26 Haziran 2018 Salı

Bazı Rüyalar 3

Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı bence. 5-6 yıl sonra zerre hatırlamadığın bir rüyayı tekrar hatırlamak hoş oluyor. Hakkatten hatırladım da o rüyaları. Detayları tekrar canlandı zihnimde. Yalnız 5-6 yıl önce dedim ya az önce... Bu koydu biraz şu an. Ne biçim  de hızlı geçiyorsun lan. Tabi izafiyet filan da var da bilimsel şeyler konuşmak istemiyorum şimdi.

Gelelim dün gece gördüğüm, film tadında, pembe dizi tadında, görürken müthiş duyguar hissettiğin ancak uyanınca etkisini bile anlık yaşamaya vaktin olmadan işe gitmek zorunda kaldığım rüyaya...

Roza ile ilgili herhangi bir rüya kaydım olmamış sanırım. Üstün körü bir kontrol ettim blogumu, önceki iki yazım da Gavurun Kızı ile ilgiliymiş. Onları da anlık yazmışım. Öğrencilik ne güzel amk. Okula gitmemişim de oturmuşum yazı yazmışım. Sıkıysa bu sabah işe gitme de oturup rüyanı yaz... Neyse ben yeterince uzun bir öğrencilik yaptığım için hakkını verdiğimi düşünüyorum bazı şeylerin.

Bu rüya Mona ile ilgiliydi. Çok netti lan. Saçma sapan hiç bir mekan, hiç bir olay yoktu. Her şey gayet yerli yerindeydi. Tabi mekanı hatırlamıyorum. Bir evin bahçesinde arkadaşlarımla oturuyorum. Mona ile ortak tanıdıklarımız da var ve çoğunlukla onlar var. Birden Mona geliyor ortama. Yani hissettiğime göre; gelmek zorunda kalıyor. Ancak gayet memnun geldiği için. Tam yanıma oturuyor ben arkadaşlarımla sohbet ederken. Bu arada bizim Mona ile çok fazla ortak yakınımız var. Çok sevdiğimiz insanlar ve en başında söz verdik Mona ile birbirimize; ne olursa olsun o insanlara bunu yansıtmayacağız ve tam olarak da bunu uyguluyorum rüyamda. Onun gelmesi beni biraz geriyor ya da heyecanlandırıyor tam kestiremiyorum ancak bir şey belli etmemem gerektiği için istiifimi bozmuyorum. Tam yanıma oturuyor, anlattıklarımı dikkatle dinliyor hatta böyle koluma girmek istercesine koluma dokunuyor... Burada bir sıçrama yaşıyorum. Mona' yı eve bırakmak durumunda kalmışım ve birden yola çıkmışız, tam olarak hangi an' da olay vuku buldu bilmiyorum ama bir anda Mona ve kendi ellerimi kelepçe olarak kenetlenmiş görüyorum. Bunu Mona' nın yaptığını anlıyorum ve ellerimizi havaya kaldırıp "ne demek bu" anlamında bakıyorum. Mona' dan cevap alamayınca "bu öylesine yapılabilecek bir şey değil benim için biliyorsun değil mi ?" diyorum. Yani bu cümlenin altında o kadar  karmaşık bir şey var ki aslında... Bu durumdan çok memnunum Mona o yüzden elimi silkeleyerek senden kurtulmaya çalışmıyorum, elini tutmaya devam ediyorum. Sadece merak ettiğim; bunu gerçekten tekrar istiyor musun ? Çünkü biliyorsun, ben bu konuda sana karşı hassasım. Buna ikna olurum. Hem de çok kolay çünkü çok heyecanlanıyorum o anda ama merak ettiğim gerçekten sen ne kadar çok istiyorsun bunu ? Benim kadar gecelerini uykusuzluğa esir ettin mi ? Benim gibi sokaklarda sarhoş yürüdün mü ? Evimin arka sokağına gelip, pencereme bakmak istedin mi ? Ben direkt yaptım bunları çünkü... Yani bana bir güven ver ki ben de o eli kırarcasına sıkayım... Çünkü buna doyamadan, tadını yeni almışken ölümüne hasret kaldım. Tekrar hasretten yanmak istemiyorum. O yüzden beni ufacık bir hareketinle, kısacık bir sözünle, çok zahmete girmeden ikna ediver Mona. Ben de bunu çok istiyorum çünkü...

Tam olarak altında bunlar yatılıydı o sorduğum sorunun altında, ve Mona sadece başını omzuma doğru eğip, o kömür ya da zeytin gözlerini hafif göz yaşı ile parlatıp -ağlamak anlamında değil- alnının ve simsiyah güzelim kaşlarının altından bana diktiğinde ikna oluverdim. Öylesine kaptırmışım ki kendimi acı acı çalan alarm sesini duymamışım da babam uyanıp, uyandırmaya gelmiş beni...

Bütün gün etkisindeydim ancak önceki aylaklığım kadar yaşayamadım bu rüyanın hissiyatını... Şimdi ise altın vuruş yapıp içerek hissediyorum tekrar o rüyanın heyecanını...

Sıcağı sıcağına yazmadım ama gerçekten çok net hatırladığım ve gerçekten etkilendiğim bir rüya olduğu için kolayca not alabildim buraya ve 5-6 yıl sonra bu yazıyı tekrar hatırladığımda aynı hissiyatı tekrar yaşayacağım.

Bu arada onu rüyamda gördüğüm her günün ertesinde, istisnasız onu kanlı canlı görmüştüm, hatta en sonuncusunda her ne kadar çok geç farketmiş olsam da hemen karşımdaki masamda oturuyorken bulmuştum onu... Aslında o da güzel bir hikaye olur. Çünkü bütün gece kendimi duyurabilecek mesafedeydim ve boru sesimi mutlaka tanımıştır ve ben onun farkında olmadan saatlerce oturdum oradaç. Sohbet ettim arkadaşlarımla... Acaba ondan söz etmiş miydim ? Hiç bir şey hatırlamıyorum. Onu farkettiğimde de, vakit bir hayli geç olmuştu. Onu geç farketmemedeki sebeplere gelirsek, çünkü diyebilirsiniz ki; derdine sıçtığımının pezevengi, bu kadar içlendiğin birisi ile aynı mekanda olup onu farketmemek de nedir ? Haklısınız ancak Mona şelale saçlarını biraz kısaltmış, narin sesi de benim boru sesim tarafından bastırıldığı için muhtemelen onu da duymamışımdır. Yoksa hiç kaçar mı benden ?

Her ne kadar müyhiş bir olaymış gibi bahsediyor olsam da bunlar beni aylarca geriye atan şeyler. Çünkü bu rüyanın etkisinden kurtulmam bile bir haftamı alacaktır en azından, tam bunu atlatırken onu tekrar aniden karşımda göreceğim, bayram olacak, düğün olacak, tekrar rüya göreceğim, haberi gelecek v.s v.s  v.s derken hep aynı şeyleri düşünürken buluyorum kendimi... "Battım Mona" diye sitem etmişim önceki yazılarımın birisinde...Gerçekten de çok doğru. Battım Mona ve hala o bataklıktan kurtulmuş değilim.

22 Nisan 2018 Pazar

Leman



Roza' yı hatırlıyor musunuz ? Bir kaç yıl oldu onun hakkında yazmayalı... Uzun yıllar sonra ilk defa sevmiştim birini ancak "aşk" diyemeyiz...

Roza ile sıkıntılı dönemimizde hep bundan korkuyordum. Benden yıllar sonra, çok mutlu olamadığı ancak ara sıra mutlu olabildiği ve kendini bir süreliğine de olsa iyi hissettiği birisiyle birlikte olması en büyük korkumdu. Oldu... Roza, hiç onun kalemi olmayan ve sadece ara sıra mutlu olabildiği birisiyle birlikte olmaya başladı. Onu görebilmek için saatleri, dakikaları, kilometreleri ve hatta metreleri saymıştım. Mutlu olabilirdim onunla eğer şehrime gelebilseydi. Geldi de... ve biz çay içtik hikayedeki gibi... Ben, O ve Sevgilisi... Tam tahmin ettiğim gibiydi, tam da korktuğum gibiydi... Roza asla ve asla onun kalemi olmayan ancak bir şekilde de karşı koyamadığı birisiyle beraberdi... Ne kültürel ne de sosyal olarak Roza ile alakası yoktu ancak birliktelerdi ve ben bunu asla anlayamayaktım. Baştan aşağı hayal kırıklığıydı benim için...

Mona ile ayrıldığım dönemde konuşmuştuk Roza ile... O, bana davar sevgilisini ben de ona Mona' yı anlatmıştım... Gönül mevzularında beni iyi tanıyan birisi olduğu ve lafını esirgemediği için çok açık bir şekilde konuşmuştum onunla. O da bana aynı şekilde içini dökmüştü... Esasen tam anlamıyla "Mutlu" olamadığını ancak bir ihtimal bulunduğunu ve yeni bir şeye sil baştan başlamaın zoruluğundan bahsetmişti... Birbirimize bu yönden çok benziyorduk... Yeni bir şeylere sil baştan başlamak dünyanın en boktan hislerinden biriydi. Birisinin en sevdiği yemeği, en sevdiği rengi, en sevdiği şarkıyı, en sevdiği filmi sil baştan keşfetmek amelelik geliyordu ikimize de... Ancak buna mecburduk. Roza şehrime geldi, sıradan bir öğlen yemeğinde bankanın kapısında beni bekledi... Bir kaç yıl önce kurmuş olduğum hayali çok gecikmeli yaşadım ve kalıbımı sikeyim ki yanında sevgilisi de vardı. Tüm bunlara katlanabilmem tamamen Mona' nın acısını yaşıyor  olmamdan kaynaklıydı. Her ne kadar Roza' da benim için önemli bir yer kaplıyor olsa da; benim tek derdim artık Mona idi. Tüm bunlara rağmen Roza' nın yaşattığı hayal kırıklığını es geçemem ancak es geçtiysem de Mona yüzündendir.

Sevgilisinin yanında bana Mona'yı sordu... Roza'ya bakıp Mona'yı anlatmak... Sikiyim böyle bohemi.

Gol üstüne gol yedim.

Mona ne alemde hiç bir fikrim yok. En son bir kaç ay önce bir kaç saniyeliğine göz göze geldik hiç beklemediğimiz anlarda... İçim havalanıverdi o an. Tüm organlarım yer çekimi ile irtibatını kesmiş gibi oldu. Ancak birbirimizi öylesine görmezden gelmek durumunda kaldık ki... Bu benim zoruma gitti. Ne olursa olsun, bu kadar da görmemezlikten gelmemeliydik birbirimizi... Ya yarın öbür gün çok acil bir yardıma ihtiyacımız olur da sadece o an için tek yardıma edebilecek olan birbirimiz olursak... Yine de görmezden mi gelecektik birbirimizi... Benim de o gece Mona' ya sorabileceğim bir şeyler vardı. Onun uzmanlık alanına giren... Hem bu düşüncemi onunla paylaşacaktım hem de daha çok bilgi sahibi olduğu konu hakkında bilgi isteyecektim. Gecenin bir vakti yine sarhoş yürürken ona mesaj attım. "Selam" dahi vermedi... Kalktım evine gittim. O "Trafo" da sigara içtim yine ve fotoğraf çekindim. O kadar zoruma gitmişti ki, tüm bu fotoraları ve uzunca bir ses kaydını ona gönderip olayın aslında sandığı gibi olmadığını ve bizim bu durumu aşmamız gerektiğinden bahsedecektim. Onun evinden neredeyse kendi evime kadar ses kaydı yaptım. O ses kaydını dinlemek yolumu ikiye katladı. Ancak ona göndermedim. Sarhoştum ve sağlıklı düşünmüyor olabilirdim. Artık o kadar sarhoş geziyorum ki bu düşünce sistemini bile geliştirdim. Sarhoşum ve benim bunu yapmamam gerekebilir. Ayılınca karar vermeliyim. Ertesi sabah ses kaydını dinledim. Tam olarak söylemk istediklerimi söylemişim ancak buna gerek yoktu artık. Mona dileseydi cevap verir ve durumu öğrenebilirdi. O halde onu tekrar rahatsız etmenin bir anlamı yoktu.

Neyse... Başka bir şey anlatıyordum zaten ben...

Roza' yı bile hiç ihtimal yok iken şehrimde gördüysem, seninle nasıl başa çıkacağım bilmiyorum Mona.

Senden de çok goller yiyeceğim kesin.



7 Ekim 2017 Cumartesi

Sarhoşum



Sarhoşum.

Sarhoşken seni o kadar özlüyorum ki... Ayıldığımda o anlarımı hatırlıyorsam eğer kendimden nefret ediyorum.

Böyle olmamalıydı, o kadar güzel bir şey böyle hüsran ile bitmemeliydi... Çok güzeldi lan. Hiç kendimi o kadar mutlu hissetmemiştim son bir kaç yıldır... Olmadı.

Bu gece sokak isimlerine bakarak buldum evimi. Ben bir tiyatroda başrol oyuncusuyum ve 3 gün sonra prömiyerimiz var. Skiyim böyle bohemi.

Seni çok özledim ve sabah bu yazıyı okuduğumda " bu ne amk" diyeceğim kendime.

Bunları sana söylemek yerine bomboş bir internet sayfasına yazmak da ayrı bir zoruma gidiyor. İstediğimi sana söyleyemedikten sonra neyin mücadelesi bu amk. Skiyim böyle düşünceyi.


Ben hala seni çok seviyorum Bozulan şeyleri böyle düzeltmek değil de Herşeye yeniden başlamak istiyorum Yine o aynı heyecanı Ne yapacağını bilmeme telaşını istiyorum Ben hala senin gözlerine bakarken konuşamıyorum Bir sürü şey söylemek geliyor içimden Ondan sonra hepsini birbirine karıştırıyorum İşte bu yüzden sürekli saçmalıyorum Sensiz öyle dağıldım ki toparlayamıyorum Bu fırtına kopmuş da Alabora olmuş gibiyim...

7 Ağustos 2017 Pazartesi

E Herhalde

Zoruma giden; yerinin dolmayacak olması değil, yerini doldurmak zorunda olmam. Yani bu zorunluluk da değil. Yerin maalesef dolacak Mona. Kimse senin birebir kopyan olmayacak elbette, bazı anlar sadece sana özel kalacak belki de... Ancak yerin dolacak Mona. Benim istemediğim buydu. Neden yerin dolsun ki ? İyiydin sen yerinde. Çok güzeldin orada. Ben yakıştıramadım başkalarını oraya. Ancak kaçınılmaz son. Hep böyle oldu Mona. Sen de doldurdun birilerinin yerini. Hatta en iyi sen doldurmuştun. Daha iyi dolamazdı. Ve senin gibi başkaları da başaracak bunu. Benim sizdeki yerim zerre sikimde değil çünkü adım gibi eminim ki, hayatınızın çok kısa da olsa bir noktasında inanılmaz bir soru işareti olacağım sizin için... Acaba doğru mu yaptınız ?  Bir anlığına bile olsa bunu sorgulayacaksınız. Benim sorguladığım gibi... Etrafınızdaki insanlar da inceden bunu sorguladığında öfke nöbetleri geçireceksiniz. İnsanlar bu kararınıza bir süreliğine de olsa saygı duyamayacak ve siz delireceksiniz.
Benim pişmanlığım yok Mona. Olması gerekenler oldu ve bu bir savaş değil. Olmadığım birisi gibi davranarak seni kaybetmemektense olduğum gibi benden vazgeçmeni yeğledim. Yalnız hayal kırıklığım şu oldu; tüm bu süreçleri sen önceki yazılarımdan biliyor ve hayranlık duyuyordun... İçi beni, dışı seni yaktı hep.
E herhalde yerimiz dolacak. Başkalarıyla sevişecek, birbirimizi hiç sevmeyeceğiz bundan sonra. Hiç sevmemişiz gibi...

3 Temmuz 2017 Pazartesi

Neresinden Başlamalı ?

Yazabileceğim o kadar çok hikaye var ki... Neresinden başlamalı bilemiyorum her seferinde. Aşk ve aptallık arasındaki kalın çizgiyi tutturamayanlardanım. Bunu önceki yazılarımı da okuduysanız çoktan çözmüşsünüzdür zaten. Fakat ben farklı hiç bir şey yapmadım. Hep burada anlattıklarımı hissettim hep ve hissetmediğimi yazabilecek kadar da profesyonel değilim maalesef.

Bu blogdaki yazıların neredeyse büyük bir kısmını oluşturan "Gavurun Kızı" dediğim insan bu hafta sonu evlendi. Bu zaten olabilecek bir şeydi herhangi bir üzgünlüğüm kırgınlığım v.s yok. Aksine mutlu olması tek temennim. Ancak şöyle 10 yıl kadar öncesine gittiğimde neler hayal ederken insan neler gelebiliyor başına... Tek söyleyebildiğim "hayat çok tuhaf lan". 10 yıl önce gavurun kızına ve bana deseydiniz ki; "siz başka insanlarla mutlu olacaksınız, başka insanlarla evleneceksiniz" diye... Siz bu dünya üzerinde nefret edilmeyi en çok hakeden insan olacaktınız gözümüzde... Çocukluk işte. Bu planları hep biz yapmıştık. Evlilik, kariyer, aile hayatı ve tüm bunların hepsini bambaşka insanlarla yaşamak durumunda kaldı. Bu noktada "hayırlısı bu imiş" demek en doğrusu oluyor sanırım... Gavurun Kızı ile ilgili rahat tespitler yapabiliyorum zira üzerinden hatırı sayılacak bir vakit geçti, bugün hala anılıoyr olmasının sebebi "başlangıç" olması. Daha fazlası değil...

Ancak sanıyorum ki son olmayacak ömrümü uğruna harcamak istediğim insanların başka insanlarla mutluluğu yakalaması... Bende de bi yaraklık var gibi... Suçlamak çok kolay. Seni çok kolay suçlayabilirim mesela Mona... Her gece yazılarımı okuyup okuyup gaza gelmen... Beni, hayalini bile kuramadığım bir mutluluğun içine sürüklemen ve aynı hızla bu durumdan uzaklaşman... Haklı sebeplerini görmezden gelemem ancak bu kadar da kötü olmamalıydı... Bana hayranlık duyan sözlerinin ve gözlerinin aynı hızla bana nefret ile bakması, konuşması... Sen yaptın her şeyi Mona. Bunu kabul etmek gerek, gerçi kabul etsen de işime gelmeyecek bu saatten sonra. Çünkü beni mutlu etmeyecek bunların hiç birisi yokluğunda...

Benim için ne yaptığını soran olursa eğer bir gün, "ona ilham verdim" dersin diyecek bir şeyin yoksa bile...

Amına koyduğumunun kelimelerini bir araya getirip, gerçekten anlatmak istediğimi anlatamıyorum artık. Tek düşündüğüm buralardan gitmek ve korkarım sıra buna geldi. Seni, yaşadıklarımızı, hatıralarımızı hatırlatacak her şeyden uzaklaşmak. Amına koyduğumunun yerinde çok az sayılabilecek bir zamanı paylaşmış olsak da, seninle hayalini kurduklarımızın yarısını bile paylaşmamıştın kimse ile... İşte bu yüzden büyük bir olaysın benim için. Zamandan bağımsız...

Bu güne kadar çok rahattım ayrılıklarımda, evet yine çok üzüldüm. Ağladım, zırladım, isyan ettim, sarhoş oldum, kendimden tiksindirdim... Ancak hiç birisini aniden karşımda bulmna ihtimalim asla söz konusu değildi... Sen öyle değilsin Mona. Aniden karşıma çıkabiliyorsun, ailen, arkadaşların... Seni hatırlatan her şey her an hayatımda... Bu yüzden gitmek istiyorum... Mesela iş çıkışı, takım elbisem ile en son bir mekana gittiğimde seninle buluşmuştum, geçen gece tiyatrodan arkadaşlarla, ilk fotoğrafımızı çekindiğimiz masada buluştuk... Bu belki hastalık ama sadece sen vardın o masada... Diğerleri hiç ilgimi çekmedi... Mimiklerimle, sözlerimle, jestlerimle onlarla ilgileniyordum sözde... ama aklım tamamen 8-9 ay öncesinde, o masada yaşadığım çocuksu heyecanı düşündü hep... Battım Mona, bir bataklığa saplandım, başıma gerçekten büyük bir bela aldım ve battım Mona. Her şeyi elime, yüzüme, gözüme bulaştırdım... Ve lanet olsun ki; senden nefret mi ediyorum yoksa hala seni çok mu özlüyorum hiç bilmiyorum. Her ikisi için de muazzam sebeplerim var ancak ben hala karar verebilmiş değilim... Keşke böyle olmasaydı Mona, keşke bana bu kadar ilham vermeseydin... Çünkü bunlar sadece ısınma turları...

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Trafo

Bu akşam oradaydım. Arka camının baktığı Trafoda. Serseri gibi... Yolumu birazcık uzattım sırf bunu yaşamak için. Evinin yakınındaki trafoda bi sigara içmek için. İçtim de....

Sevmek, rahatsız olmasın diye körkütük sarhoş iken ona bu kadar yakınlaşıp hiç bir şey belli etmemektir rahatsız olmaması için... Özlediğim için oradaydım ancak bunu onu rahatsız ederek göstermem mümkün değil. Belki güzel bir şey bilemem, belki çok hoşuna da gidebilirdi... ben öyle düşünmediğim için bir şey belli etmedim. Kardeşimi arayıp gelip beni almasını istedim. Yürümek bile zor geliyordu, çünkü sadece onu düşünüyordum yürürken.

Çok sarhoşum. Buna rağmen kimseyi rahatsız etmediğim için de mutluyum.

Keşke bir anlığına görebilseydim seni. Olmadı, göremedim. Lanet olsuj bana ki hangisi sizin pencereniz onu da bilemedim...

Belki benden çok sevsiğin insanlar olmuştur hayatında ama seni benim kadar özleyen olmadı ve olmayacak da...

22 Mayıs 2017 Pazartesi

Anlık

Ağlamak ayıp mı ? 

Ağlayamamak daha büyük bir eskisklik değil mi ? Samimiyetsiz ibneler. Bok gibisiniz biliyorum ama hala çok mutluyum ayakları... tamam sizi böyle aşağılıksınız. Sevdğini kaybettiği için üzülen insanları ne siye hor görürsünüz. Siz kimsiniz lan ruhsuz götverenler. İnsan üzülebilir, sevinebilir, korkabilir ve bunu belli eder. Sağlıklı olan budur. Size uymaya çalıştıkça içimde tonlarca yük birikmeye başladı. Siktirn gidin. Güçlüyseniz güçlüsünüz tamam amk. Nasıl olur da hiç üzülmezsiniz, nasıl olur da hiç bir şey olmamış gibi yolunuza devam edersiniz... bu kadar mısınız ? Nasıl yakıştırıyorsunuz bunu kendinize...  Nasıl yaşıyorsunuz kendinizle ?

Düşün ki avuç içlerini öpen bir insan var hayatınızda ve bir takım talihsizlikler sonucu onu kaybetmişsiniz... kaç kişi avuç içlerinizi öper lan ? Ben avuç içlerimi öpen birisini kaybettim ve aylardır buna içer buna üzülürüm... bu mu yanlış olan ? Avuç içlerinizi öpüp yanağını avuç içlerinize bırakan çok mu insan var hayatınızda ? 

Samimiyetsizsiniz oğlum. Sevmeyi bilmiyorsunuz üzülmemek için. Siz üzülmeyi göze alamıyorsunuz ve eksiksiniz. Siz eksiksiniz. Sizi bu hale getiren sistemin de amına koyim. Ağlayan insanları yargılamayın, hor görmeyin... Cesaretlendirin. Çünkü onlardan çok az kalmış. Gerçi alayınız yorgan altında ağlıyorsunızdur da güvenilmiyor hiç birinize. 

Yine olsa yine üzülürüm. Çünkü gerçekten uğruna üzülmek gereken şeyler yaşıyorum ben. Siz gözlerine bakmak yerine birlikte içtiğiniz mochayı hikaye olarak atmayı tercih ediyorsanız bilemem. Ben çok dolu yaşıyorum çünkü bu anları. Ne içtiğimin ne yediğimin saatin kaç olduğunun hangi gün hangi ay olduğunun zerre önemi olmuyor çünkü. Check in yapmak aklımıza gelmiyor çünkü bizim birbirimizi gördüğümüz zaman. Foto çekinmek için bile vakit kaybetmeyi sevmiyoruz. Bu yüzden bir kaç tane fotoğrafımız oluyor... o bir kaç fotoya bakıp aylarca içip üzülebiliyoruz bu yüzden. Tıpkı eski zamanlardaki gibi. Bir fotoğrafıyla aylarca avunmak...

Yazık size... Hakkını verin bazı şeylerin.

16 Mayıs 2017 Salı

Sen Ağlama Lan



Bir kaç haftadır bununla yatıp kalkıyorum.
Sen ağlama lan.

Bir kaç hafta önce bir cenazeye katıldım. Ne olursa olsun katılırdım, çünkü sevdiğim insanların çok sevdiği bir insan son yolculuğundaydı... Mona dedesini kaybetti...

Bu yazıyı neden bu kadar erteledim bilmiyorum. Muhtemelen yeteri kadar içmediğimdendir.

Bir perşembe gecesiydi...Yine alkolle,şiirle geçirdiğim bir gece... Nazım Hikmet' in "Karıma Mektup" isimli şiirini dinliyordum. "Yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı, en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı" diyordu... Muhtemelen ben bunu dinledikten bir kaç saat sonra zeytin gözlüm dedesini kaybetmişti... İçime doğmuşsa demek ki...

Sabah aldım haberini tabiki de... Mona ile yaşadığım mutlu son ile bitmeyen kısa film tadında aşkımızın zerre önemi yoktu bu cenazeye katılmam için. Ne olursa olsun katılırdım. Hatta benim alternatifim olan arkadaşım da izinde olduğu halde gemileri yakıp izin istedim. Zaten ses tonumdan durumun öneiminin farkına vardı yöneticilerim. Zerre yokuş yapamadılar. Neyse apar topar gittik cenazeye...

Kim olursa olsun, ne olursa olsun cenaze evi beni ağlatır moruk. Beni hiç tanımadığım insanların cenazesine bırakın yine gözlerim dolar... İnsanların yıllarını paylaştığı babalarıyla,kardeşleriyle,eşleriyle,dedeleriyle son kez vedalaşmaları her zaman çok zordur...

Orada gördüm zeytin gözlümü... Kömür gözleri yaşlanmış, elmas olmuştu. Ağlama lan. Zaten yeterince zor cenaze evleri bir de senin ağladığını görmek... Her ne olursa olsun sen ağlamamalısın, üzülmemelisin... Tamam haklı üzüntün bu senin ama ne biliyim... Ağlama işte. Kıyamam amk. Ben kinci bir adam değilim moruk. Zaten kinci olmak için bir sebep yok ama günümüzde benim bu yazdıklarım nedense çok absürd aşırı romantik ve kabak tadı veren şeyler olarak nitelendiriliyor... Siz eksiksiniz bana göre... Ne olsaydı; sevinse miydim ? Hissiz olabilir misiniz siz bu durumlarda ? Ya siz ya ben çok yanlış biliyoruz bu işleri biliyorum ama ben buyum moruk. Ne olursa olsun dayanamam. Bir gülüşüne yılların acısını unuttuğum insanın ne olursa olsun ağlamasına dayanamam... Hatrı var ulan. Bizde nefret tohumları yeşermiyor bir türlü. İklim hiç bir zaman müsait olmadı.
Ben ağlıyım ve bunu ne sen ne de başkaları bilsin ama sen ağlama üzümlü kekim. Zaten zor olan daha da zorlaşmasın. Öyle şeyler olsun ki sen hep gül...

4 Mayıs 2017 Perşembe

Rakı

Rakı'da ayrı bir şey var. Sık içerim, genelde viski içerim ucuzundan. Biradan daha ucuz ve etkili. Ancak Rakı'da başka bir şey var. Viskide herhangi bir duygu yoğunluğu oluşmazken Rakı'da olay bambaşka. Hasret var, isyan var, özlem var. Rakı'da duygu var amk. Viski serserilik, Rakı ise ağır abilik...
Evet Rakı içtim, ondan bu tespitler... Neyi özledim, neden özledim bilmiyorum ama Rakı kanıma karıştıkça özledim. Duygulandım. Bok gibi oldum. Bu sikko satırları Nazım Hikmet' in bir şiiri ile sonlandırayım da bari en azından şiir okumuş olun.



Şehrime gel Sevgili.
Yarın çık gel.
Bırak her şeyi, bir "bekleyenim var" de gel...
Gel ki; bu şehir adımlarınla aydınlansın.
Gel ki; bu şehir nefretim olmaktan çıksın.
Gel ki; nefes alayım.
Gel...

21 Nisan 2017 Cuma

Tivit

Savaşta katledilen çocuklara alışmak gibiydi yokluğuna alışmak... Sessiz kalamıyorsun ama elinden de bir şey gelmiyor.

20 Nisan 2017 Perşembe

Paralel Evren

Bir sevgili refleksi olarak demedim sana "hayatım" diye... Gerçekten öyle olduğu için senden sonra. Öyle ki; hala durum aynı... Bir insan bunu tercih edemez. Sürekli birsini düşünerek yaşayamaz, yaşamamalı. Hastalık bu. Fakat bunu gerçekten ben mi seçtim ? Varsayılan olarak mı ayarladım seni ? Gerçekten çok ciddi bir durum yoksa istisnasız insan hep mi aynı insanı, aynı hatıraları ve aynı hataları düşünür ? En korktuğum şey oldu artık seni kanlı canlı görmek... ve en çok istediğim şey. O kadar standartsın ki artık aklımda... Hiç bir şey yapmadan bendeki halinle yaşıyorum seninle. Şimdi hayatımda olsaydın neler konuşurduk? Bu akiam sinemaya sen de gelebilir miydin ? Öğlen arasında kaçamak yağıp birlikte yemek yer miydik ? Bu haftaki konsere bilet alır mıydık ? Biz böyle olmasaydık hala bana öyle hayran hayran bakar mıydın ? Hala heyecanlanır mıydım o kadar ? Yoksa alışmış olup sıradan mı karşılardım ? Şimdi ne yapıyorsundur ? Arkadaşlarınla konuşurken benden hiç söz açılıyor mudur ? Yüz ifaden nasıl oluyordur ?

Ben aslında alternatif hayatlarımızı da düşünüyorum. Ya böyle olmasaydı diye... ve bu gece kızıl saçlarına bakıp, kan kırmızı bir şarabı hiç etmeyi hakettim kendimce. Kendimi hiç sevmiyorum, bu yüzden sağlığıma da dikkat etmiyorum bu aralar. Şimdi birlikte olsaydık çok kızardın buna, bileğimin sakat olmasına rağmen halı sahaya gitmeme kızdığın gibi... Hala hayatımdasın, hayatım.

Bazı Rüyalar 3

Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...