20 Kasım 2016 Pazar

Çok Maaş Değil Adalet İstedim Ben.



Uzun zaman oldu buraya bir şeyler yazmayalı. Yazmadığım dönemde de pek çok şey değişti hayatımda. Askerlik hizmetimi tamamladım örneğin... Yarıda bıraktığım işime geri döndüm tekrar. Hatta birini sevdim tekrardan. Çok şey var hakkında yazılacak fakat benim yazmak istediğim biraz iş hayatı ile ilgili.

Okulumun bitişine müteakip çok vakit geçemeden özel bir bankada işe girdim. İsmini yazmıycam buraya. Ancak biliyosunuz nerede çalıştığımı. Klişeleri es geçmek istiyorum çok uzatmamak adına. Evet özel sektör zor, evet kapitalizm, evet sömürülüyoruz, evet asgari ücrete göre muazzam yoğunlukta performans gösteriyoruz vs vs vs...

Büyük bir bankanın çok başarılı ve büyük bir şubesinde çalışıyorum. Hatta geçtiğimiz haftalarda çalıştığım şubenin performans raporu geldiğinde Türkiye sıralamasında önemli bir yol katettiğimiz ve bulunduğumuz bölgede 1. sıraya yerleştiğimizi öğrendik. Bu haberi aldığımızda bütün şube bir bayram yerine döndü. Asgari ücretle çalışıp milyonlar kazandıran köleler şubelerinin yükselmesine öylesine seviniyorlardı ki gören mutlaka bundan pay aldığımızı filan düşünürdü. Hatta çalıştığımız kuruma değil de kendimize kazandırmışız sanabilirdi. Kurumu sahiplenmek önemlidir evet. Ancak kurumun seni sahiplenemiyosa ya da bunu gösteren ciddi adımlar atamıyosa kusura bakmayın ama bu mallıktan ziyade bir şey değildir. Evet o malların içinde ben de varım. Stockholm sendromu belki de benimkisi... İşkolik olma durumu. Bazen çok sakin ve sessiz işlerde görev alıyorum. İnanın o gün bitmek bilmiyor. Zaman geçmiyor amk. Bana sorun verin, sıkıntılı müşteri verin. Adımı unutayım yoğunluktan. Aynı anda hem müşteriye hem yetkilime hem telefona cevap veriyim. Tüm bunları yaparken bir maile cevap yazıyım... Asgari ücretle çalışan işkolikler... Babasının işi olsa bu kadar çalışmazlar amk...

Tüm bu başarıların üstüne bir ödül verelim dediler. Dediler ki "pasta keselim, bunu kutlayalım". Milyonlar kazandırdık boru mu bi dilim pastayı hakettik. Üstelik öylesine onurlandırıldık ki; pastayı kendi başımıza değil sevgili bölge müdürümüzün teşrifleri ile kesicektik... Gerçekten şımartılıyoruz. Bir hafta sonrasına bir öğlen arasına organizasyon yapıldı. Sevgili bölge müdürümüz ve yardımcıları şubemize teşrif edecek. Bizleri tebrik edip pasta kesicez. Sağolsunlar pastayı kendileri yaptırmış. Gerçekten şımartılıyoruz.

Organizasyon günü için tüm kölelere direktifler verildi. "Başarılı olduğunuz için ödüllendirileceksiniz, yarın bölge müdürümüz gelip sizlere pasta getirecek. Pis köleler ağzınız tatlanacak. Bunu hakettiniz belki ama daha da haketmeniz lazım, o yüzden temiz giyinin, adam akıllı takımlar giyinin, saçlarınızı fönletin/tarayın öyle gelin...." Organizasyon günü herkese mail atıldı: "öğlen molasında kimse yemeğe çıkmıyor. Herkes kutlamaya katılacak. Aç karınla pasta yiyeceğiz,fotoğraf çektireceğiz. Siz misiniz başarılı olan? Başarı sizin neyinize köleler?". Dedikleri gibi yaptık. Karnımız aç ama yemeğe çıkmadık. Pasta kesmeye çıktık. Herkesin yüzünde aynı yalancı gülümseme. Herkes çok mutlu ama kin dolu. Herkes çok başarılı ama stres topu. Sevgili bölge müdürümüz ve yardımcıları pastalarını kestiler. Bizler izledik. Fotoğraf çekidiler. Ellerimizi sıkıp bizleri artık daha da şımarttılar. Bu kadarı da fazla artık. Bize bu kadar yüz vermemeleri gerekiyo. Neyse...

O gün öğlen arasında alel acele yemek yiyip günü tamamladık. O gün sevgili bölge müdürümüz şubemize uğrayıp her servis için ayrı ayrı görüşmüş şube müdürümüz ile. Demiş ki: "sizin şubenin memurları çok maliyetli. Sürekli banka hesaplarına bakıp bankamızın sistemini kullanıyolar. Bu da maliyet yaratıyo. Bunun önüne geçin."  Hemen listeler hazırlanmış. Maliyeti en yüksek personeller gösterilmiş. Uyarılar yapıldı, tedbirler önerildi. Tüm suçumuz bölgemizde birinci olmaktı üstelik. Dediler ki" bu yetmez, biz bi bok yapmış değiliz. artık şampiyonlar ligindeyiz. daha çok çalışmalıyız" hepimize ekstra işler ekstra hedefler verildi. Bu anlattıklarım belki bazılarınıza katlanılamaz geliyor. Benim için çok normal şeyler çünkü benim işim bu. Ben insan idare ederim. Ben müşteri ve kurum arasında sıkışırım, ikisinin de çıkarlarını korumaya çalışırım. Üstelik bunun karşılığında asgari ücretin birazcık üstüne çalışırım. Fakat benim işim bu. Ben bunu yapabiliyorum. Hem de zorlanmadan.

Tüm bu anlattıklarımın üstüne neden hala bu işi yaptığımı sorabilirsiniz. Haklısınız. Ben de soruyorum kendime... Bir kaç sebebi var bunun ama belki başka bir yazıda yazarım onları da. Bu anlattıklarım sadece bana ve benim kurumuma özel şeyler değil. Bu anlattıklarım tüm meslektaşlarımın başına gelen benzer şeyler. Yani bu işin fıtratında bu var :) Bunlarla baş edemem diyorsan zaten istifa edip gidebiliyosun, kimseyi zorla tutmuyorlar buralarda.

Viskinin kafası yeni geldi. Bayağıdır da yazmadığım için kopuk kopuk kalmış olabilir ancak idare edersiniz.

He bir de başlık ve başta verdiğim şarkının ne alaka olduğunu yazıyım.
O şarkıda benim çok beğendiğim bir dörtlük var, onu vurgulamak istedim aslında belki de...

Çok maaş değil adalet istedim ben
Bir sene mevkii için göt yalayan insan izledim ben
O yüzden; siktirin len
Mühendis değilim ben. Repçiyim ben...


Bazı Rüyalar 3

Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...