Duygu yoğunluğuma rağmen çok az yazıyorum. Zaman ilerledikçe, belki de yaşım ilerledikçe, değişiyorum. O kadar çok yazmalıydım ki... Parmaklarımı yara yapacak kadar, okumaktan gözlerinizi ağrıtacak kadar... Biraz içmem gerekiyor sanırım. Yazmaya başlayınca "kal" geliyor artık. Durup düşünüyorum bir sonraki cümleyi. Aklımda hızla dolaşan tilkileri kuyruğundan yakalamak kolay olmuyor sanırım artık... Bir hafıza kaybı yaşıyorum... Ne giymişti ilk buluşmamızda ? Ojeleri ne renkti ? Sigarasını hatırlıyorum, paketinden çıkarıp narin parmakları ile mentolünü patlatışını... Bazen zorlanıp yüzünü kırıştırışını hatırlıyorum... Kahve mi içmişti ? O gece neler konuşmuştuk ?
Eskiden fil hafızalı derlerdi bana... Detay hatırlardım. Unutmazdım. Sanırım fil hafızamı bundan önceki hayalkırıklıklarımda fazlasıyla kullandım... Tam net seçemiyorum hatıralarımı...
Nasıl sevmiştik birbirimizi, ilk kıvılcımı veren cümleler neydi ? Beni ne kadar mutlu ettiğini hatırlıyorum... Bizi mutsuz edeceğini bilmediğimiz ama heyecanla beklediğimiz o cuma akşamını hatırlıyorum sadece... Gün olarak. Sadece bir cuma akşamıydı... Nasıl başlamıştı ? Neler konuşmuştuk o akşam ? Ne kadar heyecanlanmıştık ? Karnım aç mıydı ? Evet açtı bunu hatırlıyorum. Yine de hiç bir şey yememiştim.
Cuma akşamlarından, haftasonunun başlıyor olmasından nefret ediyorum aylardır... İşe gidince eve gelmek, eve gelince işe gitmek istiyorum... Aslında ikisini de istemiyorum. Doğrusu şöyle: İşten çıkınca eve gitmeyi, evden çıkıp iş gelmeyi istemiyorum. Her sabah "bugün istifa mı etsem" diye düşünerek işe gidiyorum. Bütün gün mesainin bitmesini bekliyorum, mesai bitince hiç bir rahatlama yaşamıyorum. 30'a merdiveni dayadım ama mutlu olmayı başaramadım. En son mutlu olduğum zamanı hatırlıyorum. Çok uzak değildi... Ancak ardından bu kadar bok hissedeceğimi bilseydim... Keşke bilseydim... 1 aylık mutluluk için aylarca bok hissetmek... Tamam mutluluğa gerçekten açtım ancak öncesinde de bu kadar kötü durumda hissetmiyordum kendimi... Hatta harikaydım. Askerliğimi bitirmişim, tekrar çalışmaya başlamışım, fazla kilolarımdan kurtulmuşum falan filan... İş, ev, spor olarak geçiyordu günlerim. Kuş gibiydim. Askerde edindiğim spor alışkanlığımın yanında, kitap okuma alışkanlığım vardı.. Haftada 1 kitap okurdum. Yine öyle haftaların birinde yeni bir kitap almıştım. Almaz olaydım... Aşk pişmanlık değildir. Pişman değilim hiç birisi için. Evet bir kaç kez "keşke" kelimesini cümle içinde kullandım ama pişmanlıktan daha farklı benimkisi.
İlk zamanlar bu "bok" ruh halimi gizleyemedim ne evde, ne işte... Herkes farkındaydı bi bokluk olduğunun, ancak bu bokluk yüzümü düşürtmediği, kaşlarımı çattırttığı için kimse de soramıyordu ne olduğunu... Korkuyorlardı. Patlayacaktım çünkü. Ve genellikle hiç haketmeyen insanlara patladım. Sessizce yüzümün yumuşamasını beklediler. Dinlediğim şarkıların normale dönmesini beklediler... Baktılar olmuyo teker teker konuşmaya çalıştılar. Ne ben onları ne de onlar beni anlamadı. Onlar beni olayların üzdüğünü ve üzerimde etkisinin hala olaylar olduğunu iddia ediyorlardı. Ben ise artık kendimden bıktığımı, olayların her zaman başıma gelen alelade şeyler olduğunu ve kendime tahammülümün kalmadığını iddia ediyordum. Gerçekten de öyle... Kendime tahammül edemiyordum. Bıktım kendimden... 1 yılda aya kalkıp bir kaç ayda daha da beter olarak dağılmaktan bıktım. Bunlar herzaman herkesin başına gelebilecek şeyler. Abartı bir durum söz konusu değil aslında. Ancak bendeki etkisinin bu denli yıkıcı olmasından ve her seferinde daha da şiddetlenerek devam etmesinden bıktım. Değişebileceğime olan inancımın çok kolay kırılmasından bıktım. Eskiden kendi kendimi çok kolay motive edebiliyorken artık haftalarca uğraşıp saatler içinde tekrar demotive olmaktan bıktım. Ben sanırım başarısız oldum şu ana kadar mutlu olma konusunda... Şımarıklık. Eskiden böyle durumlarda, sahip olamadıklarımı değil sahip olduklarımı göz önüne alır öyle değerlendirirdim her şeyi... Şimdi ne sahip olduklarım ne de olamadıklarım bi bok ifade etmiyor artık. Sebebini sonunu bilmediğim bir bokluk var üzerimde ve tam olarak buna sebep olan olayları hatırlayamıyorum. Duygusal travmaların hafıza kaybı yarattığını okumuştum. Fakat travma çok uzun sürmüş olsa gerek, o döneme ait pek bir şey hatırlayamıyorum. Neden o kavgaları ettik ? Kısa sürede nasıl bu kadar değiştik ? Bana olmaz dedikten bir hafta sonra biz nasıl olduk ? Neler yaşandı bu geçiş süreçlerinde hiç birisini hatırlamıyorum artık. Tek hatırladığım inanılmaz bir "zafer" hissi. Ardından aynı oranda "tükenmişlik" hissi... Kendimi hiç bu kadar değersiz ve gereksiz hissetmemiştim. Çalışıp para kazanma dışında bir boka yaramıyordum. Belki tiyatro... O da göreceli bir şey... Sırf evden çıkmış olmak için zorla 1 saatliğine dışarı çıkartıyorum kendimi... Sığır gibi yatıyorum kanepede... Ergen gibi bilgisayarın karşısında... O sikik telefon da hep elimde... Ailem gerçekten geçmişimi, arkadaşlarımı v.s bilmese bu dönemde asosyalliğimden inanımlaz derecede korkarlardı...Neden kaşlarını çatıp bön bön bilgisayara ya da telefona bakıyor bu çocuk ? Çocuk dediğin de 30 a dayanmış birisi artık...
Şu dönem hayatımın genelinde hissettiğim başarısızlık ve değersizlik hissi... İnsanların bana değer vermediği ile alakalı bir şey değil. Kendime değer veremiyor olmamdan ötürü... Yoksa beni çok seven pek çok insan var etrafımda.... Ancak ben artık eskisi kadar sevemiyorum kendimi... Seviyor olsaydım, tüm bunların daha en başında, ilk belirtilerinin hissedildiği o soğuk günlerde; ben tekrardan bunları yaşayamam, lütfen sorunlarını çöz diyip kendi işime gücüme dönmem gerekirdi... Sonunun ne olduğunu bildiğin, seni ne kadar yıkacağını bildiğin bir işe tekrar depar atarak gitmek... İşte bu yüzden hiç acımıyorum kendime... Çünkü sizler kadar sevemiyorum kendimi... Aslan burcu için bencil derler ama ben yenemediğim sorunlarım için bencillik yapıp hiç kimseye sırtımı dönemiyorum. Hala ailemle yaşıyorum, beni mutsuz eden olaylara rağmen... Hala o sikik işte çalışıyorum, nefret ettiğim ama yüzüne gülümsemek zorunda kaldığım insanlarla beraber... Bencil olabilseydim ya da kendimi gerçekten sevebilseydim şu an ilk yapmam gereken şey "istifa" etmek olurdu. Umarım o kutlu gün çok uzak değildir....
Sonuç olarak hatırlamıyorum. Unutmam gerekenler aklımda, hatırlamam gerekenleri hatırlamıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder