1 Ağustos 2015 Cumartesi

2 Mart 2015 Pazartesi

En Büyük Derdim Bunlar Olsun 2




Daha önce de aynı başlık altında bir yazı yazmıştım. Hala aynı düşünüyorum. Hatta bu düşüncemi isptalayan çok güzel örnekler yaşadım son haftalarda.

Ben sabit işlerden sıkılıyorum hacı. Tek eşliliği ölümüne savunuyorum ama iş hayatında değişiklikler olabilmeli insanın. Sırf bu yüzden yıllardır arayışlar içindeyim. Tamam sabit bi işim sabit bi kazancım olsun hep ama yanında başka şeyler de olsun. Ticaret adamı olıyım mesela, bi iş kurayım filan.

Kardeşim askerde olduğu için onun dönüşüne bir şeyler hazırlamak niyetindeydim. Askerliğini bitirince geçsin işinin başına hem kendi kazansın hem bana biraz kazandırsın, rahat edelim diye. Uygun bir fırsat çıktı karşıma. Yani  ilk duyduğumda çok cazip geldi. Miktar benim için yüksekti, 60bin ama vade filan çözülücekti o iş. Tam da Roza ile aramızın açıldığı zamanların hemen ardına geldi bu teklif. 1 buçuk aydır bununla meşguldum zaten. O yüzden Roza ile ilgili yazamadım hiç. Kafamı hep bu işe yordum. Sürekli hesap kitap. Bir şekilde yatırdığım parayı 2 yıl civarında kurtarabilecektim ama risk çok büyüktü. Ve işi araştırmaya devam ettikçe maliyetler sürekli artıyodu. Her maliyeti karşılayacak ek bir getiri yöntemi tasarlıyodum. O kadar çok kafa yormuşum ki buna, o kadar çok sıkıntı ve strese girmişim ki daha işe girmemişken... İş'i devraldığımda halim nice olacak acaba diye sürekli düşünüyodum. Bir de öyle bir oldu bittiye geliyodu ki olaylar. Tek başıma kaldığımda "asla yapamam, tek başıma altından kalkmam mümkün değil" diyoken, arkadaşlarımla konuştuğumda "olur lan mis gibi de yaparım işte" demeye başlıyodum. Bu iki düşüncenin arasında bazen 2 dk filan olabiliyodu. Neyse moruk. Ben dükkanı devredecek arkadaşla 2 hafta önce el sıkıştım. Artık kaçarı yok bu işe giriyorum. Sadece yasal prosedürü kaldı artık. Onları öğrenmek için noter mali müşavir v.s ne varsa  görüşüyodum. Son görüşmelerimdem birinde vergiler v.s iyice maliyetlerimi patlattı. Hesapta olmayan bir sürü bok çıktı karşıma. Vazgeçmeliydim. Ama el sıkıştım adamla nasıl cayarım. Ayıp lan. Çok ayıp hem de. Gerçi ben ticarete hatır gönül karıştırmayı sevmem. En başında da diğer arkadaşa söyledim. Son dakika bile olsa daha çok veren varsa hiç düşünme... Sat gitsin. Neyse aga. Benim maliyetlerim iyice şiştiğinden artık hiç ümidim kalmamıştı. Ayılık 6bin kıvırabilecektim ama 4500'ü maliyet olacaktı. O da işler hep iyi giderse.

Abi ben böyle bir şeyi daha önce yaşamamışım. Bildiğin hastalandım. Anksiyete neymiş onu öğrendim belirtileri araştırırken. Böyle bi nefesim yetmiyo,sürekli bir kaygı hali, en ufak bir etkiye kocaman bir tepki... Kendimi sürekli güvensiz hissediyodum. Ciğerlerimi nefesle dolduruyordum sonuna kadar 10 saiyede 1. Yetmiyodu. Tabi bu kadar oksijen-karbondioksit alım salımı vücudun dengesini de bozuyomuş. Ben bi ara gerçekten pis bi hastalığım var, acaba sigaradan ciğerlerim mi soldu diye düşünmeye başmaıştım :). Başım filan dönüyordu, tansiyonum düşüyo muydu çıkıyo muydu bilmiyorum da gözlerim karıncalanıyordu. Bi oturup araştırdım. Anksiyete gibi bir şeymiş bu yaşadılarım. Sürekli kaygı hali. O kadar stres ile donatmışım ki kendimi, vücudum reaksiyon gösterdi. Bu kaygı ve stres halini ben gavurun kızında bile yaşamadım yalan yok. Onda bir tutam saç beyazlatmıştım. Br de üniversiteye hazırlanırken evdekilerin uyguladığı baskıdan ötürü zona çıkarmıştım. Bu da yeni bir şey oldu benim için...

Bir gece eve dönüş yolunda müzik dinleyerek, derin derin nefesler alarak düşüne düşüne yürürken kendime şunu söylemekten geri duramadım. "Ulan keşke tek derdim Roza olsaydı şu an"...

Kurban olduğum bu dileğimi gerçekleştirdi. Ben o işten kavga gürültü sıydıldım. Biraz ayıp ettim belki, sözümde durmadım ama resmen intihar edecektim. Zaten Roza'dan hemen sonra verdiğim mantıksız bir karardı bence. Çünkü Roza'yı kaybettikten sonra yeni bir şeyler kazanmalı, yeni şeyler başarmalıydım. Çok kötü hissediyodum çünkü kendimi, güvenim sarsılmıştı bir kez daha. O gazla ben bu intiharı etmediğim için hala minnettarım. Ve şu an en büyük derdim Roza, benim güzel sevdiğim.

En büyük derdim sen ol Roza. Seninle başa çıkabilirim.

Sen konuyu biliyosun Allahım, amin.

1 Mart 2015 Pazar

Eksik bir şey var.




Hep yazıcam yazıcam, hep bi bahane hep bi geçiştirme. Şimdi yazmazsam ne zaman yazıcam lan.

Her şeyin farkında olmak ve bunu görmezden gelmeye çalışmak, burnunun dikine gidip sol kroşeyi tekrar tekrar tekrar yemek. Biraz silkelenip tekrar aynı yumruğu yemeğe gitmek... Belki bu kez vurmaz.

Bazı şeyler hiç değişmiyo. İstediğin kadar yeminler et. "Bir daha aynısını yapmıycam lan " de gecelerce kendine. "Bir daha bu kadar yemiycem gururumu". Nah yemicen. Aşıksın amk zaten aşık olmak gurur ile ilgili pek çok konunun artık senin için söz konusu olmaması durumu. Yeter ki mutlu olsun diye nice gevşeklikler yaptın. Hele  "yeter ki yeniden beraber olalım" için yaptıkların zaten gururun geçmişini siktiğin anlamına gelir. Belki yeminler ettiğin kadar uzun üzülmiceksin, ya da ne bileyim o kadar uzun bir süre insanlardan uzaklaşmıcaksın. Ama yine de üzüleceksin moruk. Sen busun amk. İstediğin kadar piç ayaklarına yat. "Sensiz de gayet mutlu olurum zaten bizim ilişkimiz günlük bişey yeaaaa" tribine gir. Yalanların sikicek bu kez de seni. Sen her türlü sikileceksin aga. Eğlencelik takılsan da içindeki serseri aşık hiç ölmicek.

Roza'ya büyük gider yaptım. Küfür kıyamet. Gitmek mi istiyosun "peki" dedim. Bir daha asla üzülmicem beni istemeyen birisi için dedim zira. Diyen dilimi yüksek hızlı tren rayında ezsinler.

Her şey parça parça aklımda. Çünkü sıcak sıcak not almak istiyorum her şeyi. Ancak olaylar soğuduğunda hikaye moduna geçirebiliyorum yazarken. Özlüyorum lan. Benim sende gördüğümü sen neden inkar ettin Roza. Bazen kendisiyle anlaşabilmeli insan. Sen bu olmak istemesen de bu olacaksın amk işte. Sikerler oğlum.

Ya çelişkiler çelişkiler. Aslında çok iyi anlıyorum karşı tarafı. Aynısı başıma geldi lan yakın zamanda. İstemeyince istemiyo insan. Ama söz konusu kendin olunca yakıştıramıyosun bunu kendine. Hem "istemişti bir zamanlar" diyosun. O siktiğimin umudunu elektrikli testere ile doğrasalar anasını skim. İnsanı böyle mevzularda sikenin adı umuttur aga. Umudu kes amk neyi diretiyosun ki. Nolcak yani, ne gelicek ki sonunda. Bundan önce ne geldi. O kadar umut vardı içinde ne değişti oğlum.

Şimdi üniversite yıllarında yazdığım yazılara bakıyorum da. Ne güzel geniş geniş yazmışım. Şimdi sırf not almak için, bir şeyler yazmış olmak için ne biliyim bir nevi günlük gibi olsun diye yazıyorum. Acı çekmeye bile vakti kalmıyor lan insanın. İş güç... Yanına bir de bir kaç hobi zırvası eklediysen bitti işte 24 saat. Eve gitsem de dinlemsem diyosun zaten ilk boşlukta. Ve tüm bu yoğunluğun arasına sana eş olacak birilerini de yerleştirme gayreti içine girmek zorundasın. Yalnız yaşayamayız. Çok büyük hayal kırıklarının ardından bir süre yalnız kalmak iyi gelebilir belki ama uzun vadede olmaz, mümkün değil.

Uzun vadeli düşünmek,planlar yapmak mantıksızlık evet. Ne planladığın gibi gitti ki... Ama yine de bir yön belirlemek istiyo insan. Bir yere varsın istiyo bunca gayret.

Ne diyodum amk, ben ne yazıcaktım da böyle oldu. Ben ne kadar özlediğimi yazıcaktım. Her şeyi bir "sarılma" nın nasıl resetleyebileceğini düşünüyodum. Ve gerçekten herşeyin fazlasıyla umrumda olduğundan söz edicektim. Öyle "umrumda olmaz" triplerinde olmadığımı aslında sana hiç gerçek ben'i göstermediğimi söylicektim Roza. Bu saatten sonra ne faydası var ki diyorum bazen ama birisi şu içimdeki umudu sikip istanbul boğazına gömsün. Birisine inanmaya devam etmek kendine olan inancını eksiltiyo sanırım. Evet lan aynen böyle oluyo. İnandığın, inandığın gibi hareket etmemeye devam ettikçe sen kendine inanamıyosun. Nasıl bi denyoyum diyosun. Diyorum mesela. Ulan yaşım başım da var artık yani. Küçük değilim,delikanlılık da bitiyo. Askere gitmediğim için yırtabiliyorum bir sürü şeyden ama göbekli möbekli adamım ben. Keşke bıyıklarım daha gür çıksa da bıyıklı göbekli memur olsam.

Roza kolumu ısırmayı,parmaklarımı kütürdetmeyi pek severdi. Benim de canım biraz tatlıdır. Yansın istemem bile bile. Hep çekerdim kendimi bu hareketlerden. Aslında sevimliymiş şimdi düşündüğümde. Ha yine yapsa yine çekinirim belki ama fiziksel acı şu an yaşadığım ruhsal sıkıntıdan daha çabuk geçebiliyo çoğu zaman. Ve her iki acıyı da dindirebilecek olan aklıma gelen tek bişey var şu an için. "öp de geçsin"...

Terliklerinle gelsen bana Roza.





Bu şarkı da tam benim son 2 aylık durumum ha. Git me... Gitme lan Roza. Gitmeseydin keşke. Biz seni çok seviyoruz hala. Aklımda türlü çılgınlıklar var. Tüm umut tükendiğinde daha da alçalıp yeniden yükselişe geçebilmem için yapacağım şeyler.  "Tüm umudunu kaybetmek özgürlüktür" aslında bi ilişkide. Zaten elinde ilişkiye dair kaybedebileceğin hiç bir şey kalmamış. Daha fazla ne olabilir ki. Zaten gitmiş oğlum gidişine salya sümük baktığın... Böyle düşünürüm hep sonlara doğru. Sonra da dibe otururum zaten. Daha önce de dibe oturdum ve o kadar dibe oturamam artık onu biliyorum. Artık o kadar vaktim yok. Ben de isterim şu an aylarca saçımı sakalımı kesmeden,insan içine çıkmadan sadece yaşamsal fonsiyonların devam etsin diye beslenmeyi, onun haricinde sürekli sigara ve anılar ile bir odada vakit geçirmeyi... Ben de isterim şu an salmayı. Ama artık yapamam. Çünkü başımı daha büyük belalara soktum. İşim gücüm sorumluluklarım var. Deli gibi istesem de yapamam. Ancak böyle sıcak sıcak yazarım ki yıllar sonra okuduğumda hafif tebessümler edeyim. Ah ulan Roza. Sen gözlerini kısıp televizyonu görmeye çalışırken seni tekrar izleyebilmeyi ne çok istiyorum şu an. Ya da seninle aynı birayı içip aynı sigarayı çevirmeyi. Tüm hafta sonu evde takılmayı.... Çünkü sadece sen oluyosun o zaman. Dışarıdan çok kısıtlı etkenler dahil oluyor ikimize. Tamam sürekli evde danalar gibi takılmak sıkıcı belki ama en azından sadece sen oluyosun. Bir de aptal kutusu...

Mesela ben Roza ile beraberken kafam çok rahattı. saat gece 11 olduğu zaman uykum gelirdi, huzurla uyurdum. Roza da bazen daha fazla konuşmak ister ama "trip" kızı olmadığı için pek takılmazdı. Tamam der geçerdi. Ben uyuduktan snra yine uzun uzun şeyler yazardı bana. Neyse... Şimdi uyanacağım saatten 3-4 saat öncesine kadar uykuya dalamıyorum. ve Roza'dan başka hiç bir şey gelmiyor aklıma. Bu ne yaman çelişkidir emmoğlu. Bu ne yalan dünyadır bu ne nankörlük bu ne pişmanlıktır. Hadi uyusana şimdi de davar. Esas şimdi uyuman lazım. Ne diye yakın çevrene çamur olup onların da uykularını sikmeye çalışıyosun.

Ya bazen de diyorum ki amk buraya yazacağına git kendisine söyle. Neyin çabası bu. Oğlum hissettiğimizi gizleye gizleye sinir stres hastası olduk. Bu ne savaş lan. Bu ne güç gösterisi. Söyle oğlum. Sana karşı zayıfım de. Savunmasızım de. Sen iyi ki varsın olmasaydın çok yalnız olacaktım de. De işte bunları ara ara. Neyin kavgası bu "aman belli etmiyim,zayıf görünmiyim." Hepimiz Hulk gibiyiz zaten amk. Ulan Roza'ya onu sevdiğimi son konuşmamızı yaparken söyledim. Onu da içimde kalmasın,bilsin diye söyledim.Keşke gözlerinin içnie baka baka söyleyebilseydim, bok vardı da erteledim. "Peki" dedim ama;

Gitme kal, yalan söyledim...

14 Şubat 2015 Cumartesi

Benim Güzel Roza'm



Hiç kimse bu şarkıyı benden daha fazla haketmiyor. Ya da şu an hiç birinizi bu kadar iyi anlatamıyor bu şarkı. Roza ile içerken dinlerdik Halil Sezai'yi... Sze Roza'dan hiç bahsetmedim dimi.. Onla ilgili yazdığım bir sürü yazı taslak aşamasında kaldı. Tamamlanamadı. Roza benim son zaferim son kaybedişim, son heyecanım, son iç çekişim. Roza benim güzel sevgilimdi... Roza ile içerken dinlerdik Halil Sezai'yi... Çok severdi onu. Açardı hep şarkılarını. Fakat benim tek umrumda olan Roza idi.... Şimdi de öyle ama kulaklarım artık Halil Sezai'de... Seni çok özledim bu gece Roza. Kafam  çok güzel ama sana yine de söylemeyeceğim tüm bunları. Çünkü bana acımandan başka bi sike yaramıcak söylediklerim. O yüzden siktir et Roza. Benim güzel sevgilim... Siktir et. Ben seni özlesem ne olur senin zerre sikinde olmadıktan sonra.  Bana acıma Roza. İlla bana karşı bir şeyler hissetmek zorunda düşünürsen kendini, beni yeniden özle olur mu ? Çünkü hayvan gibi özledim seni. Otoyol kenarlarında bu şarkıyı dinleyerek gözlerim dolu dolu yürüyecek kadar hem de... Klip ya da film değil. Gerçek bunlar Roza. 1 saat önce yaşadığım gerçekler. Seni hayvan gibi özledim. Seni kaybetmeyi çok rahat göze alabilen ben... Sensiz daha rahat hissedebeliceğimi, sensiz de devam edebileceğime ikna olan ben; Seni deli gibi özledim Roza. Benim güzel sevdiğim...

11 Ocak 2015 Pazar

Biraz daha zaman geçsin.

Buraya bissürü şey yazıcam yine. Az biraz daha zaman geçsin hele...

İşe başlamadan önce katıldığım eğitimde insanların iki türlü belleği olduğunu anlatmışlardı.. Duygusal Bellek ve Mantıksal Bellek... Bize hep mantıksal olanı kullanmamız gerektiği tembihlenmişti her ne kadar duygusal bellek her zaman daha ağır basıyo olsa da... Benim de mantıksal belleğim az biraz daha ağır basmaya başlasın tekrardan yazmaya başlıcam. Bildiğiniz üzere mutluyken aklıma yazacak bi sik gelmiyor. Bu aralar yine bunaldım, yine her şey üst üste gelmeye başladı. Ay bana bi haller geldi, aç şurdan camı aç...

Neyse, biraz daha zaman geçsin.

Bazı Rüyalar 3

Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...