiştir aynı anda iki insanın da birbirini sevmesi... Biz alışmadık böyle şeylere hacı abi...Bizim gençliğimizde bizim sevdiklerimiz bizi hiç sevmedi...Bizi sevenleri de başkasını sevdiğimiz için biz sevmedik.Zaten bizi sevenler de çirkin gelirdi bize.Hepimiz birer Gerard Butler'ız ya hamına koyim...
Tüm bu alışılan düzenin üstüne senin sevdiğin insan,aynı zamanda,aynı anda seni seviyor. Vallahi mucizevi geldi bana hep bunlar. Bünye alışmamış hacı.
Sonra bünye bu karşılıklı sevgiye çok güzel alışıyor. Diyorum ki, şu karşımda oturan kız var ya; beni seviyor lan. Elimi filan tutuyor,yanaklarımı okşuyor,omzuma yatıyor....Sarılıyo öpüyo filan. Bayağı seviyor yani beni.
Benim ergenlikten yanlıştı ilişki anlayışım. Yanlış öğrendik biz bu mevzuları.Annelerimiz hep yanlış anlattı bize. Ben sandım ki annemle babam gibi bir kere tanıştık tamam....Evlenicez beraber ölücez...Hayat böyle değilmiş be kardeşim... Hayat unuttuklarını yada hiç tecrübe etmediklerini sana çok güzel öğretiyor,hatırlatıyor. Kendine geliyorsun. Önce öyle bir mutluluk yaşıyorsun ki bütün geçmişini hep mutlu hatırlıyorsun. Sanki hayatında hiç kötü şeyler olmamış gibi sürekli sırıtıyorsun. Sonra hayat bu alaycılığına bu umursamazlığına öyle bir tepki veriyor ki...Meğer sen hiç mutlu olmamışsın,ezelden beridir mutsuz yaşamışsın hissi çöküyor.Tabi tüm bunlardan daha beteri o yaşadığın mutlu günler artık geride kalıyor. İnsanlar yine bir araya gelse bile asla o günlerdeki kadar mutlu olmuyorsun,olamayacaksın.Çünkü hayatının sadece o dönemi için geçerliydi o destansı mutluluk...Tüm bunlar en çok sevdiğin insan tarafından sana kabul ettiriliyor üstelik... Hayat daima şarkılar söyleyip eğlenebileceğin bir yer değil maalesef...
Kahroluyorsun çünkü sen 1 hafta önce,1 ay önce,belki de bir kaç saat önce çok mutluydun amına koyim... Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki,attığın her adım işleri daha da bok etmekten başka bir işe yaramıyor...Kaderin sana; "kabullen artık bunu" diyor...Direniyorsun ama daha da boka batıyorsun.Kahroluyorsun çünkü adım adım o mutlu günlerinden uzaklaşıyorsun. Senin mutlu olduğun,seni mutlu eden ve mutlu ettiğin insan gittikçe senden tiksinmeye başlıyor...Sana aşk ve tutku ile bakan o gözler artık acıma duygusuyla bakıyor... "Git" diyor sana...Sana günlerce "gel ne olursun" diyen, artık "git" diyor. "git ne olursun hiç bir şey düzelmeyecek" ...
Gidiyorsun. Arkanda bırakıyorsun o günleri...Giderken önüne gelen çöp kutularına tekme atıyorsun belki...Selam veren insanları göremiyorsun. Kahroluyorsun çünkü sen 1 hafta önce çok mutluydun...Kahroluyorsun çünkü hiç istemediğin bir geleceğe hazırlanıyorsun. Hazırlanmak zorundasın... Kahroluyorsun çünkü sen artık yalnızsın. Artık o mutlu günlerinde adını anmadığın o yaratıcının,Allah'ın adını bolca zikretmeye başlayacağın günler başlıyor ve tüm bunlar seni değiştiriyor. "Nasıl olsa o günlerdeki kadar mutlu olamayacağım" tarzı hastalıklı düşüncelerin seni bulunduğun odaya hapsediyor. Ne de olsa dışarıda artık enerjini tüketmeğe değer bir şeyler yok(!)... Kahroluyorsun çünkü esas mutlu etmek istediğin insanların mutlu olması senin onlardan uzak durmana bağlı...Ve seni esas kahreden; sonunda bu kadar mutsuz olduğun bir zaman diliminin hiç yaşanmamış olmasını diliyor olman. Yaşadığın mutsuzluğun, bütün o mutlu günleri unutturmuş olması... "En mutlu olduğum zamanlar" dediğin yılların hiç yaşanmamış olmasını dilemek seni kahrediyor. Beni kahretti mesela...
Neyse ki bunlar geçmişte kaldı...
Bu arada, bence de ben iyi ki doğmuşum.
16 Temmuz 2013 Salı
Direniş Şarkıları (Hip -Hop)
4 yıllık ekonomi eğitimimde öğrendiğim en güzel bilgi şudur : "Kıt olan değerlidir"... Bu mantıktan yaklaştığımızda Taksim gibi tamamiyle betondan oluşan bir meydanda 3-5 tane dahi olsa ağaç varsa,bu ağaçlar;ağaç kıtlığı yüzünden çok değerlidir. Direnilmelidir. Yoksa koç üniversitesi de yapılırken bir sürü ağaç kesildi ama insanlar sesini çıkarmadı,hiç gündeme bile gelmedi belkide.Neden ? Zaten binlerce ağacın olduğu bir ormanda kesilen yüzlerce ağaç çok değerli durmayacaktır.Onayladığımdan değil.Sadece kıt olan değerlidir mantığından bakmaya çalışıyorum. Herneyse az çok kendimi ifade ettiğimi düşünüyorum.Gelelim esas mevzuya bu direniş sürecinde üretilen benim sevdiğim şarkılara...Favorim son 2 şarkıdır. Eğer özet geçmek isterseniz 4. ve 5. şarkıyı dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim.
Yakın dostların nasıl bir hip hop tutkunu olduğumu bilirler,o yüzden hip hop türünde üretilmiş eserleri yazacağım burada ki bir direnişe,bir isyana en çok yakışan tür de bana göre hip hop'tır. Yukarıdaki fotoğrafta da bugün türkiye'nin en üretken hiphop müzisyenlerinden bazıları yer almaktadır.Eylemlerin 2. günü çekilmişti sanırım.Siz en azından ortadaki şapkalı Fuat Ergin'i daha çok görmüşsünüzdür televizyonda.Meydana gidip,o ortamı görüp bir şeyler üretmemek olmazdı değil mi ? Fuat ERGİN olayları "Karar Bizim" şarkısı ile anlattı.Fuat Ergin işini iyi yapan müzisyenlerdendir ve bu şarkısı da güzel ama favorim olduğunu söyleyemem.
1) Fuat Ergin - Karar Bizim
2) Tepki - Söz Ver (Yere Düşsem de ayaklandırır beni karaktersiz tekmen!)
3)A.P.O (Eypio) - Çapulcuyuz (Türkiye'de demokrasi Çin malı gibi adi,lan vurup vurup ağzımıza sıçtın ya abi)
Geldik benim favorilerime ki harbiden de çok güzel çalışma olmuş paylaşacağım bu son 2 şarkı. Öncekileri beğenmediyseniz bu ikisine mutlaka bakın.
Bir ara Rafet El Roman ile çalışan Antalya'dan Şanışer pop'tan geri bomba gibi döndü ki, çok zalım bir repçidir. Onun kadar iyi tanımadığım Alef ile iyi bir ikili olduklarına şüphe yok. Üstelik direniş için yaptıkları "guerilla warfare II" harbiden çok güzel olmuş.Bu diğerlerine göre bir kaç hafta sonra yapılmış bir çalışma çünkü Duran Adam daha durmaya başlamamıştı önceki şarkılarda. Bu şarkıda Pasif Direniş adına ikisi de klip boyunca ekranın sağ ve sol kenarlarında durmuşlar Duran Adam misali. İzleyince göreceksiniz zaten. Ama esas vurucu olan Rap müziğin en güçlü silahı olan sözler... Çok güzel yazmış adamlar. Dinleyin hak vericeksiniz.
Ve son olarak benim favori parçam. Ozbi - Asi... Nakaratı dinledikçe direnesim geliyor ne yalan söyliyim. Klip de güzel sözleri de... Yalnız katılmadığım tek nokta şarkının bir yerinde kadere inanmadığını söylüyor ki kadere inanmak imanın şartıdır, o yüzden onaylamadım. Bu küçük bir teferruat sadece kendi düşüncesidir beni çok ilgilendirmez. Aslına bakarsanız Ozbi'yi bu şarkıya kadar çoğunluk gibi ben de tanımıyordum. İlk dinlediğim şarkısı bu oldu ve bundan sonra da takipçisi olacağıma eminim. Şu ana kadar paylaştıklarım içerisinde de en sevdiğim, en etkilendiğim çalışma bu olmuştur. Aşağıda paylaşacağım 4lük zaten çok güzel özetlemiş durumu. Bugün Ali İsmail korkmaz gibi hayatını kaybeden pek çok gencin ölümünden sorumlu olanlar dışarıda rahatça gezebilmektedir. Basın ölen bu gençleri yok bilmem ne üyesiymiş,yok allahsızmış bilmem ne tarzı yayınlarıyla saçma bir şekilde lanse ederek %50 yi inandırmayı başardı sanırım ama biz pek ikna olmadık. İçimde kalan son bir şeyi daha söyleyip şarkıyı paylaşıcam... Son olarak hayatını kaybeden 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz'ın ölümü beni gerçekten çok üzdü. Terörist olmasına rağmen hayatını kaybeden insanların evine taziyeye giden meclis ahalisinden bir kişi bile bu insanlar için baş sağlığı dilemedi. Ya da ben göremedim. Çok üzücü gerçekten. Her neyse Ozbi gerçekten çok güzel özetlemiş durumu şarkısında.Favorimdir.Umarım sizi de etkileyecektir.
Hiç düşünmeden vur beni,bir saniye bile bekleme
çünkü ben bir asiyim ve hayalleri yedeklemem.
Gözünü kırpma tetiğe asıl
Ne de olsa seni haklı çıkaracaktır parayla susan basın
5) Ozbi - Asi
Tüm bunların haricinde gözümden kaçan başka şarkılar da olabilir.Denk geldikçe onları da ekler yazıyı düzenlerim.
8 Temmuz 2013 Pazartesi
Nerde O Eski Bayramlar...
Bilgisayarınız uzun süredir hatta hiç format yememişse bu çok da iyi bir şey olmuyor bazen.Her şey öylece kayıtlı duruyor bilgisayarınızda...Artık kullanılmayan msn sohbet günlükleri bile...Yüzümde iğrenç bi hoşnutsuzluk ifadesi ile yazıyorum tüm bunları. Tüm eski videoları,resimleri,ses kayıtlarını alt üst ettim bu gece... İçinden unuttuğum pek çok hatıra çıktı.Çoğu yüzümü güldürse de bazıları pişmanlıklar da yarattı. Bu pişmnalık konusunu deşmiyim şimdi çünkü biraz karışık.İlk aklınıza gelen bi pişmanlık anlmaında değil...Bu arada klavyem de bozuk. bazı harfleri ekran klavyesi ile basıyorum.Bu kadar zahmete girdiğime göre bir hayli dolmuşum demektir.
Şimdi bazı konulara açıklık getireyim anlayışını yediklerim.Ben bu yazıda özlemden,hasretten,pişmanlıktan filan bahsedebilirim.Daha önce de bu tarz şeylerden bahsettim,bundan sonra da bahsedeceğim buna şüphe yok. Burada yazılanlarda özlenilenler aslında şahıslar değil,o şahıslarla geçirilen zaman dilimidir. Yani ben şu an gavurun kızlarını özlemiyorum...Aslında geçmişte onlarla geçirmiş olduğumuz o güzel zamanları özlüyorum ki o zamanların geri gelmesinin mümkünatı yok biliyorsunuz.Yani sanmayın ki o gavurun kızı çıkıp gelse bana sarılsa her şey yeniden güzel olucak. Böyle bi şarkı yok... Geçen zamna hepimizi farklı insanlar haline getirdi.Bu sebeple şahısları değil zaman dilimini özlüyorum ben.Aslında "nerde o eski bayramlar ...." diye başlanılan her cümle de bu sebeple kurulmuştur bana kalırsa. Bayram aynı bayram,sofrada oturan insanlar aynı insanlar fakat zaman dilimi değişik.Geçen bu zaman herkesi ve her şeyi değiştirdi bu yüzden o eski bayramların yaşanması sadece şahısların yerli yerinde bulunmasıyla mümkün olamıyor maalesef...
Yine ev taşıdım Kütahya'da..Belki 1 ay sonra diplomamı alıp gidicem ama buna rağmen ev değiştirmek durumunda kaldık.Ev arkadaşlarım memleketlerine gitti. Yeni evde yapayalnızım kaç gündür. Yalnız olunca da eski videolara filan sardım ve bu yazıyı yazma sebebim oluştu. Bu zamana kadar insanlar hep beni gavurun kızlarını özlüyorum sandı...Halbuki ben yıllar önceki halimi,arkadaş ortamımı,ortak uğraşlarımızı özlüyorum...Aynı sizin gibi. Üstlik o özlediğim insanların büyük bir kısmıyla bir araya da geliyorum ama artık uğraşlarımız,dertlerimiz,hayallerimiz farklı...Dolabımda da bir büyük rakı var ama direndim içmemek için. Yalnızım,canım sıkılmış ve büyük bir rakı...Yemin ediyorum maymun olurum,hepsini içmeye kalkarım,hepsini içince de kontrol kalmaz v.s diye çok pis direndim gezi parkı gibi. Kazandım da...Zaten ramazan geldi içmemek lazım artık.
Keşke klavyem bozuk olmasaydı...Daha kapsamlı daha uzun bir yazı tasarlıyordum ama çok yorucu bu şekilde yazmak.Şimdilik bu yazı böyle kalsın...Zaten mübarek ramazan da geldi..Sahura kadar oturmalarda ben yine mutlaka bir şeyler yazarım.Hadi iyi sabahlar...
Bu arada Gezi Parkı bizimdir.
Şimdi bazı konulara açıklık getireyim anlayışını yediklerim.Ben bu yazıda özlemden,hasretten,pişmanlıktan filan bahsedebilirim.Daha önce de bu tarz şeylerden bahsettim,bundan sonra da bahsedeceğim buna şüphe yok. Burada yazılanlarda özlenilenler aslında şahıslar değil,o şahıslarla geçirilen zaman dilimidir. Yani ben şu an gavurun kızlarını özlemiyorum...Aslında geçmişte onlarla geçirmiş olduğumuz o güzel zamanları özlüyorum ki o zamanların geri gelmesinin mümkünatı yok biliyorsunuz.Yani sanmayın ki o gavurun kızı çıkıp gelse bana sarılsa her şey yeniden güzel olucak. Böyle bi şarkı yok... Geçen zamna hepimizi farklı insanlar haline getirdi.Bu sebeple şahısları değil zaman dilimini özlüyorum ben.Aslında "nerde o eski bayramlar ...." diye başlanılan her cümle de bu sebeple kurulmuştur bana kalırsa. Bayram aynı bayram,sofrada oturan insanlar aynı insanlar fakat zaman dilimi değişik.Geçen bu zaman herkesi ve her şeyi değiştirdi bu yüzden o eski bayramların yaşanması sadece şahısların yerli yerinde bulunmasıyla mümkün olamıyor maalesef...
Yine ev taşıdım Kütahya'da..Belki 1 ay sonra diplomamı alıp gidicem ama buna rağmen ev değiştirmek durumunda kaldık.Ev arkadaşlarım memleketlerine gitti. Yeni evde yapayalnızım kaç gündür. Yalnız olunca da eski videolara filan sardım ve bu yazıyı yazma sebebim oluştu. Bu zamana kadar insanlar hep beni gavurun kızlarını özlüyorum sandı...Halbuki ben yıllar önceki halimi,arkadaş ortamımı,ortak uğraşlarımızı özlüyorum...Aynı sizin gibi. Üstlik o özlediğim insanların büyük bir kısmıyla bir araya da geliyorum ama artık uğraşlarımız,dertlerimiz,hayallerimiz farklı...Dolabımda da bir büyük rakı var ama direndim içmemek için. Yalnızım,canım sıkılmış ve büyük bir rakı...Yemin ediyorum maymun olurum,hepsini içmeye kalkarım,hepsini içince de kontrol kalmaz v.s diye çok pis direndim gezi parkı gibi. Kazandım da...Zaten ramazan geldi içmemek lazım artık.
Keşke klavyem bozuk olmasaydı...Daha kapsamlı daha uzun bir yazı tasarlıyordum ama çok yorucu bu şekilde yazmak.Şimdilik bu yazı böyle kalsın...Zaten mübarek ramazan da geldi..Sahura kadar oturmalarda ben yine mutlaka bir şeyler yazarım.Hadi iyi sabahlar...
Bu arada Gezi Parkı bizimdir.
23 Mart 2013 Cumartesi
Hastayım galiba.
Eskiden mutlu olmak için sevdiğim,düşündüğüm insanların mutlu olması yeterliydi. Sonra bir şeyler oldu ve artık mutluluğum bazı insanların mutsuz olmasına bağlı oldu.Yani eskiden bazı değer verdiğim,koruduğum,mutlu olması için her şeyi yaptığım insanların artık mutsuz olduklarını öğrendiğimde mutlu oluyorum.Kendime karşı da yabancılaştım şuan.
Hayat çok tuhaf lan böyle düşünmeye başlayınca...
Bir zaman geliyor,birisini seviyorsun...Onunla şarkılar söylüyor,sevdikçe seviliyor,sevildikçe mutlu oluyorsun.Hunharca gelecek planları yapıyor,geçen her günü bir öncekinden daha güzel ilan ediyorsun...Böyle insanlar giriyor hayatına.
Sonra bir şeyler oluyor...
Yanyana otururken bir an bile elini bırakmadığın ya da saatlerce göz göze bakmaktan hiç sıkılmadığın insandan düşmanmışçasına kaçmaya başlıyorsun.Ya sen ondan ya da o senden.Ne acaip bir şey lan bu ? Kimseyi suçlamıyorum ha.Sadece bu tuhaflığı anlamaya çalışıyorum.Neden böyle olmak zorunda...Bunu sadece bir taraf istese hani belki kabul edilebilir bir şey olucak benim için ama ne ben ne de o, artık birbirimizi görmemek için her şeyi yaparız...Hatta yazının girişinde dediğim gibi;Zamanında ölümüne sevdiğim bazı insanların artık mutsuzlukları beni mutlu ediyor.Kötü adam değilim aslında ama durum bu yani. Şimdi bana deseler ki ; Ogün eski sevgilin (herhangi birisi) terkedilmiş,sokaklara düşmüş,sürüm sürüm sürünüyormuş,bir damla su vereni yokmuş,allah ölmekten beter etmiş filan dese içten içe mutlu olucam. Böyle havai fişekler patlıycak içimde..Bundan nefret ediyorum ama gerçekten durum bu canını sevdiğim..Yok mu lan bunun pisikolocik bir tanımı.Hastalıksa hastalıktır kabul ederim.Bana hiç normal bir davranış gelmiyor çünkü şu anlattıklarım.Buna rağmen beter olsunlar diye de istemiyor değilim.
Hayat çok tuhaf lan böyle düşünmeye başlayınca...
Bir zaman geliyor,birisini seviyorsun...Onunla şarkılar söylüyor,sevdikçe seviliyor,sevildikçe mutlu oluyorsun.Hunharca gelecek planları yapıyor,geçen her günü bir öncekinden daha güzel ilan ediyorsun...Böyle insanlar giriyor hayatına.
Sonra bir şeyler oluyor...
Yanyana otururken bir an bile elini bırakmadığın ya da saatlerce göz göze bakmaktan hiç sıkılmadığın insandan düşmanmışçasına kaçmaya başlıyorsun.Ya sen ondan ya da o senden.Ne acaip bir şey lan bu ? Kimseyi suçlamıyorum ha.Sadece bu tuhaflığı anlamaya çalışıyorum.Neden böyle olmak zorunda...Bunu sadece bir taraf istese hani belki kabul edilebilir bir şey olucak benim için ama ne ben ne de o, artık birbirimizi görmemek için her şeyi yaparız...Hatta yazının girişinde dediğim gibi;Zamanında ölümüne sevdiğim bazı insanların artık mutsuzlukları beni mutlu ediyor.Kötü adam değilim aslında ama durum bu yani. Şimdi bana deseler ki ; Ogün eski sevgilin (herhangi birisi) terkedilmiş,sokaklara düşmüş,sürüm sürüm sürünüyormuş,bir damla su vereni yokmuş,allah ölmekten beter etmiş filan dese içten içe mutlu olucam. Böyle havai fişekler patlıycak içimde..Bundan nefret ediyorum ama gerçekten durum bu canını sevdiğim..Yok mu lan bunun pisikolocik bir tanımı.Hastalıksa hastalıktır kabul ederim.Bana hiç normal bir davranış gelmiyor çünkü şu anlattıklarım.Buna rağmen beter olsunlar diye de istemiyor değilim.
Hala kaldıramadığım,kabullenemediğim,barışamadığım bazı durumlar olduğu aşikar.Evet.Ben aslında eskiden modern bir insandım.Eski sevgililerimle görüşür,dertlerini filan dinlerdim...Artık gördüğüm yerde "senin ağzını yüzünü sikerim,siktir git karşımdan koyduğumunun karısı" diyesim geliyor ki derim...
Ulan 12:00-01:00 halı saha maçından çıktım,düşündüğüm,yazdığım mevzulara bak...Bence ben kesin hastayım.
20 Mart 2013 Çarşamba
Yoksa ?
İyi Sabahlar zalım,
Hani aşık olunca insanın içinde uçuşan kelebekler filan olur ya...Böyle güzel bi müzik çalmaya başlar hayatının arka planında,duyarsın filan.Ne biliyim aşık olduğun ya da hoşlandığın kişiyle konuşurken hafif bi ürkeklik ve çekingenlik olur ya,utanırsın filan....
Bende olmuyor artık amk. Hoşlandığım,aşık olduğum birisiyle konuşurken alelade bir insanla konuşuyormuş gibiyim...Kelebek yok,müzik yok.Şimdi diyeceksin ki aşık olmamışsın. E amk o zaman ne diye her gece resimlerine baka baka onlarca sigarayı piç ediyorum öyleyse ? Çok garip bence.
Paylaşıyım istedim. Bi aydınlanma filan beklemeyin bu yazıdan. Çözüm önerilierinize açığım.
Yoksa benim yaşım mı geçiyor lan ?
Hani aşık olunca insanın içinde uçuşan kelebekler filan olur ya...Böyle güzel bi müzik çalmaya başlar hayatının arka planında,duyarsın filan.Ne biliyim aşık olduğun ya da hoşlandığın kişiyle konuşurken hafif bi ürkeklik ve çekingenlik olur ya,utanırsın filan....
Bende olmuyor artık amk. Hoşlandığım,aşık olduğum birisiyle konuşurken alelade bir insanla konuşuyormuş gibiyim...Kelebek yok,müzik yok.Şimdi diyeceksin ki aşık olmamışsın. E amk o zaman ne diye her gece resimlerine baka baka onlarca sigarayı piç ediyorum öyleyse ? Çok garip bence.
Paylaşıyım istedim. Bi aydınlanma filan beklemeyin bu yazıdan. Çözüm önerilierinize açığım.
Yoksa benim yaşım mı geçiyor lan ?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bazı Rüyalar 3
Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...
-
Bu adamı hatırlayanınız var mı? Bana göre Trt'nin hatta Türk televizyon tarihinin en iyi dizilerinden biri olan 7 numaranın en sevdi...
-
Nazım Hikmet "Karıma Mektup" şiirinde şöyle demiş: ... En fazla 1 yıl sürer 20. yüzyıl'da ölüm acısı... Ölüm doğduğumu...