26 Temmuz 2013 Cuma

Çünkü Çok Mutluydum




Dün benim doğum günümdü...Çok sevdiğim dostlarım tek tek kutladılar sağ olsunlar. Onlar da iyi ki var...
Geçen yıl doğum günümde neredeydim,ne yapıyordum hatırlamıyorum...Ondan önceki yıl memleketimdeydim,ondan önceki yılı hatırlamıyorum...
Benim öyle destansı doğum günü partilerim olmamıştır çocukluğumdan beri...Bi keresinde annem komşuları davet etmişti,bir keresinde de akrabaları...Onun haricinde yanaklarımdan öperek kutladılar hep doğum günümü, hatta son yıllarda unuttukları bile oluyordu. Yani bizim ailede öyle çok önemli şeyler değildi bunlar.
Fakat diğer yılların aksine bu yıl bütün günü tek başıma oturarak geçirdim. Geçen yıl muhtemelen ev arkadaşlarım filan yanımdaydılar ama bu yıl sabah uyandım, bir kaç mesajı cevapladım,bir kaç aramayı yanıtladım...Ramazan da olduğu için günün büyük bir bölümünü yatakta sağa sola dönerek harcadım...Arkadaşlarım bir bir doğum günü mesajlarını ilettikçe mutlu olmaya başladım. O kadar hareketsizdi ki günlerim, basit ve soğuk olarak görebileceğin mesajlar benim ağzımı kulaklarıma erdirmeye başladı. Ben gülmeye başladıkça aslında günlerdir ne kadar ruhsuz olduğumun farkına vardım. Mutsuz değildim bundan önceki günlerde ama bugün öylesine mutlu oldum ki; o sıradan günler bana eziyet çekmişim gibi geldi. Pek çoğunuza göre de öyledir bu hantal yaşam...
Kütahya'ya geldiğim ilk günden beri hayatım aşağı yukarı böyleydi aslında. Her gün bir öncekinin aynısı,bir kaç istisna hariç...
Dün akşam bir kaç saatliğine bir arkadaşım misafirim oldu. Zaten hep şikayet ederdi bu hareketsiz yaşantımdan. Hiç aramıyor,hiç sormuyor muşum. Hiç bir yere çıkmıyor, evim haricinde kimseyle görüşmüyor muşum... Bu benim bir sıkıntım mı yoksa onların bir sıkıntısı mı tam çözemedim.Yani ben mi problemliyim yoksa onlarda ilgimi çeken pek bir şey olmadığı için mi onları görmek için can atmıyorum...
Bu zamana kadar genellikle girdiğim ortamlarda ilgiyi üstüne alan ve insanların yüzünde tebessüm yaratan,muhabbet çeviren,eğlendiren adam oldum. Ben böyle düşünüyorum da Kütahya haricindeki arkadaşlarıma tekrar sormak lazım. Çünkü Kütahya'da pek böyle bir adam olmadım,olasım gelmedi hiç. Belki yaşım ilerlediği için belki de bazı şeylere karşı heyecanımı kaybettiğim içindir bilemiyorum. Beni çağıran arkadaşlarımın yanlarına gittiğimde ağzımın içine bakmaları,beyan ettikleri her fikre onayımı beklemeleri filan beni pek sarmıyordu artık..Dert geliyordu bunlar bana. Tüm bu söylediklerim de genellikle okuldan arkadaşlarım için geçerlidir. Gerçi ev arkadaşlarımla bile yeri geliyordu birbirimizi yiyorduk sıkıntıdan çünkü zaman ilerledikçe hepimizin hayatı aynı hantallığa bürünmüştü. Kendimizi diğer insanlardan izole etmiştik nedense. Ev arkadaşım da benim gibi oldu kız arkadaşı mezun olup gittikten sonra. Bir yere çıkmaz,insanlarla kolay kolay görüşmez olduk. İhtiyarlar gibi birbirimize sataşıp duruyorduk bütün gün...
Tüm bu sıradanlığın üstüne bugün dostlarım tarafından hatırlanmak beni çok mutlu etti... Düşündüm, meğer eskiden ne kadar da mutluymuşum. Hala da mutluyum aslında ama insanın hayatında bazı zaman dilimleri vardır. Asla eşi benzeri yaşanmaz. O zaman diliminde doğru zamanda,doğru yerde,doğru insanlarla birliktesindir... O günlerde yaşadıklarını bir ömür büyük bir heyecanla anlatırsın etrafındakilere... Şurada oturduğumda İstanbul'la ilgili anlatacağım bir sürü şey olmasına rağmen Kütahya'dan ayrıldığımda Kütahya ile ilgili anlatabileceğim ne kadar anı olacak muamma...
Zaten Kütahya'ya gelişim büyük bir mutsuzlukla başladı...Malumunuz; yaşadığım ayrılıklar, kaybettiğim akrabalarım v.s...
Bugün neden bu kadar ruhsuz ve belki de mutsuz olduğumu düşündüm... Ya da hayatımdan çıkanların arkasından neden bu kadar kahrolduğumu....
Kahroldum çünkü çok mutluydum...
Pespembe bir mutluluk içerisindeyken birden hayatın gri ve siyah tonlarıyla tanışmak mutsuz etti beni. Beğenmedim.Hoşuma gitmedi. Sonunda vardığım noktayı hiç sevmedim. Mutsuz oldum çünkü çok mutluydum...
Bir gülüşüne günlerce mutlu olduğum insanlar artık mutlu değildi...Beni görünce gülümseyen ve beni tek mutlu eden şey olan gülümsemesi...Artık beni gördüğünde yüzü düşecekti. Belki de buruşturacaktı yüzünü. Mutsuz oldum çünkü çok mutluydum.
Bana sürprizler tertip etmeye çalışırken her şeyi birbirine karıştıran, bir türlü organizasyonu tutturamayan ama buna rağmen mutlu olabildiğim insan artık mutsuzdu.
Aldığı hediyeyi çok beğenmesem de beğenmiş gibi yaparak onun mutluluğunu görmek bile yeterliydi...Ardından sevdiğinin seni sevdiği için sana sarılması...Senin sevdiğine sarılman...Mutsuz oldum çünkü çok mutluydum amına koyim...
Birileri tarafından gerçek anlamda sevilmeyeli uzun bir zaman oldu ne yalan söyliyim... Bana zaten çok mucizevi gelmiştir aynı anda iki insanın da birbirini sevmesi... Biz alışmadık böyle şeylere hacı abi...Bizim gençliğimizde bizim sevdiklerimiz bizi hiç sevmedi...Bizi sevenleri de başkasını sevdiğimiz için biz sevmedik.Zaten bizi sevenler de çirkin gelirdi bize.Hepimiz birer Gerard Butler'ız ya hamına koyim...
Tüm bu alışılan düzenin üstüne senin sevdiğin insan,aynı zamanda,aynı anda seni seviyor. Vallahi mucizevi geldi bana hep bunlar. Bünye alışmamış hacı.
Sonra bünye bu karşılıklı sevgiye çok güzel alışıyor. Diyorum ki, şu karşımda oturan kız var ya; beni seviyor lan. Elimi filan tutuyor,yanaklarımı okşuyor,omzuma yatıyor....Sarılıyo öpüyo filan. Bayağı seviyor yani beni.
Benim ergenlikten yanlıştı ilişki anlayışım. Yanlış öğrendik biz bu mevzuları.Annelerimiz hep yanlış anlattı bize. Ben sandım ki annemle babam gibi bir kere tanıştık tamam....Evlenicez beraber ölücez...Hayat böyle değilmiş be kardeşim... Hayat unuttuklarını yada hiç tecrübe etmediklerini sana çok güzel öğretiyor,hatırlatıyor. Kendine geliyorsun. Önce öyle bir mutluluk yaşıyorsun ki bütün geçmişini hep mutlu hatırlıyorsun. Sanki hayatında hiç kötü şeyler olmamış gibi sürekli sırıtıyorsun. Sonra hayat bu alaycılığına bu umursamazlığına öyle bir tepki veriyor ki...Meğer sen hiç mutlu olmamışsın,ezelden beridir mutsuz yaşamışsın hissi çöküyor.Tabi tüm bunlardan daha beteri o yaşadığın mutlu günler artık geride kalıyor. İnsanlar yine bir araya gelse bile asla o günlerdeki kadar mutlu olmuyorsun,olamayacaksın.Çünkü hayatının sadece o dönemi için geçerliydi  o destansı mutluluk...Tüm bunlar en çok sevdiğin insan tarafından sana kabul ettiriliyor üstelik... Hayat daima şarkılar söyleyip eğlenebileceğin bir yer değil maalesef...
Kahroluyorsun çünkü sen 1 hafta önce,1 ay önce,belki de bir kaç saat önce çok mutluydun amına koyim... Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki,attığın her adım işleri daha da bok etmekten başka bir işe yaramıyor...Kaderin sana; "kabullen artık bunu" diyor...Direniyorsun ama daha da boka batıyorsun.Kahroluyorsun çünkü adım adım o mutlu günlerinden uzaklaşıyorsun. Senin mutlu olduğun,seni mutlu eden ve mutlu ettiğin insan gittikçe senden tiksinmeye başlıyor...Sana aşk ve tutku ile bakan o gözler artık acıma duygusuyla bakıyor... "Git" diyor sana...Sana günlerce "gel ne olursun" diyen, artık "git" diyor. "git ne olursun hiç bir şey düzelmeyecek" ...
Gidiyorsun. Arkanda bırakıyorsun o günleri...Giderken önüne gelen çöp kutularına tekme atıyorsun belki...Selam veren insanları göremiyorsun. Kahroluyorsun çünkü sen 1 hafta önce çok mutluydun...Kahroluyorsun çünkü hiç istemediğin bir geleceğe hazırlanıyorsun. Hazırlanmak zorundasın... Kahroluyorsun çünkü sen artık yalnızsın. Artık o mutlu günlerinde adını anmadığın o yaratıcının,Allah'ın adını bolca zikretmeye başlayacağın günler başlıyor ve tüm bunlar seni değiştiriyor. "Nasıl olsa o günlerdeki kadar mutlu olamayacağım" tarzı hastalıklı düşüncelerin seni bulunduğun odaya hapsediyor. Ne de olsa dışarıda artık enerjini tüketmeğe değer bir şeyler yok(!)... Kahroluyorsun çünkü esas mutlu etmek istediğin insanların mutlu olması senin onlardan uzak durmana bağlı...Ve seni esas kahreden; sonunda bu kadar mutsuz olduğun bir zaman diliminin hiç yaşanmamış olmasını diliyor olman. Yaşadığın mutsuzluğun, bütün o mutlu günleri unutturmuş olması... "En mutlu olduğum zamanlar" dediğin yılların hiç yaşanmamış olmasını dilemek seni kahrediyor. Beni kahretti mesela...

Neyse ki bunlar geçmişte kaldı...
Bu arada, bence de ben iyi ki doğmuşum.

16 Temmuz 2013 Salı

Direniş Şarkıları (Hip -Hop)



Bu blog'da daha önce böyle bir yazı yazmadım,bu ilk olucak ama bunu bir kaç haftadır planlıyordum.Güzel,faydalı bir yazı olucak kanımca.Önce kendi düşüncemi kaba taslak söyleyeyim sonra tarafsızca bir şeyler yazmaya çalışıcam. Ben ki eylemden mitingden "aman bişey olur,şahit yazarlar" mantığı yüzünden hep uzak duran adamım ama gel gelelim konu doğa-ağaç-çevre v.s olunca duyarlılığım had safhaya yükseliyor ki bence herkesin böyle olmalı.
4 yıllık ekonomi eğitimimde öğrendiğim en güzel bilgi şudur : "Kıt olan değerlidir"... Bu mantıktan yaklaştığımızda Taksim gibi tamamiyle betondan oluşan bir meydanda 3-5 tane dahi olsa ağaç varsa,bu ağaçlar;ağaç kıtlığı yüzünden çok değerlidir. Direnilmelidir. Yoksa koç üniversitesi de yapılırken bir sürü ağaç kesildi ama insanlar sesini çıkarmadı,hiç gündeme bile gelmedi belkide.Neden ? Zaten binlerce ağacın olduğu bir ormanda kesilen yüzlerce ağaç çok değerli durmayacaktır.Onayladığımdan değil.Sadece kıt olan değerlidir mantığından bakmaya çalışıyorum. Herneyse az çok kendimi ifade ettiğimi düşünüyorum.Gelelim esas mevzuya bu direniş sürecinde üretilen benim sevdiğim şarkılara...Favorim son 2 şarkıdır. Eğer özet geçmek isterseniz 4. ve 5. şarkıyı dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Yakın dostların nasıl bir hip hop tutkunu olduğumu bilirler,o yüzden hip hop türünde üretilmiş eserleri yazacağım burada ki bir direnişe,bir isyana en çok yakışan tür de bana göre hip hop'tır. Yukarıdaki fotoğrafta da bugün türkiye'nin en üretken hiphop müzisyenlerinden bazıları yer almaktadır.Eylemlerin 2. günü çekilmişti sanırım.Siz en azından ortadaki şapkalı Fuat Ergin'i daha çok görmüşsünüzdür televizyonda.Meydana gidip,o ortamı görüp bir şeyler üretmemek olmazdı değil mi ? Fuat ERGİN olayları "Karar Bizim" şarkısı ile anlattı.Fuat Ergin işini iyi yapan müzisyenlerdendir ve bu şarkısı da güzel ama favorim olduğunu söyleyemem.

1) Fuat Ergin - Karar Bizim

                                  



Kronolojik olarak sanırım ilk eser benim de çok yakından takip ettiğim Tepki'den geldi. Tabi bu kadar kısa sürede bir klip ve bir parça yapabilmesinin sebebi,klip çektiği şarkının 2 yıl önce çıkardığı "Diktatör" isimli albümünden "Söz Ver" isimli şarkı olmasıydı.Eski bir şarkısına yeni bir klip çekti ve başarılı da oldu bence. Dediğim gibi ilk onun klibini gördüm direniş şarkıları adına ve ilk anda insanlar prim yapmaya çalıştığını filan düşündüler.Lakin hip-hop müzik ile uğraşan bir insanın bu kaos'a,bu şiddete,bu isyana kayıtsız kalması düşünülemez değil mi ? Zaten Türkçe Rap adına en iyi klipleri çekenlerden birisi de Tepki'dir. Siz ismini pek duymamış olsanızda...


2) Tepki - Söz Ver (Yere Düşsem de ayaklandırır beni karaktersiz tekmen!)


                                       



Bir diğer çalışma benim eski şarkılarında kafiyelerine hayran olduğum A.P.O (Eypio) dan geldi. Bunu bana ilk olarak bi arkadaşım arabasında dinletmişti.O şekilde haberdar oldum şarkıdan. A.P.O genel olarak eserlerinde mizahi bi sertlik kullanır.Yani yazdığı komiktir ama harbiden de doğrudur. Bu tarzını da pek severiz. Oldukça da eski okul bi abimizdir.

3)A.P.O (Eypio) - Çapulcuyuz (Türkiye'de demokrasi Çin malı gibi adi,lan vurup vurup ağzımıza sıçtın ya abi)

                                      


Geldik benim favorilerime ki harbiden de çok güzel çalışma olmuş paylaşacağım bu son 2 şarkı. Öncekileri beğenmediyseniz bu ikisine mutlaka bakın.

Bir ara Rafet El Roman ile çalışan Antalya'dan Şanışer pop'tan geri bomba gibi döndü ki, çok zalım bir repçidir. Onun kadar iyi tanımadığım Alef ile iyi bir ikili olduklarına şüphe yok. Üstelik direniş için yaptıkları "guerilla warfare II" harbiden çok güzel olmuş.Bu diğerlerine göre bir kaç hafta sonra yapılmış bir çalışma çünkü Duran Adam daha durmaya başlamamıştı önceki şarkılarda. Bu şarkıda Pasif Direniş adına ikisi de klip boyunca ekranın sağ ve sol kenarlarında durmuşlar Duran Adam misali. İzleyince göreceksiniz zaten. Ama esas vurucu olan Rap müziğin en güçlü silahı olan sözler... Çok güzel yazmış adamlar. Dinleyin hak vericeksiniz.


4) Şanışer & Alef - Guerilla Warfare II (Hak olan özgürlüğü hiç kimse dilenmesin. Bu bir halk bilenmesi, ayakta kal diren gezi...)

                                   

Ve son olarak benim favori parçam. Ozbi - Asi... Nakaratı dinledikçe direnesim geliyor ne yalan söyliyim. Klip de güzel sözleri de... Yalnız katılmadığım tek nokta şarkının bir yerinde kadere inanmadığını söylüyor ki kadere inanmak imanın şartıdır, o yüzden onaylamadım. Bu küçük bir teferruat sadece kendi düşüncesidir beni çok ilgilendirmez. Aslına bakarsanız Ozbi'yi bu şarkıya kadar çoğunluk gibi ben de tanımıyordum. İlk dinlediğim şarkısı bu oldu ve bundan sonra da takipçisi olacağıma eminim. Şu ana kadar paylaştıklarım içerisinde de en sevdiğim, en etkilendiğim çalışma bu olmuştur. Aşağıda paylaşacağım 4lük zaten çok güzel özetlemiş durumu. Bugün Ali İsmail korkmaz gibi hayatını kaybeden pek çok gencin ölümünden sorumlu olanlar dışarıda rahatça gezebilmektedir. Basın ölen bu gençleri yok bilmem ne üyesiymiş,yok allahsızmış bilmem ne tarzı yayınlarıyla saçma bir şekilde lanse ederek %50 yi inandırmayı başardı sanırım ama biz pek ikna olmadık. İçimde kalan son bir şeyi daha söyleyip şarkıyı paylaşıcam... Son olarak hayatını kaybeden 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz'ın ölümü beni gerçekten çok üzdü. Terörist olmasına rağmen hayatını kaybeden insanların evine taziyeye giden meclis ahalisinden bir kişi bile bu insanlar için baş sağlığı dilemedi. Ya da ben göremedim. Çok üzücü gerçekten. Her neyse Ozbi gerçekten çok güzel özetlemiş durumu şarkısında.Favorimdir.Umarım sizi de etkileyecektir.

Hiç düşünmeden vur beni,bir saniye bile bekleme
çünkü ben bir asiyim ve hayalleri yedeklemem.
Gözünü kırpma tetiğe asıl
Ne de olsa seni haklı çıkaracaktır parayla susan basın


5) Ozbi - Asi



Tüm bunların haricinde gözümden kaçan başka şarkılar da olabilir.Denk geldikçe onları da ekler yazıyı düzenlerim.


8 Temmuz 2013 Pazartesi

Nerde O Eski Bayramlar...

Bilgisayarınız uzun süredir hatta hiç format yememişse bu çok da iyi bir şey olmuyor bazen.Her şey öylece kayıtlı duruyor bilgisayarınızda...Artık kullanılmayan msn sohbet günlükleri bile...Yüzümde iğrenç bi hoşnutsuzluk ifadesi ile yazıyorum tüm bunları. Tüm eski videoları,resimleri,ses kayıtlarını alt üst ettim bu gece... İçinden unuttuğum pek çok hatıra çıktı.Çoğu yüzümü güldürse de bazıları pişmanlıklar da yarattı. Bu pişmnalık konusunu deşmiyim şimdi çünkü biraz karışık.İlk aklınıza gelen bi pişmanlık anlmaında değil...Bu arada klavyem de bozuk. bazı harfleri ekran klavyesi ile basıyorum.Bu kadar zahmete girdiğime göre bir hayli  dolmuşum demektir.

Şimdi bazı konulara açıklık getireyim anlayışını yediklerim.Ben bu yazıda özlemden,hasretten,pişmanlıktan filan bahsedebilirim.Daha önce de bu tarz şeylerden bahsettim,bundan sonra da bahsedeceğim buna şüphe yok. Burada yazılanlarda özlenilenler aslında şahıslar değil,o şahıslarla geçirilen zaman dilimidir. Yani ben şu an gavurun kızlarını özlemiyorum...Aslında geçmişte onlarla geçirmiş olduğumuz o güzel zamanları özlüyorum ki o zamanların geri gelmesinin mümkünatı yok biliyorsunuz.Yani sanmayın ki o gavurun kızı çıkıp gelse bana sarılsa her şey yeniden güzel olucak. Böyle bi şarkı yok... Geçen zamna hepimizi farklı insanlar haline getirdi.Bu sebeple şahısları değil zaman dilimini özlüyorum ben.Aslında "nerde o eski bayramlar ...." diye başlanılan her cümle de bu sebeple kurulmuştur bana kalırsa. Bayram aynı bayram,sofrada oturan insanlar aynı insanlar fakat zaman dilimi değişik.Geçen bu zaman herkesi ve her şeyi değiştirdi bu yüzden o eski bayramların yaşanması sadece şahısların yerli yerinde bulunmasıyla mümkün olamıyor maalesef...

Yine ev taşıdım Kütahya'da..Belki 1 ay sonra diplomamı alıp gidicem ama buna rağmen ev değiştirmek durumunda kaldık.Ev arkadaşlarım memleketlerine gitti. Yeni evde yapayalnızım kaç gündür. Yalnız olunca da eski videolara filan sardım ve bu yazıyı yazma sebebim oluştu. Bu zamana kadar insanlar hep beni gavurun kızlarını özlüyorum sandı...Halbuki ben yıllar önceki halimi,arkadaş ortamımı,ortak uğraşlarımızı özlüyorum...Aynı sizin gibi. Üstlik o özlediğim insanların büyük bir kısmıyla bir araya da geliyorum ama artık uğraşlarımız,dertlerimiz,hayallerimiz farklı...Dolabımda da bir büyük rakı var ama direndim içmemek için. Yalnızım,canım sıkılmış ve büyük bir rakı...Yemin ediyorum maymun olurum,hepsini içmeye kalkarım,hepsini içince de kontrol kalmaz v.s diye çok pis direndim gezi parkı gibi. Kazandım da...Zaten ramazan geldi içmemek lazım artık.

Keşke klavyem bozuk olmasaydı...Daha kapsamlı daha uzun bir yazı tasarlıyordum ama çok yorucu bu şekilde yazmak.Şimdilik bu yazı böyle kalsın...Zaten mübarek ramazan da geldi..Sahura kadar oturmalarda ben yine mutlaka bir şeyler yazarım.Hadi iyi sabahlar...

Bu arada Gezi Parkı bizimdir.

Bazı Rüyalar 3

Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...