Yazabileceğim o kadar çok hikaye var ki... Neresinden başlamalı bilemiyorum her seferinde. Aşk ve aptallık arasındaki kalın çizgiyi tutturamayanlardanım. Bunu önceki yazılarımı da okuduysanız çoktan çözmüşsünüzdür zaten. Fakat ben farklı hiç bir şey yapmadım. Hep burada anlattıklarımı hissettim hep ve hissetmediğimi yazabilecek kadar da profesyonel değilim maalesef.
Bu blogdaki yazıların neredeyse büyük bir kısmını oluşturan "Gavurun Kızı" dediğim insan bu hafta sonu evlendi. Bu zaten olabilecek bir şeydi herhangi bir üzgünlüğüm kırgınlığım v.s yok. Aksine mutlu olması tek temennim. Ancak şöyle 10 yıl kadar öncesine gittiğimde neler hayal ederken insan neler gelebiliyor başına... Tek söyleyebildiğim "hayat çok tuhaf lan". 10 yıl önce gavurun kızına ve bana deseydiniz ki; "siz başka insanlarla mutlu olacaksınız, başka insanlarla evleneceksiniz" diye... Siz bu dünya üzerinde nefret edilmeyi en çok hakeden insan olacaktınız gözümüzde... Çocukluk işte. Bu planları hep biz yapmıştık. Evlilik, kariyer, aile hayatı ve tüm bunların hepsini bambaşka insanlarla yaşamak durumunda kaldı. Bu noktada "hayırlısı bu imiş" demek en doğrusu oluyor sanırım... Gavurun Kızı ile ilgili rahat tespitler yapabiliyorum zira üzerinden hatırı sayılacak bir vakit geçti, bugün hala anılıoyr olmasının sebebi "başlangıç" olması. Daha fazlası değil...
Ancak sanıyorum ki son olmayacak ömrümü uğruna harcamak istediğim insanların başka insanlarla mutluluğu yakalaması... Bende de bi yaraklık var gibi... Suçlamak çok kolay. Seni çok kolay suçlayabilirim mesela Mona... Her gece yazılarımı okuyup okuyup gaza gelmen... Beni, hayalini bile kuramadığım bir mutluluğun içine sürüklemen ve aynı hızla bu durumdan uzaklaşman... Haklı sebeplerini görmezden gelemem ancak bu kadar da kötü olmamalıydı... Bana hayranlık duyan sözlerinin ve gözlerinin aynı hızla bana nefret ile bakması, konuşması... Sen yaptın her şeyi Mona. Bunu kabul etmek gerek, gerçi kabul etsen de işime gelmeyecek bu saatten sonra. Çünkü beni mutlu etmeyecek bunların hiç birisi yokluğunda...
Benim için ne yaptığını soran olursa eğer bir gün, "ona ilham verdim" dersin diyecek bir şeyin yoksa bile...
Amına koyduğumunun kelimelerini bir araya getirip, gerçekten anlatmak istediğimi anlatamıyorum artık. Tek düşündüğüm buralardan gitmek ve korkarım sıra buna geldi. Seni, yaşadıklarımızı, hatıralarımızı hatırlatacak her şeyden uzaklaşmak. Amına koyduğumunun yerinde çok az sayılabilecek bir zamanı paylaşmış olsak da, seninle hayalini kurduklarımızın yarısını bile paylaşmamıştın kimse ile... İşte bu yüzden büyük bir olaysın benim için. Zamandan bağımsız...
Bu güne kadar çok rahattım ayrılıklarımda, evet yine çok üzüldüm. Ağladım, zırladım, isyan ettim, sarhoş oldum, kendimden tiksindirdim... Ancak hiç birisini aniden karşımda bulmna ihtimalim asla söz konusu değildi... Sen öyle değilsin Mona. Aniden karşıma çıkabiliyorsun, ailen, arkadaşların... Seni hatırlatan her şey her an hayatımda... Bu yüzden gitmek istiyorum... Mesela iş çıkışı, takım elbisem ile en son bir mekana gittiğimde seninle buluşmuştum, geçen gece tiyatrodan arkadaşlarla, ilk fotoğrafımızı çekindiğimiz masada buluştuk... Bu belki hastalık ama sadece sen vardın o masada... Diğerleri hiç ilgimi çekmedi... Mimiklerimle, sözlerimle, jestlerimle onlarla ilgileniyordum sözde... ama aklım tamamen 8-9 ay öncesinde, o masada yaşadığım çocuksu heyecanı düşündü hep... Battım Mona, bir bataklığa saplandım, başıma gerçekten büyük bir bela aldım ve battım Mona. Her şeyi elime, yüzüme, gözüme bulaştırdım... Ve lanet olsun ki; senden nefret mi ediyorum yoksa hala seni çok mu özlüyorum hiç bilmiyorum. Her ikisi için de muazzam sebeplerim var ancak ben hala karar verebilmiş değilim... Keşke böyle olmasaydı Mona, keşke bana bu kadar ilham vermeseydin... Çünkü bunlar sadece ısınma turları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder