3 Mayıs 2014 Cumartesi

Dev Oyunculuk



Dün gece yeni bi oyunumuz sahnelendi ilk kez. Oyuncu olmak öyle fiziksel anlamda değil ama bazen ruhsal anlamda yoruyor adamı. Öyle oscarlık adamlar değiliz. aylar boyunca rolümüze hazırlanmak için kendimizi bir dağ evine kapattığımız da yok ama sıradan insanlar olduğumuzu düşünürsek yorduğu anlar olabiliyor. Tiyatro'ya ilk katıldığım yıllarda bir görüş yaygındı grubumuzda..."bu salona girerken bütün duygularını, düşüncelerini, siyasi görüşünü, hayat görüşünü v.s bir ceket gibi askıya asıp öye gireceksin" denmişti...
5 yıl önce filan tiyatroya uzun bir ara vermeden önce eski ekibimle Yılmaz Erdoğan'ın bir oyununu hazırlıyorduk. O sırada benim o yıllardaki kız arkadaşımla bayağı birlikte sahnemiz var. Bir oyunun sahneye konması süreci bayağı uzun bir süreç. Yani en iyi haliyle 3-4 ay ki bu 3-4 ay içerisinde çok şey değişebiliyor... Bu süreçteki en önemli değişiklik bizim kız arkadaşımla ayrılmamız oldu... Bayağı bitti yani... Ama öyle bi profesyonel tripteyiz ki oyunu çıkarıcaz... Ayrılmış olmamız sahnede canlandırdığımız karakterlerin ayrıldığı anlamına da gelmiyor. Bizler yarı profesyonel tiyatrocularız. İşlerimize duygularımızı karıştırmak çok yanlış ve basit olur.. Tabi ben tam olarak bu şekilde düşünmüyordum ama bunu yapabileceğimi düşünüyordum. Ne var yani, çıkıp oynarız filan diyordum. Eğer oyunu iptal etmeseydik oynardım da buna şüphem yok. Çok zor olurdu ama yapardım.

Büyük oyuncular genellikle uyuşturucuyla özdeşleştiririlmişlerdir. Genelde uyuşturucu etkisinde hazırlandıkları, bir şeyler ürettikleri söylenir. Yıllar yılı sahneye çıkmak onları öylesine heyecansızlaştırmıştır ki yeniden heyecanlanabilmek adına böyle şeyler yapıkları söylenir... Ben öyle oscarlık birisi değilim ama bazen etrafımda o kadar kötü oyuncular var ki aralarında ben sırıtıyorum biraz... Benim de içip çıktığım söylenmiş 1-2 defa :) Aslında bana sorsalardı sahne öncesi kuliste nasıl hazırlandığımı hemen anlatırdım. Moruk onlar kokain çekiyorsa heyecanlanmak veya heyecanını bastırmak için, ben de gidip çatır çatır sıçıyorum bacım afedersin... Gülme lan ciddi söylüyorum bak. Hem orada daha iyi ezber çalışılıyor. Benim de sırrım bu. Oyun öncesi sıçmak.

Başa dönecek olursak. Dün gece oynarken gayet eğlendiğim ama sinirli bir karakterim vardı. Tüm hayal kırıklıklarımı askıya astım. Hatta Melek Subaşı'nın kocası şefik gibi salona girince herşeyimi gapattım... Aslında canım oyun oynamak veya sahneye çıkmak istemiyordu. O enerji yoktu içimde. Fakat sen youncusun ogün diye gazladılar hep. Bunları yapmak, sahneye yansıtmam yanlış olurdu. Siktir et oğlum dedim kendime, derin bir nefes çekip, bismillah dedim ve daldım sahneye... Zaten oraya çıktığım an unuttum gerçekte kim olduğumu.

Geçenlerde bir başlık atmıştım ben bu filmi biliyorum diye.. Sonrasında da bi yazı daha yazmıştım bana bir hal geldi diye... O filmin sonu aynı tahmin ettiğim gibi gidiyor şu an. Bana öğlen yemeğinde gelen hal'de bu son'u hissettiğimdenmiş. Foreshadowin diyorlarmış buna ecnebiler. Böyle kötü şeyleri önceden hissetmek oluyormuş yanlış anlamadıysam.. O yazıyı da yazarım belki bi ara. Ya da hiç yazmam umarım. Bu akşam tekrar sahnedeyiz. Tüm bu yazdıklarımı ve anlatmaya çalıştığım sıkıntılarımı bir kaç saatliğine askıya asacağım gene. Sırf bu yüzden bile Tiyatro harika bir şey.


"Sahneye çıkınca her şeyim gapanüyür Yalçın ağbi" 

30 Nisan 2014 Çarşamba

Bana Bi Hal Geldi



Saatin 17:30 olmsaıyla birlikte güvenlikçi umut abi kapıyı kilitledi. Domestos gibi yoğun bir gün olduğundan 17.30'da sadece yeni müşterilerin içeriye alınması engellendi zira içeride biraz daha müşteri vardı... Kapının kilitlendiğini gören müşteriler, bankayı bir devlet dairesi gibi düşünüp 17:30 oldu diye bizim mesaiyi bırakacağımızı, onların işlerini yapmayacağımızı düşünerekten burnumuzun dibine dibine sokuldular. "Korkmayın amk daha bi dünya işimiz var" diyemedim tabi.. Kendi kendilerine mırıldanırmış gibi yaparak aslında orada olduklarını farketmemi sağlamaya çalışıyorlardı... Pandoralıların ilan-ı aşk'ı gibi "seni görüyorum" diyemedim. Bakarsın Na'vi ce biliyordur, göte geliriz.

Son müşteriyi de bütün suratsızlığımı belli etmemeye çalışarak güler yüzüm ile yolcu ettim... Bütün gün oturarak çalışmama rağmen sanki kömür ocağında kendimi paralamışım gibi yorgun hissediyordum kendimi. Benim yorgunluğum hareketsizliktendi. O sırada işçisin sen işçi kal şarkısını; dişçisin sen dişçi kal diye cover yaparak kendi kendime komiklikler yapıyordum. Ne kadar piçim yeaaa diye kendi içimde havai fişekler patlatmaya çalışıyordum. Cebimden ihtiyar akıllı telefonumu çıkarıp vatzap'a baktım. Wassup bro dedim ona. Gerizekalı ihtiyar anlamadı esprimi. Tepki vermeyi bırak kilitlendi de tuş kilitledi. (amk telefonda tuş yok ben hala tuş kilidi diyorum) Rutin kasa işlerini yapmaya başlamadan önce gideyim de bir işeyeyim dedim. Elime yüzüme su vurayım hatta ellerimi iyicene bi yıkayayım dedim. Para çok kirliydi zira.. Her akşam maden işçilerimiz kadar olmasa da bir banka çalışanına abartı gelecek biçimde kir çıkıyordu ellerimden... Salak telefonun tuş kilidini(anlayın işte amk) açmaya çalışaraktan merdivenleri çıktım. Üst katta da müşteriler bitmemişti. Ben yukarı çıkarken onlar da aşağı iniyorlardı.Hala telefonla boğuştuğumdan göz temasından yine kaçındım.Bilirsiniz bankacılar göz temasını pek sevmezler.Bunu eğitimde ilk ders olarak verdiler bize. Çişe giden yol'da gözlerim hep birilerinden mesaj gelmiştir ümidiyle telefonun cevap vermesini bekliyordu. Baktım. Kimse siklememişti beni yine. En son dün gece siklenmişim onda da uyuyordum. Bana atılan kepslere baktım. Zaten çok geçmeden vardım mavi kapılı helaya... 

Moruk bir insan çok samimi olmadığı ama selamlaşmak zorunda kaldığı birisiyle pisuvarda yanyana işerken kendini garip hissediyor. Komik bir sahne ama gülersem ayıp olacak...İçeri girdiğimde sol pisuvara birisi çoktan yanaşmıştı. "Merba" dedim ağız ucuyla ve bir yandaki pisuvara yanaştım... Ne acaip amınakoyim. Bayağı şaldır şuldur işiyoruz yanyana... böyle bi rahat tavırlar.. geniş geniş işemeler.pisuvara çok dayanmadan hafif uzaktan işemeler. Sanki zenci amınakoduğumun beygiri. pay bırakıyo pisuvara. Yer miyim lan. Onun işi benden önce bitti zira ben çok çıkamadığımdam tuvalete toplu boşaltım yapıyodum... "hadi görşürüz" dedi ağız ucuyla. "Saol ağbi" dedim. Bu nasıl diyalog amk. Hayır ben de niye bu kadar coşupta buna bu kadar takıldım bilmiyorum. Aslında biliyorum da uygun bir giriş olsun diye ayak yaptım bir önceki cümlemde.Hep çakallık amk.

Ya hacı ağbi bugün bana bir hal geldi öğlen yemeğinde. Alaaaah diyip uçmaya çalıştım. Şaka şaka "bana bi hal geldi" diye cümeye başlayınca öyle bağlayasım geldi.
Böyle yemeğe çıktıktan sonra bişey oldu moruk, hani harry potter'da ruh emiciler vardı. Bilenleriniz vardır. Onlar böyle yaklaştığında dünyadan bütün mutluluk gitmiş gibi hissedersin. He işte bana da öyle oldu. Amk bir triplendim, bir canım sıkıldı.. Halbuki bunlar için hiç bir sebep yok. Tamam iş yerinde zor günler geçiriyorum ama para kzanamak kolay değil bunu biliyoruz. Hem maaşım da yatmıştı bugün. saat tam 12:30 olduğunda müşteriyi bitirebilmişiz. Güzel güzel resimler gelmiş telefonuma komiklisinden,sevimlisine... hatta genel olarak mutluyum kaç zamandır. Yazı bile yazmıyorum bu bloga biliyonuz. Ben çünkü depresyona filan girince yazmak istiyorum, o zaman geliyor aklıma bir şeyler. Hiç bir şey yazmaya çalışmadım mı sanki en son yazdığım yazıdan bu yana. Taslakları bir görseniz amk daha da bi bok okumazsınız burdan. Neyse zalım kasap, bildiğin mutsuzdum bu öğlen. Hiç bir sebep yokken sanki terkedilmişim,beni sikleyen kimse kalmamış gibi hissettim. Oğlum bak psikolojik hastalıklarıyla gurur duyan gavatlardan değilim ama bana yine geldiler. Ben yine paranoyaklaştım ve bu sikko tavırlarım yine başımı yakıcak. 

Düşünüyorum da acaba bu yazdıklarımdan ileride hiç satmayacak yarım yamalak "2 lira reyonu" bir kitap çıkar mı acaba. Ben de "yazarım" diye gezinir miyim. Gülmeyin ipneler.Cübbeli Ahmet Hoca'nın da mesleği yazarlık... Gerçi iç dünyam değil de günlük yaşantım bir yazar olamayacak kadar düz amk. Belki de bu monotonluktur beni diğerlerinden daha özgün bir kalem yapacak olan... Allahım çelişkiler çelişkiler. Rap müziğe gönül verdiğim 20'li yaşlarda kaydettiğim ilk adam akıllı şarkının adı "çelişki" idi. Adından da hafif anlaşılacağı üzere aşk ile ilgiliydi. Genelde çift taraflı tutturamadığım şey. 

Neyse işte şunu bi yayınlayıp okuyayım da daha yazıcam sanırım bu ara. Bu çok sikko bişey oldu. Ben yine böyle eskisi gibi derdi yok diye dert edinmeye çalışan gavatlar gibi yazmaya çalışıcam. Okudun da iyi bok yedin canıms. Sevgiler.

Bun Bu Filmi İzledim Hacı


Selağm. 

Daha sonra tamamlanacağını düşündüğüm yazının başlığını şimdiden atıyım istedim sadece. Ahanda buraya yazdım : ben bu filmi izledim moruk, sonunu biliyorum.

Bazı Rüyalar 3

Önceki 2 "Bazı Rüyalar" yazılarımı okudum az önce. Ne acaip rüyalar imiş onlar da.... Aslında insanın bir rüya günlüğü de olmalı b...